Av. Mustafa Tırtır / İstanbul Barosu Avukatı
Bilindiği üzere 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, 4 Temmuz 1934 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun zaman içerisinde çeşitli maddelerinde değişiklik olmuştur. 3.8.2002 tarihinde kabul edilen 4771 sayılı Kanunla PVSK’nın 6 maddesinde, 24.11.2004 tarihinde kabul edilen 5259 sayılı Kanunla 10 maddesinde, 3.7.2005 tarihinde kabul edilen 5397 sayılı Kanunla 12 maddesinde, 28.12.2006 tarihinde kabul edilen 5571 sayılı Kanun’la 1 maddesinde, 4.5.2007 tarihinde kabul edilen 5651 sayılı Kanunla 2 maddesinde değişiklik yapılmış, son olarak Avrupa Birliği’ne uyum sebebiyle 5681 sayılı Yasa ile 5 maddesinde köklü değişikliklere gidilmiştir.
İnceleme konumuz, 5681 sayılı Kanun ile polise tanınan yetkiler ve bu yetkilerin kullanılmasında ortaya çıkacak bazı sorunları ele almaktır. Nitekim Yasa yürürlüğe girdikten sonra bazı haberlerde polise geniş yetkiler veren, hak ve özgürlükleri kısıtlayan bu kanunun yürürlüğe girdiği, bu yetkilerin kullanılmasında bazı sorunların ortaya çıkacağı belirtilmiştir (2).
5681 sayılı Yasa ile polise verilen yetkileri şu şekilde belirtebilmek mümkündür;
1)Durdurma ve kimlik sorma:
5681 sayılı Kanun’un 1. maddesinde PVSK’nın 4/A maddesinden sonra gelmek üzere polise durdurma ve kimlik sorma yetkileri verilmiştir. Bu yetkileri şu şekilde belirtmek mümkündür ;
Polis, kişileri ve araçları bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek, suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek, hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek, kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek amacıyla durdurabilir.
Madde metninde durdurma yetkisinin kullanılması ile ilgili kriter belirlenmiştir. Ancak bu kriterlerden bilhassa “Polisin tecrübesine dayanan makul sebep” şeklindeki ibarenin son derece yanlış uygulamalara sebebiyet vereceğini belirtmek gerekmektedir. Diğer kriter ise, “içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul sebep” olarak ortaya konmuştur.
Maddenin devamında ise “Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamayacağı” belirtilmiştir. Halbuki yukarıda belirttiğimiz her iki kriter de kanaatimce keyfi uygulamayı beraberinde getirecek ve bundan dolayı durdurma işlemini gerçekleştirenler, her iki kritere dayanarak durdurmanın keyfi olmadığını ileri süreceklerdir.
Polis, yapmış olduğu bu arama sırasında durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirecek, durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilecektir. Durduğu kişinin kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilecektir. Burada şu hususu belirtmek gerekir ki, polis yapmış olduğu durdurma işlemi esnasında, durdurulan kişinin suç delilini gizleyeceği, suçtan kurtulmak için kaçabileceği gibi sebeplerle kişiyi neden durdurduğunu hiçbir zaman söylemeyecektir.
Maddenin 4. fıkrasında “Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan süreden fazla olamaz” hükmü yer almaktadır. Bu fıkranın, madde metninde yer almasına rağmen uygulanmayacağını belirtmek isterim. Nitekim durdurma süresi ile ilgili zorunlu olan bu sürenin ne kadar olacağı belirli değildir.
Maddenin 6. fıkrasında polisin durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabileceği belirtilmiştir. Polise bu yönde çok geniş yetkilerin verildiğini belirtmek gerekmektedir. Zira polis gerekli tedbir olarak, kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılmasını isteyemeyecek veya aracın dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılmasını isteyemeyecektir. Bu iki halin dışında polis gerekli tedbirler adı altında her türlü işlem ve eylemi gerçekleştirebilecektir.
