Adli Otopsi*

Dr. Filiz Gültekin Tırtır / Asistan Dr., Sağlık Bakanlığı Fatih Sultan Mehmet Eğit. Araş. Hastanesi İç Hastalıkları Kliniği.
Av. Mustafa Tırtır / İstanbul Barosu Avukatı

Terminoloji’de otopsi, oto ve opsis kelimelerinden oluşan yunanca bir kelimedir. Oto kelimesi, kendi kendine veya kendi kendini anlama anlamına gelmekte, opsis ise görmek müşahade etmek, tanımak anlamındadır (3).


Otopsi yapma düşüncesinin çok eski çağlarda insanlarda varolduğu, ancak kültürel ve dini sebeplerle otopsi yapılamadığı belirtilmektedir. Dini tesirlere rağmen ilk otopsinin İtalya’da 1306 ve 1316 yılında hastalıktan ölen iki insan üzerinde yapıldığı, ilk klasik otopsi prosedürünün Giovanni Bathista Morgagni tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir. Ülkemizde ise, ilk ilmi otopsi, Sultan Abdülmecit zamanında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane hocalarından Bernard tarafından 1841 tarihinde yapılmıştır (4).

Otopsiyi ölüm sebebini tespit amacıyla bir cesedin baş, göğüs ve karnının açılması ve organlarının incelenmesi olarak tarif edilebiliriz. Bu anlamda iki tür otopsi yapılmaktadır. Bunlardan birincisi adli olaylarda yapılması zorunlu olan ve rıza aranmadan yapılan adli otopsi, diğeri ise çeşitli sebeplerle yapılan, ancak zorunlu olmayan ve izin üzerine yapılan özel otopsidir.

Tıbbi otopsi olarak da adlandırılan özel otopsi, kişilerin hastalıklarını teşhis etmek ve kişilere tatbik edilen tedavilerin sonuçlarını ortaya koymak için yapılan bir işlem olmasının yanında, tıp fakültesi öğrencilerine otopsi yapma tekniğini öğretmek, bilinmeyen bir sebeple ölen ve bulaşıcı hastalık nedeniyle ölen kişilerin hastalık sebebini anlamak maksadıyla yapılan otopsinin adıdır (5). Özel otopsinin yapılması için klinik şefinin talebi ile başhekimin kararı gereklidir.

Adli Otopsi ise, adliyeye intikal eden ve adli yönü bulunan olaylar nedeniyle yapılır. Kısaca ifade etmek gerekirse Adli Otopsinin temel amacı, ölüm nedeninin saptanmasıdır.

İnceleme konumuz olan Adli Otopsi, 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanunu’nun 87., 88., 89. maddelerinde yer almaktadır. Bu maddeler dikkate alınarak, Adli Otopsi’nin nasıl yapıldığı kısaca izah edilmeye çalışılacaktır.

1)5271 sayılı CMK’da yer alan Otopsi :
a)Genel olarak otopsi ve ölünün muayenesi:

5271 sayılı CMK’nın 86. maddesinde, ölü muayenesinin nasıl yapılacağı hususu düzenlenmiştir. Buna göre ölünün muayenesi Cumhuriyet Savcısının huzurunda ve bir hekim görevlendirilerek yapılacaktır. Ölü muayenesinden veya otopsiden önce, ölünün kimliği özellikle kendisini tanıyanlara gösterilerek belirlenir. Şüpheli veya sanık tespit edilebildiği takdirde, ölüyü teşhis etmesi amacıyla ona da gösterilebilir. Ölünün adli muayenesinde, tüm tıbbi belirtiler, bilhassa ölüm zamanı ile ölüm nedeni tespit edilmeye çalışılır.

Mülga 1412 sayılı CMUK’da, ölü muayenesinin bir hekim vasıtası ile yapılacağı hükmü yer almakta idi. 5271 sayılı CMK’ya göre ise, adli muayenede, hekimin yanında Cumhuriyet savcısının da hazır bulunacağı belirtilmiştir.

Otopsi’nin nasıl yapılacağı, CMK’nın 87. maddesinde düzenlenmiştir. 87. maddenin 1. fıkrasına göre otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adli tıp, diğeri patoloji uzmanı veya bir adli tıp uzmanı ve diğer dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılacaktır.

Madde metninde, zorunluluğun bulunduğu hallerde, otopsi işleminin yalnızca bir hekim tarafından da yapılabileceği belirtilmiş ve bu zorunluluğun nedeninin otopsi raporunda açıkça belirtilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Ancak otopsi gibi uzmanlık isteyen bir işlemin pratisyen hekim tarafından yapılmasının doğru olmadığı ifade edilmiştir (6).
Gerçekten bu görüşe iştirak etmemek mümkün değildir. Zira otopsi kolektif bir bilgi birikimini ve tecrübeyi gerektiren bir işlemdir. Sağlıklı olarak yapılmayan bir otopsi, ceset üzerindeki delillerin kaybolmasına, kişinin neden öldüğünün saptanamamasına yol açacaktır.

CMK’nın 87.maddesinin ilk fıkrasında, mülga 1412 sayılı CMUK’da yer almayan bir hükme rastlamak mümkündür. Buna göre, otopsi sırasında taraflar, sanık müdafii veya müşteki vekili tarafından bir hekimin getirilebileceği belirtilmiştir. Açıkça belirtmek gerekirse, sanık ya da müşteki artık, otopsi sırasında bir hekimi hazır bulundurabileceklerdir. Maddenin ikinci fıkrasına göre ise, otopside açılması gereken üç boşluk olanak verdiği takdirde, mutlaka açılacaktır.

Maddenin emredici bu hükmüne rağmen uygulamada, ölüm sebebinin anlaşıldığı belirtilerek, üç boşluk açılmadan otopsinin tamamlandığı görülmektedir. Ancak üç boşluk açılmadan tamamlanan otopsi, CMK’nın 87. maddesine aykırılık teşkil edecektir. Bu üç boşluk her otopside, cesedin tam olması halinde mutlaka açılmalı ve tespitler açıkça rapora yazılmalıdır. Örneğin yaralanan bölgenin sadece karın bölgesi olmasından dolayı yalnızca karın bölgesi açılarak otopsi tamamlanmamalı, diğer iki boşluk da açılmalı, her organ tek tek incelenmeli, büyüklüğü, rengi, ağırlığı, kıvamı, içindeki madde ile salgıların durumu tutanağa yazılmalıdır. Otopsi esnasında, tespit edilen bulgular yazıldığı gibi, olması gereken bulgular da rapora yazılmalıdır. Tespit edilebildiği takdirde hangi yaranın önce, hangisinin sonra meydana geldiği, yaralarda yer alan delici kesici alet yaralarının şekilleri açıkça belirtilmelidir (7).

