İddianame Yerine Geçen Belgelerle Yargılama Yapılabilir mi?

Av. Mustafa Tırtır

Memurların görevleri esnasında ya da görevleri nedeniyle işlemiş oldukları suçtan dolayı yapılacak olan yargılama, cumhuriyet savcısı tarafından tanzim edilen İddianame ile değil, özel soruşturma usulü neticesinde düzenlenen belgelere dayanılarak yapılmaktadır. Halen yürürlükte olan ve 2 Aralık 1999 tarihinde yürürlüğe giren 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat’a dayanmaktadır. Bu kanundan önce ise, nizamnamelere dayanılarak özel soruşturma usulü düzenlenmişti. 1329 sayılı Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat, 1999 tarihine kadar yürürlükte kalmış, bu tarihe kadar memurlar ile ilgili soruşturma bu kanuna dayanılarak yapılmıştır.

765 sayılı TCK yürürlükte iken memurlarla ilgili son soruşturmanın açılmasına dair karar ve Lüzumu Muhakeme kararları gibi kararlar, İddianame yerine geçmekte, bu belgelere istinaden memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında, kamu davaları açılabilmekte ve yargılama yapılabilmektedir.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK ve 5237 sayılı TCK’da yer alan bazı maddeler incelendiğinde, İddianame tanziminin bir zorunluluk olduğu görülecektir. 5271 sayılı CMK’da ve 5237 sayılı TCK’da yer alan bu maddeleri şu şekilde sıralayabiliriz ;

a) 5271 sayılı CMK’nın 170/1. maddesine göre “Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir.” Madde metnine göre kamu davası açma görevi, cumhuriyet savcısı dışında bir kişiye ya da kuruma verilmemiştir. Dolayısıyla cumhuriyet savcısının dava açma gövevi, idari kurula devredilmemelidir.

CMK’nın 170/2.maddesinde “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” hükmü yer almaktadır. Madde metnine göre yeterli şüphenin olup olmadığı ile ilgili takdir yetkisi cumhuriyet savcısına aittir. İddianame yerine geçen belgelerle yargılama yapıldığı takdirde, bir suçun işlenip işlenmediğine ilişkin yeterli şüphenin olup olmadığı hususu ile ilgili takdir yetkisi de özel soruşturma usulüne yerine getiren idari kurula devredilmiş olacaktır.

b) CMK’nın 171. maddesiyle kamu davası açmada takdir yetkisinin cumhuriyet savcısına ait olduğu, etkin pişmanlık halinin mevcudiyeti ve şahsi cezasızlık halinin varlığı halinde cumhuriyet savcısının kamu davası açmayabileceği ortaya konmuştur. Bu madde ile de takdir hakkı cumhuriyet savcısına aittir. Bu takdir hakkının idari kurula devredilmemesi gerekmektedir.

c) CMK’nın 174. maddesinde İddianamenin İadesi müessesi düzenlenmiş ve hangi hallerde İddianame’nin iade edileceği hususu tahdidi olarak sıralanmıştır. Ancak CMK’nın 174. maddesinde İddianame yerine geçen ve iddianame hükmünde olan belgelerin iade edileceği hususu yer almamıştır. Ancak uygulamada İddianame yerine geçen belgelerin iade edildiği görülmektedir.

d) CMK’nın 2. maddesinde yer alan tanımlar bölümünde ve CMK’nın 175. maddesinde, kovuşturma evresinin iddianamenin kabulü ile başlayacağı açıkça belirtilmiştir. 5237 sayılı CMK’nın bu maddeleri incelendiğinde iddianame ile davanın açılacağı, iddianame ile kovuşturma evresine başlanacağı anlaşılmaktadır. Ancak İddianame yerine geçen belgelerle kovuşturma aşamasına geçileceği, yargılamaya başlanacağına dair açık bir hükmün yer almadığı görülmektedir.

e) 765 sayılı TCK’nın bazı maddelerinde açıkça son soruşturmanın açılmasına dair kararın zikredildiği görülmekte idi. 765 sayılı TCK\’nın 104. maddesinde “maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar” dava zaman aşımını kesen sebepler arasında sayılmıştır.