Maddenin bu fıkrası ile zımni bir arama yetkisinin polise verildiği görülmektedir. Çünkü polis arabanın içi görünen tarafların açılmasını isteyebilecek ve o bölümlerde gerekli tedbirler adı altında arama yapabilecektir. Bu hükmün hatalı bir düzenleme olduğunu söyleyebiliriz. Gerçekten arama için hakim kararının mevcudiyeti gerekmektedir. Gecikmesinde sakınca bulunulan hallerde savcılık makamının kararı ile arama yapılabilmektedir. Hatta cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde kolluk amirinin yazılı emri dahi yeterli görülmüştür. Arama kararı için YCMK’nın 116. maddesinde arama için makul şüphe öngörülmüşken, maddenin bu fıkrasında yeterli şüphenin varlığı aranmıştır.
Yine bu hüküm PVSK’nın 9. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan hükme de aykırılık teşkil etmektedir. Zira PVSK’nın 9/2. maddesinde de aramanın hakim kararı ile zorunlu hallerde cumhuriyet savcısı tarafından yapılacağı belirtilmiştir.
Açıkça belirtmek gerekirse, 5681 sayılı Kanun’un 6. fıkrası YCMK’da, Anayasa’da ve PVSK’da yer alan arama ile ilgili hükümlere aykırılık teşkil etmekte, keyfi uygulamaları beraberinde getirmektedir (3).
Maddenin 9. fıkrasında ise son derece tehlikeli bir hüküm yer almaktadır. Polis, kimlik belgesini göstermesini istediği kişinin kimlik belgesinin bulunamaması, açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da benzer sebeplerle kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Maddenin devamında ise bu kişinin bu sebeple tutuklanabileceği dahi belirtilmiştir.
Maddenin 9. fıkrasının da son derece hatalı bir düzenleme olduğu keyfi uygulamalara sebebiyet vereceğini belirtmek gerekmektedir. Kişinin kimlik belgesini ibraz edememesi, polise yalan beyanda bulunması CMK’nın 100. maddesinde yer alan tutuklama şartlarından hiçbirini taşımamaktadır. Kimliği ibraz edememek YTCK’da suç olarak belirlenmemiştir. Ayrıca yalan beyanda bulunmak ise, kabahat nevinden daha ağır bir cezayı içermemektedir. Dolayısıyla her iki fiil nedeniyle kişilerin tutuklanması CMK’nın 100. maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir (4).
Ayrıca zaten PVSK’nın 17/3. maddesinde kim olduğunu ispatlayamayan kişilerle ilgili ne tür bir işlem yapacağı açıkça ortaya konmuştu5. Buna göre kimlik belgesini ibraz edemeyen kişiler ancak 24 saat göz altında tutulacak, daha sonra salıverilecekti. Bu sebeple kişilerin tutuklanmasına ilişkin hükmü içeren 5681 sayılı Kanun’un 9. fıkrasının PVSK’nın 17. maddesi ile tamamen çeliştiğini belirtmek gerekmektedir. Ancak PVSK’nın 17/3. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
2) Parmak izi ve fotoğrafların kayda alınması:
5681 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile PVSK’nın 5. maddesinde yer alan parmak izi ve fotoğrafların kayda alınmasına ilişkin hüküm değiştirilmiştir. Bu değişiklikler şu şekilde belirtmek mümkündür ;
Polis; gönüllü, her çeşit silah ruhsatı, sürücü belgesi, pasaport veya pasaport yerine geçen belge almak için başvuruda bulunan, başta polis olmak üzere, genel veya özel kolluk görevlisi ya da özel güvenlik görevlisi olarak istihdam edilen, Türk vatandaşlığına başvuruda bulunan, sığınma talebinde bulunan veya gerekli görülmesi halinde, ülkeye giriş yapan sair yabancı, gözaltına alınan ve üst sınırı iki yıl veya daha fazla suçlardan dolayı yargılanan sanıklarla (6), hapis cezası kesinleşen ya da Adli para cezası sebebiyle cezaevine gönderilen kişilerin parmak izini alabilecektir.