Ölü muayenesi ve otopsi ile ilgili sık yapılan hatalar nedeniyle, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 8.7.1946 tarih ve 45/14 sayı ile yayımlanan tamim, konumuz yönünden önemli bir nitelik taşımaktadır. Bu tamim şu şekildedir :

“…Otopsi yapılmadan ve cesedin dış muayene bulguları ile yetinilerek ölüm nedenini bildirir raporlar yazılmasının bir alışkanlık haline geldiği, ceset üzerinde maddeten ancak bir kez otopsi yapılabileceği, bu nedenle bu konudaki en küçük bir kayıtsızlığın ölü ile birlikte hak ve adaletin gömülmesine yol açacağı göz önünde bulundurularak cinayet, intihar veya kazai ölümlerde ölüm nedeni dış muayenede belli olsa dahi ceset üzerinde üç boşluk açılmalıdır. Bilhassa elle veya iple boğma veya ası vakalarında boyun cildi ve boyun iç organları, kıkırdak ve kemikleri incelenerek ve bütün iç organlar ve kemiklerdeki travmatik ve hastalığa ait bulgular not edilip ayrıntılı bir şekilde tanımlanıp ölüm nedeni ve ölüm mekanizmasını ve ölüm şeklini gösteren tüm değişmelerin ayrıntılı bir şekilde rapor edilmesi gerekmektedir.

TCK 451. maddesi ölüme neden olan kişinin cezasını hafifletici faktörlerden söz etmektedir. “Eğer ölen kişide var olan ancak failce bilinmeyen bir hastalık, failin fiili ile birlikte ölüme neden olmuşsa, ya da failce uygulanan fiile failin iradesi dışında meydana gelen, durumu ağırlaştırıcı faktörler eklenerek ölüm meydana gelmiş ise, suçluya idam cezası yerine en az 15 yıl, müebbet hapis cezası veya 15 yıl hapis cezası yerine 10 yıl hapis cezası verilecektir.” Bu maddenin yanında TCK 452. maddesi de, aynı şartların öldürme kastı olmayan durumlardaki cezaya ne kadar indirim getireceğinden bahsetmektedir.

Ceza yasasında sözü edilen hafifletici unsurların, bir olguda bulunup bulunmadığını saptamak için kişinin gerçek ölüm nedeni ve ölümü kolaylaştırıcı faktörlerin bu olguda bulunup bulunmadığı bilinmelidir. Tüm bu nedenlerle de, gerçek ölüm nedenine etkili olabilecek faktörlerin objektif kriterlerinin bulunması gerekmektedir. Bu da ancak çok dikkatli ve tekniğine uygun bir otopsi yapılarak ve gerektiğinde çeşitli laboratuvar yöntemlerine başvurarak mümkün olabilir”

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün bu tamimi, otopsi işleminin önemine dikkat çekmiş, elde edilemeyen bir delil sebebiyle, Türk Ceza Kanunu’nun farklı maddelerinin uygulanmasına kişilerin yıllarca cezaevlerinde kalmalarına sebebiyet vereceği hususuna temas etmiştir.

Ölüm sebebinin kolaylıkla tespit edilemediği hadiselerde, ölüm sebebi cesedin dış bulguları ile birlikte ancak otopsi sonucunda elde edilebileceği belirtilmiştir. Gerçekten enfarktüs geçirerek yere düşen bir kişinin, bu düşme esnasında oradan geçmekte olan bir aracın altında ezilmesi hadisesinde, otopsi yapmadan enfarktüs nedbelerinin tespit edilemeyeceği belirtilmiştir.

Kişinin herhangi bir yerine isabet eden kesici – delici alet yarasının önemli bir organı zedelememiş olmasına rağmen ölüm olayının vuku bulduğu ve hatta basit bir yarası olan kişiye müdahale edilemediği zaman ölüm hadisesinin gerçekleştiğini görebilmek mümkündür. İşte üç boşluk açılarak yapılan otopsi ölüm sebebini kesin olarak anlamamızı sağlayacaktır.

Zorunlu üç boşluk açılmadan otopsinin tamamlanması halinde bazı soruların cevabını bulabilmek mümkün değildir. Örneğin yarayı alan kişi, yarayı aldıktan sonra ne kadar yaşamıştır ? Ölen kişinin ifadesi bilinci açık halde iken mi alınmıştır ? Yarayı aldıktan sonra bir yerden başka bir yere kadar gidebilecek durumda mıdır ?

Mahkemeler tarafından sorulan bu soruların yanıtını verebilmek, ancak her üç boşluğun açılması halinde mümkündür (8).

Yargıtay’ımız üç boşluk açılmadan tamamlanan otopsiler nedeniyle verilen kararları bozmuş, bu hallerde şüpheli bir durumla karşılaşılırsa, şüphenin sanık lehine yorumlanması gerektiğini belirtmiştir (9).

CMK’nın 87. maddesinin üçüncü fıkrasında, ölümden hemen önceki hastalığında öleni tedavi etmiş olan hekime, otopsi yapma görevi verilemeyeceği, ancak otopsi sırasında hazır bulunarak otopsi yapan hekimlere hastalığın seyri hakkında bilgi verebileceği belirtilmiştir. Ancak bu hükmün yanlış anlaşıldığı ileri sürülmektedir. Örneğin hastanın tedavisi yapıldıktan sonra, hasta ayağa kaldırılmış, mesleki çalışmasına gönderilmişse ve aynı gün hasta, bir trafik kazasında ölmüşse ilçede bulunan tek doktorun otopsiyi yapmasında bir sakınca olmaması gerekir10. Bu nedenle tedavi ettiği hastalıkla bağlantılı olmadığı anlaşılan durumlarda, tedaviyi gerçekleştiren doktora otopsi yapma hak ve yetkisi verilmelidir.

CMK’nın 87. maddesinin 4. fıkrasında Feth-i Kabir olarak nitelendirilen husus yer almaktadır. Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir. Mezar açma olarak tabir edilen bu durum, otopsinin usulüne uygun olarak yapılmaması, kafatası kırığının saptanamaması, cesetteki kurşunun çıkarılmamış olması ya da yeni bir iddianın ileri sürülmesi neticesinde gerçekleştirilmektedir (11).