Ancak bu maddenin karşılığı olan ve dava zaman aşımını kesen sebeplerin yer aldığı, 5237 sayılı TCK’nın 67/2. maddesinin c bendinde, dava zaman aşımının “iddianame’nin düzenlenmesi” ile kesileceği belirtilmiştir. Ancak bu maddede, son soruşturmanın açılmasına dair kararla dava zaman aşımının kesileceğine dair açık bir hüküm yer almamıştır.

Tüm bunlara rağmen 5271 sayılı CMK’nın Duruşmanın Başlaması başlıklı 191. maddesine göre, duruşmada sanığa “…İddianame veya İddianame yerine geçen belgenin…” okunacağı hükmü yer almaktadır. 5271 sayılı CMK ve 5237 sayılı TCK’nın tamamı incelendiğinde ise, bu hüküm dışında İddianame yerine geçen belgelerle yargılama yapılacağına ilişkin açık bir hükme rastlanmamıştır.

Öztürk – Erdem, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK ile tüm özel soruşturma usullerinin kaldırıldığını, il – ilçe idare kurulları ve Danıştay 2. Dairesi tarafından verilen Lüzum-u Muhakeme Kararlarının, artık mahkemeler yerine cumhuriyet savcılıklarına gönderilmeleri gerekeceğini, cumhuriyet savcılarının bu belgelere göre iddianame düzenleyerek dava açabileceklerini belirtmiştir.

Aynı görüşte olan Kunter – Yenisey tarafından, idare tarafından verilen izin üzerine hazırlık soruşturmasının cumhuriyet savcısı tarafından yapılması ve davanın iddianame ile açılması gerektiği belirtilmektedir.

Belirtmek gerekir ki, CMK’nın belirtilen hükümleri uyarınca görülmekte olan bir davada İddianame’nin bulunması bir zorunluluktur. İddianame yerine geçen bu belgelerle davaların açılması, cumhuriyet savcılarının görevinin idari kurullara devredilmesi anlamına gelecektir. Anayasa’mızın 10. maddesinde yer alan “Kanunlar önünde eşitlik” ilkesinin ihlal edilmemesi açısından, açılan bütün davalarda iddianamenin bulunması bir zorunluluktur.

Anayasa’mızın 10. maddesinde Kanunlar Önünde Eşitlik başlığı ile ; “…Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir…” hükmü yer almaktadır. Memurlar dışındaki diğer tüm şüpheliler hakkında soruşturma aşaması savcılık makamı tarafından yürütülüp tamamlanırken, memurlar hakkında savcılık makamının üzerinde olmayan idari bir kurul tarafından soruşturmanın yürütülmesi, Anayasa’mızın temelini oluşturan bu ilkeye açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Zira soruşturmayı yürüten idari kurul, siyasi otoriteler tarafından etki altına alınmakta, siyasi bazı sebeplerle dahi kişiler hakkında davalar açılmaktadır. İddianame tanzimi ile siyasi sebeplerle açılan davaların önüne geçmek mümkün olacaktır.

Sonuç:
Memurlar hakkında İddianame yerine geçen belgelerle dava açılması her halde Anayasa’mızın 10. maddesinde yer alan Kanun Önünde Eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Halen son soruşturmanın açılmasına dair kararlarla yargılamalar yapılmakta, İddianame düzenlenmesi gerektiği şeklindeki itirazlar mahkemeler nezdinde kabul görmemektedir. 5271 sayılı CMK gereğince artık özel soruşturma usullerinin kaldırıldığı düşüncesine iştirak edilmeli, iddianame yerine geçen belgelerle yargılama yapılmamalıdır. İdari kurul tarafından tanzim edilen belgeler, cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmeli ve cumhuriyet savcıları tarafından iddianame tanzim edilmelidir.

*Bu makale, Av. Mustafa Tırtır’ın izniyle paylaşılmıştır.