Maddenin ikinci fıkrası gereğince alınan parmak izi, ait olduğu kişinin kimlik bilgileri ile birlikte, ne zaman ve kim tarafından alındığı belirtilmek suretiyle, bu amaca özgü sisteme kaydedilerek saklanacaktır. Ancak, parmak izinin hangi sebeple alındığı sisteme kaydedilmeyecektir.
Olay yerinden elde edilen ve kime ait olduğu henüz tespit edilemeyen parmak izleri, kime ait olduğu tespit edilinceye kadar, ilgili soruşturma dosya numarası ile birlikte sisteme kaydedilecektir. Üst sınırı iki yıl veya daha fazla suçlardan dolayı yargılanan sanıklarla, hapis cezası kesinleşen ya da Adli para cezası sebebiyle cezaevine gönderilen kişilerin de parmak izleri alınacak ve sisteme kaydedilecektir.
Gönüllü olarak parmak izi alınan kişiler hariç, parmak izi alınan kişilerin (7) ayrıca fotoğrafları alınarak, ikinci fıkrada belirlenen esaslara uygun olarak parmak izi ile birlikte sisteme kaydedilir.
Parmak izi ile ilgili sistemdeki bu bilgiler soruşturma ve kovuşturma kapsamında maddî gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla mahkeme, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve kolluk tarafından kullanılabilir. Kolluk birimleri, kimlik tespiti yapmak ya da olay yerinden alınan parmak izini karşılaştırmak amacıyla doğrudan bu sistemle bağlantı kurabilir. Sistemde kayıtlı bilgilerin hangi kamu görevlisi tarafından ve ne amaçla kullanıldığının denetlenebilmesine imkân tanıyan bir güvenlik sistemi kurulur. Bunun dışında sistemdeki bu bilgiler gizlidir. Sisteme kayıtlı olan parmak izi ve fotoğraflar, kişinin ölümünden itibaren on yıl ve her halde kayıt tarihinden itibaren seksen yıl geçtikten sonra sistemden silinir.
Parmak izi ilgili bu düzenlemenin Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine ve 38/4. maddedeki suçsuzluk karinesine aykırı olduğu belirtilmektedir (8). Ayrıca bu bilgilerin alınmasının da AHM kararlarına aykırılık teşkil ettiği belirtilmektedir (9). Şunu belirtmek isteriz ki, parmak izinin gönüllü olarak verilmesi ile ilgili bir zorunluluk bulunmamaktadır. Bu durumun açıkça belirtildikten sonra kişilerden gönüllü olarak parmak izi alınmalıdır.
3)Önleme araması:
5681 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile PVSK’nın 9. maddesinde değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikler şu şekildedir ;
Önleme araması için maddenin 1. fıkrasında hakim kararının bulunması gerektiği, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise mülki amirin vereceği yazılı izinle önleme araması yapılabilecektir. Önleme araması için suç işlenmesinin önlenmesi ve tehlikenin önlenmesi gibi iki sebep aranacaktır.
Bu sebeple ; kişilerin üstleri, araçları, özel kâğıtları ve eşyaları aranabilecektir. Bunun yanında fıkranın devamında alınması gereken tedbirleri alacağı, suç delillerini koruma altına alacağı belirtilmiştir.
Polis hakim ya da mülki amirden önleme araması için talepte bulunacağı zaman arama için makul sebepleri, gerekçeleri ile açıkça belirtmesi gerekmektedir.
Arama kararında veya emrinde nelerin yer alacağı ve önleme aramasının nerelerde yapılacağı madde metninde belirtilmiştir. Ancak belirtilen bu yerlerde gecikmesinde sakınca bulunulduğu gerekçesi ile belirtilen bu yerlerde hakim kararı yerine mülki amirin kararı ile arama yapılmaması gerekmektedir. Ayrıca eğitim öğretim kurumlarının talebinin aranması gerektiği madde metnine konulmuşsa, kolluk kuvvetleri burada tehlikenin ya da suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla önleme araması yapmamalıdır.