24 Nisan 1930 yılında çıkarılan 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 227. maddesine göre “…Cesetlerin tamamıyla tahallül ve tefessühünden evvel mezarlar açılarak ölülerin çıkarılması için behemehal mahallî belediyesinin müsaadesi alınmak lâzımdır. Bu hususta sıhhat memurlarının mütalaası alınmalıdır. Adli otopsiler bu hükümden müstesnadır. Yalnız mahallî belediyesine keyfiyet bildirilir…” hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre Adli Otopsi yapma amacıyla mezar açma işleminde yalnızca durumun belediyeye bildirilmesi yeterli görülmüştür.

CMK’nın 87/4. maddesine istinaden mezardan çıkarma kararı alındıktan sonra, araştırmanın amacını tehlikeye düşürmeyecek ve ulaşmada zorluk olmayacaksa derhal ölünün bir yakınına haber verilerek mezar açılacaktır.

Maddenin son fıkrasında ise, 1412 sayılı CMUK’da yer almayan bir hükmün bulunduğunu görebilmek mümkündür. 87. maddenin son fıkrasına göre, otopsi işlemi ve mezar açma işlemi yapılırken cesedin görüntüleri kayda alınacaktır. Maddenin bu fıkrası, emredici olup hakimin ya da savcının takdirine bırakılmamıştır. Bu nedenle yapılan her otopside ve her mezar açma işleminde, video kaydı yapılacaktır.

Yargıtay’ımız vermiş olduğu kararlarda otopsi yapılmadan cesedin gömülmesi halinde maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla Feth-i Kabir yapılması gerektiğini, bu işlem yapıldıktan sonra karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir (12).

b)Yeni Doğanın Adli Muayenesi ve Otopsi :

Yeni doğan bebek ölümleri, doğumdan sonraki 28 gün içinde meydana gelen ölüm olarak tanımlanmaktadır. Yargıtay’ımız yeni doğan bebeğin 1 gün yaşamasını dahi mülga 765 sayılı TCK’nın 453. maddesi kapsamında değerlendirmiştir (13). 5237 sayılı TCK’da ise, 453. maddenin karşılığı olan namus için çocuk öldürme suçu düzenlenmemiştir.

CMK’nın 88. maddesinde yeni doğanın adli muayenesi ve otopsisi yapılırken hangi hususların tespit edileceği düzenlenmiştir. Buna göre yeni doğanın cesedi üzerinde adli muayene veya otopside, doğum sırasında veya doğumdan sonra yaşam bulgularının varlığı ve olağan süresinde doğup doğmadığı ve biyolojik olarak yaşamını rahim dışında sürdürebilecek kadar olgunlaşmış olup olmadığı veya yaşama yeteneği bulunup bulunmadığı saptanır.

Yeni doğan çocuk ölümleri, genelde boğma, boğazına bir şeyler sokma, bıngıldağa bir şeyler batırma, ağzına yastık, yorgan ve tülbent kapatılması, elle ağzın kapatılması şeklinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle çocuğun doğduktan sonra yaşayıp yaşamadığı, doğumun vaktinde olup olmadığı, vaktinden önce doğmuşsa yaşayabilecek bir halde olup olmadığı, doğum sırasında anne karnında ölüp ölmediği, bıngıldağın iğne ile delinip delinmediği yapılacak olan dış muayene, iç muayene ve otopsi ile tespit edilecektir (14).

Bu tür otopsilerde dış muayene bulguları özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir. Çünkü tüm çizik, morluk ve yaralar dış muayene ile tespit edilebilmektedir. Yapılan tüm tespitlerin fotoğraflarının çekilmesi faydalı olacaktır. Dövülmüş çocuklarda, dış muayene esnasında bulgulara önem verilmeli, vücudun görünmeyen yerleri dahi dikkatle incelenmelidir.

Yeni doğan bir bebeğin göbek kordonunun iyileşmeye başlaması ve midede sindirilmiş gıdaların bulunması, bebeğin canlı olarak doğduğunun en önemli delilidir. Ayrıca yapılacak olan otopside bebeğin akciğerlerinin hava ile dolu olup olmadığı histolojik olarak tespit edilmeye çalışılmalıdır. Hava ile dolu bir akciğer, başka delillerle de desteklendiği takdirde yeni doğan bebeğin canlı doğduğunun kanıtı sayılabilir. Ancak belirtmek gerekir ki, maserasyonun (15) varlığı ya da doğum sırasında dahi bebeğin yaşamasına izin vermeyecek ağırlıktaki konjenital anomaliler (16) bebeğin kesin olarak ölü doğduğunu gösterecektir.

Ayrıca yeni doğan bebeğin, boyu ve kilosu, kafa, göğüs ve karın çevresi ile ayak tabanının uzunluğu ölçülmeli, vücudun genel görünüşü, saç ve tırnak uzunluğu, bebeğin yaşadığı zaman hakkında bize bilgi verebilir. Enfeksiyon ve bazı metabolik ve genetik hastalıklar, anne ve babada yok ise, bazı kemiklerin ossifikasyon merkezlerinin (17) meydana geliş zamanı, bize kesin olmayan yaklaşık bilgiler verecek niteliktedir (18).

Yeni doğmuş çocukların doğum esnasında kafa kemiklerinin çok yumuşak olması ve tazyik nedeni ile tentoriumda (19) kanamalar meydana gelmesi mümkündür. Bu durum asfiksi mekanizması ile yeni doğanın ölümüne sebep olabilecektir. Kısaca tentoriumda yırtık olup olmadığı hususu tespit edilerek otopsi raporuna yazılmalıdır. Mide muhtevasında kusmuk görülmesi halinde, turnusol kağıdı ile numune alınmalıdır. Yine yeni doğanın ciğer ve kalp üzerinden alınan kan, bu organlar dışarı çıkarılmadan önce yapılmalıdır (20).

c)Zehirlenme:

CMK’nın 89. maddesine göre, zehirlenme şüphesi üzerine bir uzman görevlendirileceği hususu yer almıştır. Zehirlenme şüphesi üzerine Cumhuriyet savcısı veya mahkeme, bu incelemeyi hekim vasıtası ile doğrudan doğruya veya hekimin yönetiminde yapılmasına karar verebilecektir. Bu inceleme esnasında organlardan parça alınırken, görünen şekli ile organın tahribatı tanımlanacak, cesette veya cesedin yakınında bulunmuş şüpheli maddeler, görevlendirilen uzman tarafından incelenerek laboratuvar ortamında tahlil ve tespit edilecektir. Zehirlenme hadiselerinde mutlaka otopsi yapılmalıdır. Bu konuda hakim ve savcıya takdir hakkı tanınmamıştır.

Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan en önemlisi, kişinin midesinde ve bağırsağında bulunan zehirli maddelerden örnek alınmalı, tahlile müsait şekilde muhafaza edilmelidir. Yine zehirlenen kişi ölmeden önce ya da öldükten sonra kusmuşsa, bu madde de tahlile tabi tutulacak şekilde kavanoza konmalıdır. Ayrıca bu tip ölümlerde mutlaka ölen kişinin kanından örnek alınmalı, yine kavanozda muhafaza edilmelidir. Kavanozlara 95 derecelik alkol konulmalı, alkol araştırması yapılacak olan olaylarda ise, örneğin fosfor zehirlenmelerinde kavanoza alkol konulmamalıdır (21).

Ülkemizde sıkça rastlanan karbonmonoksit zehirlenmelerinde ise, vücuttan alınan organlarla birlikte zehirlenen kişiye ait kan ve vücut sıvısının gönderilmesi gerekmektedir. Ayrıca tüm kavanozların ağzı mühürle kapatılmalı, içindeki organ ve numunelerin hangi tarihte alındığı, numunenin adı, vücudun hangi bölümünden ya da organından alındığı, ağırlığı ve rengi açıkça belirtilmelidir.

d)Trafik Kazalarından sonra yapılan otopsi:

Bilindiği üzere Türkiye’de trafik kazaları nedeniyle yüzlerce kişi ölmekte, kazaya sebebiyet veren kişiler hakkında davalar açılmaktadır.

Trafik kazaları neticesinde ceset üzerinde yapılacak olan dış muayene büyük önem taşımaktadır. Ölen kişinin görünümü dikkatlice incelenmeli bütün yaralar kaydedilmelidir. Yaralar, ölçülerek muayene tutanağına yazılmalıdır.

Deride veya yara içinde bulunan boya parçaları, cam kırıkları veya metal gibi yabancı maddeler dikkatle çıkartılmalı, tahlil için saklanmalıdır. Adli tıp laboratuvarları, ceset üzerindeki boya parçaları ile farlar veya ön camdan kimyasal ya da mikroskobik inceleme yapmalıdır. Otopside veya iç yaralanmalar ya da yara eskplorasyonu için yapılan cerrahi girişimler sırasında bulunabilecek buna benzer maddeler saklanmalıdır.

Karayollarındaki trafik yaralılarının hepsinden kan alınmalıdır; çünkü yayalar, sıklıkla içkiliyken kazaya neden olmuş olabilirler.

Bu otopsilerde dikkat edilmesi gereken ve mahkemeler tarafından sorulan soruları şu şekilde belirtmek istemekteyiz :

Kişinin var olan hastalığı nedeniyle kazaya neden olup olmadığı, kişinin var olan hastalığının ölümü kolaylaştırıcı rol oynayıp oynamadığı (22), kaza neticesinde ölümün başka bir etkenin de birleşmesi nedeniyle vuku bulup bulmadığı, kaza sonrası yaralının ihmal edildiğinin ya da özensiz taşınmasının ölümde rolü olup olmadığı, yaralının tedavi kurumuna geç taşınmasının ölümün gerçekleşmesinde rolü olup olmadığı, tedavi kurumunun gecikmiş tıbbi girişim ya da yetersiz tıbbi girişimler nedeniyle ölümde sorumluluğu olup olmadığı, kişinin başka nedenlerle ölerek, cesedinin trafik kazasının gerçekleştiği yerde bulunduğu, kişinin çeşitli kimyasalların etkisinde olup olmadığı, (alkol, uyutucu, uyuşturucu madde gibi), trafik kazası sonucu kişinin künt travmaya ilaveten boğucu, öldürücü gazları solumuş olması, olay sırasında ortaya çıkan yangının ölümde önemli rol oynadığı iddiası, kişinin kimliğinin bilinmemesi ve saptanmasının zor olduğu koşulda bir cesedin bulunması v.b. sorunlardır. Eldeki yetersiz veriler nedeniyle bu sorular spekülatif ve çoğu da sağlıksız yorumlarla çözülmeye çalışılmaktadır.

İş kazalarında otopsi kadar olay yeri keşfi ve ölü muayenesinin de önemli olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bu nedenle aşağıdaki hususların tespiti önem taşımaktadır.

Yaralı kişi ya da ölen kaza anında ne konumdadır, kazanın gerçekleştiği aracın türü nedir, (bisiklet, iş makinesİ) ölüm nerede gerçekleşmiştir? (olay anında; araç içinde, araç dışında, sağlık kurumuna taşınırken, sağlık kurumuna ulaştığı sırada, sağlık kurumunda tıbbi tedavi alırken, sağlık kurumundan taburcu edildikten sonra), ölenin ya da yaralının bilinen bir hastalığı var mıdır? Ölen ya da yaralı, daha önce başka bir travmaya uğramış mıdır ? , gerçekleşen kazanın iş kazası niteliği var mıdır? Bu hususlar tespit edildikten sonra yapılacak otopsi ile maddi gerçeğe ulaşılacaktır (23).

2) OTOPSİ İNCELEMESİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

a)Otopsi raporu ile ilgili hususlar:
Şu hususu önemle belirtmek gerekir ki, tanzim edilen tüm otopsi raporlarının duruşmada okunması zorunluluktur. Otopsi raporları okunacak ve sanığa otopsi raporu ile ilgili diyecekleri sorulacaktır. Nitekim Yargıtay’ımız bu hususun eksikliği bozma nedeni olarak kabul etmiştir (24).

Yine tanzim edilen otopsi raporunda zabıt katibi, doktor ve cumhuriyet savcısının imzasının bulunması da bir zorunluluktur. Bu zorunluluğa rağmen imza eksiğinin bulunması Yargıtay tarafından bir bozma nedeni olarak sayılmıştır (25).

Aşağıda ayrıntıları ile açıklayacağımız üzere otopsi raporunda, kesin ölüm nedeninin belirlenmesi gerekmektedir. Ölüm nedeninin tespit edilememesi halinde ceza hukukunun en temel ilkelerinden olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince, şüpheli durumun sanık lehine değerlendirilmesi gerekecektir (26).