Bunun yanında konutta, yerleşim yerinde ve kamuya açık olmayan işyerlerinde ve eklentilerinde önleme araması yapılmayacağı hükme bağlanmıştır. Ancak spor karşılaşması, miting, konser, festival, toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği veya aniden toplulukların oluştuğu hallerde gecikmesinde sakınca bulunan hal var sayılır hükmü ile hakim kararı olmadan arama yapılması sağlanmıştır.
Polis, tehlikenin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı bina ve tesislere gelenlerin; herhangi bir emir veya karar olmasına bakılmaksızın, üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla, gerektiğinde el ile kontrol etmeye ve aramaya yetkilidir. Bu hükmün Anyasa’ya aykırı olduğunu belirtmek gerekmektedir10. Bu yerlere girmek isteyenler kimliklerini sorulmaksızın ibraz etmek zorundadırlar.
Önleme araması ile ilgili şu hususu belirtmek gerekir ki, önleme araması dahi olsa hakim kararının varlığı zorunludur. Zira kolluk kuvvetinin önleme araması yapabilmesi için tehlikenin önlenmesi ve suç işlenmesinin önlenmesi şeklinde iki kriterin varlığı aranmıştır. Hatta maddenin 6. ve 7. fıkralarında “gecikmesinde sakınca bulunulan hallerin var sayılacağı” açıkça belirtilmiş ve hakim kararı olmadan arama yapılmasına olanak sağlanmıştır. Bu durum Anayasa’ya ve CMK’ya aykırıdır. PVSK’nın 9. maddesinde gecikmesinde sakınca bulunulan hallerin gösterilmemiş olduğu dikkate alındığında polisin yetkilerinin artırıldığını belirtmek mümkündür.
4)Zor ve Silah Kullanma:
5681 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile PVSK’nın 16. maddesi tadil edilmiştir. Maddede yapılan değişiklik şu şekildedir ;
Maddenin 1. fıkrasında polisin, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Ancak maddenin dördüncü fıkrası gereğince polis, zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağını ihtar etmelidir. Bunun yanında direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da polise zor kullanma yetkisi verilmiştir.
Maddenin bu fıkrasında polise zor kullanma yetkisi, ancak bir direnişle karşılaşması halinde verilmiştir. Zor kullanmanın sınırı ise “direnişi kıracak ölçüde” olması gerektiği ifade edilmiştir.
İkinci fıkrada ise zor kullanmanın kapsamı ile ilgili açıklama yapılmıştır. Buna göre zor kullanma ; direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde, “kademeli olarak artan nispette” olacaktır. Polis, bedenî kuvvet, maddî güç kullanacak ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilecektir.
Bedeni güç, maddi güçten ne anlaşılması gerektiği ise maddenin üçüncü fıkrasında açıklanmıştır. Buna göre bedenî kuvvet denildiğinde polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü; maddi güç denildiğinde ise polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçları anlaşılacaktır.
Maddenin beşinci fıkrası gereğince zor kullanmada kullanacağı araç ve gereci kendisi takdir ve tayin edecektir. Ancak toplu eylemlerde bu hak polisin kuvvet amirine verilmiştir. Zor kullanma ile ilgili hükümler PVSK’nın Ek 6. maddesinde yer almakta idi. Ek Madde 6’da yer alan düzenlemenin kapsamı genişletilmiş ve sınırları çizilmeye çalışılmıştır.
Maddenin yedinci fıkrasında polise silah kullanma yetkisinin hangi hallerde verileceği gösterilmiştir. Buna göre polis meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında, bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde ve hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde, silah kullanmaya yetkilidir.