Ayrıca mahkemeler, görülmekte olan davalarda maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını teminen bazı soruların cevabını bulmaya çalışmaktadır. Ölüm sebebini meydana getiren etkiden sonra, ölen kişinin hareket edip edemeyeceği, yürüyüp yürüyemeyeceği, konuşup konuşamayacağı, ifade verip veremeyeceği raporlarda açıkça belirtilmelidir (27).

Otopsi raporlarında organların iyi incelenmesi gerektiğini belirtmiştik. Lezyonların (28) iyi tarif edilmesi, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından önem taşımaktadır. Baş açıldı, patolojik bulgu görülmedi, göğüs açıldı patolojik bulgu görülmedi, batın açıldı patolojik bulgu görülmedi gibi hiçbir lezyonun tarif edilmediği bir otopsi raporunun ölüm nedeni ile ilgili bilgi veremeyeceği belirtilmiştir (29).

b)ÖLÜNÜN MUAYENESİ:

Ölünün muayenesine başlanmadan önce ölen kişide daha önce mevcut bir hastalığın mevcut olup olmadığı yakınlarından alınan anamnez ile tespit edilmelidir. Cesette var olan cam, toz, kir, boya gibi yabancı maddeler temizlenmemeli, bu maddeler özenle muhafaza edilmelidir. Ölen kişinin elbiseleri çıkarılırken yabancı maddelere rastlanması halinde, otopsi raporuna yazılmalı, deliller poşet içerisine konulmalıdır. Elbiseler gevşek olarak katlanmalı ve aralarına kağıt konarak paketlenmeli, ıslak elbiseler kurutulmalıdır. Ayrıca kan lekelerinin dağılımı bozulmamalı, bu hususlar rapora aynen yazılmalıdır. Ceset, mümkün olduğunca yavaşça tetkik edilmeli, kaba hareketlerle tetkikini yapılması halinde yanmamış barut tanelerinin kaybolacağı hususu unutulmalarıdır.

Vücuttan bazı örnekler alınacağı zaman kaş, kirpik, bıyık, tırnak gibi, bu örnekler dış muayeneye başlanmadan alınmalıdır. Tırnaklar kazınarak değil, kesilerek ; kıllar ise koparılarak alınmalıdır (30).

c)DIŞ MUAYENE:

Dış muayenede, önce şahsın kim olduğunun tespiti yapılır. Öncelikle ceset, varsa şüpheli ya da yakınları tarafından teşhis edilmeli, aksi takdirde cesedin tahmini yaşı, kimliği, boyu, ağırlığı, tıraşlı olup olmadığı ve genel görünüşü ile ölü lekeleri, soğuma ve ölü katılığı hususu dikkate alınarak ölüm zamanı açıkça belirtilir.

Cesedin dişlerinin protez ya da çürük olup olmadığı, protez ise, isimleri ile birlikte tespit edilerek rapora yazılmalıdır. Zira kimliğin tespit edilememesi halinde dişler, kişinin kimliği ile ilgili bilgi verecektir.

Ölüde setleşme olup olmadığının tespiti için çeneden aşağı doğru tüm adaleler incelenmelidir. Cesedin taşınması esnasında tutulan yerde ölü sertliğinin kaybolacağı unutulmamalıdır.

Ölü morluklarının yayılışı, gösterdiği renk, dikkatle tetkik edilmeli ve rapora yazılmalıdır. Çürüme belirtileri, çürümenin başladığı ve yayıldığı bölgeler de tespit edilerek raporda yer verilmelidir. Cesette çürüme çok yaygın ise ve hatta böcek, larva gibi canlı organizmalar mevcut ise; tetkik edilmesi amacıyla bunlardan numune alınarak cam kaplara konmalı ve saklanmalıdır. Vücutta bit, pireye rastlanırsa, bunların canlı olup olmadığı belirtilmelidir.

Ölüde meydana gelen ekimozlar, cebir için kullanılan aletin özelliği hakkında bize fikir verecektir. Ray şeklindeki bir ekimoz, demir bir çubukla ya da sopa ile vurulduğunu göstermektedir. Ayrıca ekimozun rengi de, bize ölüm zamanı hakkında ortalama fikir verecektir (31).

Dışarıdan görülen yaraların gerçek vasıfları dikkatlice tespit edilmelidir. Bu yaraların fotoğrafı çekilmeden ve kameraya kaydedilmeden vücudun kesilmesi işlemine geçilmemelidir. Çok kıllı olan vücutlarda ve bilhassa saçlı deride bazı lezyonlar gözden kaçabilir (32).

Kemiğe yakın yaraların kesici alet yarası mı, yoksa künt cisim yarası mı olup olmadığının tespiti yapılmalıdır. Çünkü bu bölgelerde yer alan yaralar birbirine benzememektedir.

Vücut boşluklarında (ağız, bogaz, kulak, anüs, burun ve vagina ) her hangi bir cismin bulunup bulunmadığı ve bu bölgelere her hangi bir cismin sokulup sokulmadığı, tecavüz hususu da dikkate alınarak tespit edilmelidir. Kişinin ölmeden önce boğuşma ya da kavga etme gibi öldüren kişi ile temas etmesi hususu dikkate alınarak elbiselerdeki yırtılmalar ile, parmaklarından, tırnak diplerinden ve saçından örnekler alınmalıdır (33).

Ölünün ağız ve burnundaki köpükler dikkate alınmalıdır. Zira kişinin akciğer ödeminden saradan ve suda boğulmak suretiyle ölenlerden ayrım yapmakta güçlük çekilebilir.

Kadın cesetlerde, genital muayene yapılarak kızlık zarının sağlam olup olmadığı, yırtık mevcut ise, bu yırtığın eski mi yoksa taze yırtık mı olduğu belirtilmeli ve varsa diğer travmatik bulgularla birlikte raporda açıklanmalıdır.

Cinsel saldırı iddiası olan olaylarda, otopsiden önce standart teknikle en az 3-4 lama vaginal smear alınmalı, teknik olanakların yeterli olmadığı durumlarda lamlar bir süre açık havada kurutulmalı, daha sonra %50 eter, %50 alkol solüsyonuna konmalıdır. Bu numuneler sperm tespiti için laboratuvarlara gönderilmek üzere Cumhuriyet Savcılığı’na teslim edilmelidir.

Erkek cesetlerin ise, sünnetli olup olmadığı rapora mutlaka yazılmalıdır. Anal bölge muayenesi yapılmalı, tespitler açıkça yazılmalıdır.

Yeni doğan ölümlerinde; dış muayenede kilo, boy, oturma yüksekliği, kafa, göğüs ve karın çevresi ve ayak taban uzunluğu ölçülmelidir. Bıngıldağın durumu, saç ve tırnak uzunluğu ölçülmeli, derinin durumu, göbeğin konumu belirtilmelidir. Bu vakalarda varsa plasenta da ayrıntılı bir şekilde muayene edilmelidir. Plasentanın ağırlığı, çapı, kalınlığı ölçülmeli ve muayene edilmelidir (34).

Ateşli silah mermi yaralarının tetkikinde ise, çıkış deliğinin, giriş deliğinden büyük olduğu kaidesine bağlı kalınarak mermi deliklerine dair yapılan değerlendirmeler her zaman doğru sonuca götürmeyeceği unutulmamalıdır. Açıkça belirtmek gerekir ki, bitişik ve bitişiğe yakın atışlarda bu kaide geçerli değildir. Mermi çekirdeğinin vücuda girmeden önce deriye bastırmasından meydana gelen vurma halkası, merminin gerçek çapını ifade etmez, ancak giriş deliğini belirtir. Mermi çekirdeğinin deride açtığı delik, çekirdeğin ucuna, silahın cinsine, atış mesafesine, kullanılan barutun cins ve miktarına göre, mermi çapından büyük veya küçük olabilir. Ayrıca atış mesafesinin tetkiki açısından elbiselerde bulunan mermi deliklerinin tetkiki ile tespit edilebilir.

Deri üzerinde, mermi deliği etrafında meydana gelen vurma halkası ve tatuaj (35) olarak adlandırılan kurşun giriş deliği çevresindeki yanık, is ve barut izlerinin ayrıntılı olarak ölçüsü alınmalı ve tarif edilmelidir. Barut artıklarının dağılış ve yaygınlığı, atış mesafesini ve atış yönünü belirtebileceği için bu bilgiler ayrıntılı olarak yazılmalıdır. Bu delil çok değerli ise deriyi kesip almak yerine, derinin fotoğrafı çekilmelidir.

Ası, elle ve iple boğma vak’alarında, boyun bölgesi çok dikkatle incelenmeli, tırnak yaraları, parmakların baskısından oluşan ekimozlar (36) anatomik yerlerine göre tarif edilmelidir. Ağız ve burun kapama hadiselerinde dış muayenede, burun, ağız çevresi, yanaklar ve çene bölgesinde elle bastırmaya bağlı olarak gelişen lezyonlar saptanacaktır. Bunlardan ilki tırnaklar ile oluşan sıyrıklar ve ikincisi ise parmaklar ile oluşan ekimozlardır. El ile dişler arasında sıkışan dudakların iç yüzlerinde dişlere uyan bölgelerde küçük doku yırtılması ve ekimozlar gelişebilir. Tüm bu etkenler kişinin ağız ve burunun kapatılarak öldüğünün bir göstergesidir.

Ası olaylarında boyunda ip izi varsa, yeri, karakteri, dik veya paralel şekilde konumlanmış oluşu, adedi önem arz etmektedir. Yeni doğmuş çocuklarda tırnak yaraları, özellikle ense ve saçlı derinin içinden dikkatle tetkik edilmelidir (37). Ceset, belli bir süre ipe asılı beklemiş ise, ölü morlukları ellerde ve ayaklarda belirginleşmiştir. Penis ve testislerde şişme olabilir. Ası olaylarında meni ve dışkı tespit edilebilir, ancak asıya bağlı bir bulgu edilmesi mümkün değildir. Cesedin el, sırt, dirsek, diz, topuk gibi bölgelerinde etrafa çarpmaya bağlı sıyrık ve küçük ekimozlar olabilir. Eski veya yeni intihar girişimi izleri olabilir. Yüz soluk, dil dişler arasından dışarı çıkmış ve parşömenleşmiş olabilir. Telem (38) genellikle çene ile larinks arasındadır. Ası vasıtasının boyunda dolanış adedine göre telem oluşur. Telemin genişliği ve derinliği, ası vasıtasına ve asılı kalma süresine bağlıdır.

Elle boğma hadiselerinde dış muayenede, saldırganın tek elini, her iki elini ya da kolunu kullanmasına göre boyun cildinde değişik travmatik bulgular saptanır. Bunlar yüzeyel ya da derince sıyrıklar ve ekimozlardır. Bazı vakalarda tipik tırnak sıyrıkları da görmek mümkün olabilir. Saptanan lezyonlar boynun çeşitli bölgelerinde, düzensiz şekillerde olabilir. Ancak bazı olgularda belirtilen bulgular gözlenmeyebilir. Boyun bölgesindeki kalın havlu ya da kazaklar bazı kişilerde cilt bulgularının meydana gelmesine engel olabilir.

Suda boğulmanın, mantar köpüğü hariç tanısal dış bulgusu yoktur. Bazı belirtiler vardır ki, bu belirtiler kişinin suda boğulduğunun değil, belli bir süre su altında kaldığının göstergesidir. Kişinin cildi ıslak ve soğuksa, cildi masere olmuşsa ve ellerde ve/veya ayaklarda “çamaşırcı kadın” eli ve ayağı görünümü varsa, ciltte erektör pili kaslarının kasılması ile oluşmuş kaz derisi görünümü varsa, ölü morlukları normalden daha açık renkte ve daha yaygınsa penis, skrotum ve meme başlarında retraksiyon (39) görülebiliyorsa, su canlılarına veya ortamdaki taş, sopa, kaya veya dal gibi şeylere sürtünme izleri varsa, ceset su yüzüne çıkmış ise baş, kol ve ayakların aşağı sarkmasından dolayı hipostazın40 buralarda yoğunlaştığı ve baştan başlayan bir çürüme mevcutsa, ağız ve burun etrafında beyaz renkte bazen hafif kanla bulaşık bir köpük görülebiliyorsa, kişi, belli bir süre su altında kalmıştır (41).

İÇ MUAYENE:

CMK’nın 87/2. maddesine göre, iç muayene, olanak bulunduğu takdirde, üç boşluk açılarak gerçekleştirilir. İç muayenede, dış yara ile iç yaranın uygunluğu ölçülmeli, yaraların uzunluğu, kemik dokulara hasar verip vermediği ve ne tip bir aletle yapıldığı belirtilmelidir. Bir yaraya iki ayrı aletle tesir edilip edilmediği hususu dikkate alınarak, böyle bir hadisenin varlığı belirtilmelidir. İç muayenede bütün hususlar açıkça belirtilmelidir. Ölüme neden olan olayların tarifi bilhassa yapılmalı, daha önce geçirilen ameliyat yaralarının varlığı belirtilmelidir (42). İç muayene genellikle başın açılması ile başlar, ancak hava embosili (43) gibi hadiselerde göğüsün açılması ile de başlayabilir (44).

Bazen enseden giren mermi çekirdeği, trakeadan (45) geçerek bronşta kalabilir, ağızdan giren bir mermi çekirdeği yutulabilir, bağırsağın içine giren bir mermi çekirdeği peristaltik (46) hareketlerle uzağa taşınabilir, dışkı ile dışarı da atılabilir. Omurga kanalına giren mermi çekirdeği, girdiği noktadan yön değiştirerek aşağı veya yukarı doğru seyirle giriş noktasından uzaklaşabilir. Bir mermi çekirdeği kaburga veya kafatasına çarparak yön değiştirebilir ve cilt altından seyrederek boşluklara girmeyebilir. Bu tür durumlarda mermi çekirdeği girdiği noktadan itibaren takip edilmeli ve vücutta bırakılmamalıdır.

Kesici, delici alet yaraları, ciltten gittiği noktaya kadar katettiği dokular çıplak gözle takip edilmelidir. Zira bu dokular şüpheli aletin bu yarayı meydana getirip getiremeyeceği konusunda fikir verecektir.

Kemik kırıklarındaki kemik iliği harabiyeti, fazla miktardaki yağ dokusu harabiyeti, sıvı yağ damlacıklarının dolaşıma karışmasına yol açabilir. Buna yağ embolisi denir. Geniş yanık vak’alarında da yağ embolisine rastlanır (47). Elle boğma olaylarında eğer ölüm çok ani meydana gelmemişse, iç bulgular oldukça zengindir. Boyun cildi kaldırıldığında cilt altı yumuşak dokularda, kaslarda ekimoz ve hematom saptanabilir. Ayrıca dil kökünde retrofarengeal (48) yumuşak dokularda ekimoz ve hematomlar gözlenebilir. Hyoid kemikte kırığa sıklıkla rastlanabilir, ancak bütün elle boğma hadiselerinde görülmeyebilir. Hyoid kemikte (49) kırık olan olgularda, kırık çevresindeki yumuşak dokularda da ince tabaka tarzında ekimozlar izlenebilir (50).

3)Sonuç:

Otopsi, genel itibari ile ölüm sebebinin anlaşılması amacıyla yapılmaktadır. İlk bakışta, sağlıklı olduğu zannedilen bir insanın ciddi rahatsızlığının olduğu üç boşluk açılarak tespit edilebilir. Hafif bir öksürük, ağır bir pnömoninin, basit gibi görünen bir karın ağrısı bir iç organ delinmesinin tek bulgusu olabilir. Hasta yakınları tarafından, çok basit gibi görünen bu bulgular, tedavi ile ilgili ağır ihmal olarak algılanabilir. Otopsi, kişi üzerindeki illiyet bağını ortadan kaldıracak tek ve en önemli muhakeme işlemidir.

Tüm kurallara uyularak yapılan bir otopsi, kastı olmayan bir kişinin kurtulmasını sağlarken, bazı hususların gözden kaçırılması ya da başka sebeplerle ölüm olayının gerçekleştiğinin tespit edilememesi yine hiçbir kusuru olmayan kişilerin yıllarca cezaevlerinde kalmalarına sebep olacaktır. Yapılan otopsi sonucunda sanık hakkında YTCK’nın 81. madde ile 85. maddenin ve 86. madde ile 89. maddelerden hangisinin uygulanacağı tespit edilecektir. Daha önemlisi sanığın otopsi raporu ile suçsuz olduğu anlaşılacak ve hakkında beraat kararı verilebilecektir.

Ayrıca Adli Tıp uzmanı doktorlar tarafından yapılması gereken otopsi, adli tıp uzmanı hekimlerin yok denecek kadar az olması sebebiyle bilhassa taşrada, pratisyen hekimler tarafından da yapılabilmektedir. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla böylesine önemli bir muhakeme işleminin adli tıp uzmanı hekimler tarafından yapılmasını sağlamak amacıyla, uzman hekim sayısının arttırılmasının zorunluluk olduğunu belirtmek gerekmektedir.

*Bu makale, Av. Mustafa Tırtır’ın izniyle yayımlanmıştır.

(1) Adaletin Oluşmasında Otopsinin Yeri, 1. Ulusal Adli Tıp Günleri, Hazırlayan Prof. Dr. Şemsi Gök, İstanbul 1985. sh. 1.
(2) İbrahim Tunalı, Adli Tıp, Ankara 2001, sh. 99.
(3) Adaletin Oluşmasında Otopsinin Yeri, 1. Ulusal Adli Tıp Günleri, Hazırlayan Prof. Dr. Şemsi Gök, İstanbul 1985. sh. 24.
(4) Prof. Dr. Ahmet Nezih KÖK, Pratisyen hekim otopsi yapabilir mi? (http://www.medimagazin.com.tr/kose-yazisi_50954.html, Erişim tarihi 9.02.2007 )
(5) Haluk Çolak – Mustafa Taşkın, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ankara 2005. sh.284.
(6) Adaletin Oluşmasında Otopsinin Yeri, 1. Ulusal Adli Tıp Günleri, Hazırlayan Prof. Dr. Şemsi Gök, İstanbul 1985. sh. 6.
(7) Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 30.01.1995 tarih ve 1994/4288 E., 1995/159 K. sayılı kararı. Ceset üzerinde otopsi yapılmadığından göğüs ve karın organlarında travmatik değişim ve iç kanamanın olup olmadığı hakkında tıbbi kanaat beyan edilemeyeceği, bu sebeple şüphenin sanık lehine yorumlanması gerektiği belirtilmiştir. (Kazancı Hukuk Otomasyonu, Erişim tarihi 04.02.2007)
(8) Adaletin Oluşmasında Otopsinin Yeri, 1. Ulusal Adli Tıp Günleri, Hazırlayan Prof. Dr. Şemsi Gök, İstanbul 1985. sh. 4.
(9) Haluk Çolak – Mustafa Taşkın, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ankara 2005. sh.284.
(10) Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 21.06.1983 tarih ve 1983/1737 E. , 1983/2171 sayılı kararı. Bkz. YKD C. 10, S. 2, Şubat 1984, sh. 298 ; Oğuz Polat – Abdullah Dinçkol, Adli Tıpla ilgili Yargıtay Kararları, İstanbul 2001, sh. 232 – 233.
(11) Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 1967/1955 E., 1967/2367 K. sayılı ve 13.10.1967 tarihli kararı, Kazancı Hukuk Otomasyonu Erişim Tarihi 20.02.2007.
(12) Haluk Çolak – Mustafa Taşkın, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ankara 2005. sh.286.
(13) Dokunun yumuşaması özellikle su ve sabunla derinin en üst tabakasının su toplaması ve yumuşaması.
(14) Doğuştan şekil bozukluğu
(15) Kıkırdak dokunun kemik dokuya dönüştüğü merkezler.
(16) Talus 28 hafta, Femur Alt Uç 36 Hafta Tibia Üst Uç 40 hafta.
17 Beyin ve beyinciği ayıran çadır şeklindeki yapı
(18) İbrahim Tunalı, Adli Tıp, Ankara 2001, sh. 109.
(19) İsmail Malkoç – Mahmut Güler, Uygulamada Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Adil Yayınevi, sh.422.
(20) Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 18.9.1986 tarih ve 1986/2833 E., 1986/3094 K. sayılı kararında “…Otopsi raporunda kişinin meslek hastalığı nedeniyle akciğerlerinin harap olduğu belirtilmiş olmasına göre kişinin ölümünde meslek hastalığının amil olup olmadığı tespit edilmelidir…” YKD C. 12, S.11, Kasım 1986, s. 1708. ; Oğuz Polat – Abdullah Dinçkol, Adli Tıpla ilgili Yargıtay Kararları, İstanbul 2001, sh. 117-118.
(21) Dr. Behnan Alper, Dr. Derya Azmak, Dr. Necmi Çekin, Dr. Mete Korkut Gülmen, Dr. Sermet Koç, Dr. Serpil Salaçin, Adli Otopsi ve Adli Patoloji, http://www.ttb.org.tr/eweb/adli/3.html (Erişim tarihi 6.1.2007).
(22) Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 23.106.1997 tarih ve 1997/1522 E., 1997/2456 K. ; Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 10.07.1980 tarih ve 1980/3237 E. ve 1980/3424 K. ; Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 18.09.2003 tarih ve 2003/1867 E. ve 2003/1987 K. ; Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 22.06.2004 tarih ve 2004/1948 E. 2004/2453 K. (Kazancı Hukuk Otomasyonu, Erişim tarihi 04.02.2007)
(23) Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 15.5.2002 tarih ve 2002/28 E., 2002/1863 K. sayılı kararı. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 24.4.2003 tarih ve 2003/1034 E. 2003/724 K. sayılı kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 04.07.2003 tarih ve 2003/1581 E., ve 2003/1718 sayılı kararı (Kazancı Hukuk Otomasyonu, Erişim tarihi 04.02.2007)
(24) Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 1.11.2000 tarih ve 2000/11014 E., 2000/11603 K. sayılı kararı. (Kazancı Hukuk Otomasyonu, Erişim tarihi 04.02.2007)
(25) Cahit Özen, Adli Tıp Ders Kitabı, İstanbul 1976., sh. 46.
(26) Doku ya da organların bütünlüğünde meydana gelen bozulma
(27) Adaletin Oluşmasında Otopsinin Yeri, 1. Ulusal Adli Tıp Günleri, Hazırlayan Prof. Dr. Şemsi Gök, İstanbul 1985. sh. 13
(28) Vural Savaş, Sadık Mollamahmutoğlu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yorumu, Ankara 1998, sh. 588,589.
(29) İbrahim Tunalı, Adli Tıp, Ankara 2001, sh. 102.
(30) Vural Savaş, Sadık Mollamahmutoğlu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yorumu, Ankara 1998, sh. 591.
(31) İbrahim Tunalı, Adli Tıp, Ankara 2001, sh. 103.
(32) Dr. Behnan Alper, Dr. Derya Azmak, Dr. Necmi Çekin, Dr. Mete Korkut Gülmen, Dr. Sermet Koç, Dr. Serpil Salaçin, Adli Otopsi ve Adli Patoloji, http://www.ttb.org.tr/eweb/adli/3.html (Erişim tarihi 6.1.2007).
(33) Yakın atışlarda (2 cm ila 80 cm) barut artığı ve diğer partiküllerin giriş deliği çevresinde deriye gömülerek meydana getirdikleri görünüm.
(34) Çürük, bere, morluk
(35) Vural Savaş, Sadık Mollamahmutoğlu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yorumu, Ankara 1998, sh. 591.
(36) Telem (Ası çizgisi, ip izi) : Ası vasıtası ile meydana gelen ve ası vasıtası çıkarıldığında boyun bölgesinde görülen izdir.
(37) Çekilme.
(38) Kanın damarlarda sıvının doku aralarında göllenmesi hali.
(39) Dr. Behnan Alper, Dr. Derya Azmak, Dr. Necmi Çekin, Dr. Mete Korkut Gülmen, Dr. Sermet Koç, Dr. Serpil Salaçin, Adli Otopsi ve Adli Patoloji, http://www.ttb.org.tr/eweb/adli/3.html (Erişim tarihi 6.1.2007).
(40) İbrahim Tunalı, Adli Tıp, Ankara 2001, sh. 103.
(41) Pıhtılaşma hali.
(42) İbrahim Tunalı, Adli Tıp, Ankara 2001, sh. 104.
(43) Soluk Borusu
(44) Barsak hareketlerine benzer hareket
(45) Vural Savaş, Sadık Mollamahmutoğlu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yorumu, Ankara 1998, sh. 593.
(46) Yutak arkası.
(47) Dil kaslarının yapıştığı kemik
(48) Dr. Behnan Alper, Dr. Derya Azmak, Dr. Necmi Çekin, Dr. Mete Korkut Gülmen, Dr. Sermet Koç, Dr. Serpil Salaçin, Adli Otopsi ve Adli Patoloji, http://www.ttb.org.tr/eweb/adli/3.html (Erişim tarihi 6.1.2007).