PVSK’nın değiştirilmeden önceki 16. maddesinin c, e, f (11) bendleri incelendiğinde silah kullanma yetkisinin ağır cezayı gerektiren fiiller yönünden olduğu görülecektir. Ancak yeni düzenlemede böyle bir ayrıma gidilmediği görülmektedir. Dolayısıyla hakkında hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri kişi için her zaman silah kullanma yetkisi verilmiştir. Bizce bu durum hatalıdır. Zira maddenin önceki hali ağır cezayı gerektiren fiiller yönünden silah kullanma yetkisi verirken, yeni düzenleme ile silah kullanılabilecek suçlar yönünden ayrım yapılmayarak orantılılık ilkesi göz ardı edilmiştir.
Polis, hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde “dur” çağrısında bulunur.
Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Ancak maddenin son fıkrası gereğince kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde dur ihtarında bulunmadan da silah kullanma yetkisi verilmiştir. Buradaki silah kullanmanın sınırı kişiye karşı silahla saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde olacaktır.
PVSK’nın eski düzenlemesinde bu hükmün yer almadığını, bu hükümle polisin yetkisinin sınırsız olduğunu, bu nedenle hükmün yerinde olmadığını belirtmek gerekmektedir. Yine bu hükümle polise önceki hükümlerden bağımsız ve yeni bir silah kullanma yetkisinin tanındığı belirtilmektedir (12).
5)Adli İşlemler:
5681 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile PVSK’nın Ek 6 maddesi değiştirilmiştir. Maddede yapılan değişiklik şu şekildedir;
Öncelikle belirtmek gerekir ki, madde ile getirilen düzenlemeler 01.06.2005 tarihinde 25832 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Adli Kolluk Yönetmeliği’nde yer alan düzenlemelerle paralel niteliktedir. Bilindiği üzere YCMK ile soruşturmanın çok iyi yapılarak davaların tek celsede bitirilmesi amaçlanmış, bu sebeple cumhuriyet savcılarının iş yükü hayli artmıştır. Savcılara soruşturma aşamasını tamamlamada yardımcı olmak amacıyla maddede yer alan bu yetkilerin verildiği düşünülmektedir. Ancak bu durumun doğru olmadığını belirtmek gerekmektedir. Zira soruşturma aşaması doğrudan doğruya savcı tarafından yürütülmelidir. Bilhassa soruşturmanın en önemli sujesi olan şüphelinin ifadesinin alınması, tanıkları dinleme şeklindeki işlemler doğrudan doğruya savcı tarafından yapılmalıdır. Aksi takdirde amacı suçluları yakalamak olan ve bütün olaylara suçun işlendiği iddiasıyla yaklaşan polisin böyle işlemleri yapmasının yerinde olmadığı düşünülmektedir.
Polis bir suça ilişkin olarak kendisine yapılan sözlü ihbar ve şikâyetleri ve görevi sırasında öğrendiği suça ilişkin bilgileri yazılı hale getirir. Maddenin ikinci fıkrası gereğince polis, bir suçun işlenmesinden sonra toplumun ve kişilerin sağlığına ve vücut bütünlüğünü ve malvarlığını korumak amacıyla suç delillerinin kaybolmaması ve bozulmamasına sağlayacaktır. Ayrıca maddenin dördüncü fıkrası ile polis olay yerinin korunması, delillerin tespiti, bozulmamasını sağlayacak, cumhuriyet savcısının emri ile gerekli işlemleri yapacaktır. Eğer ki konu bir kabahatle ilgili ise, o takdirde durum ilgili mercie haberdar edilecektir.
Maddenin 6. fıkrası gereğince, işlenen suçla ilgili delilleri toplamaya ve muhafaza etmeye çalışan polisin aldığı tedbirlere aykırı davranan kişilere karşı, polis, zor kullanma hakkına sahiptir. Maddenin 8. fıkrasındaki düzenleme son derece yerindedir. 5681 sayılı Kanun’un tamamı incelendiğinde CMK’da yer alan hakim kararı olmadan arama ve elkoyma gibi işlemler yapılamamasına rağmen, polise hakim kararı olmadan da bazı yetkilerin verildiği görülmektedir. Maddenin 8. fıkrasında arama ve elkoyma gibi işlemlerde CMK’daki arama ve elkoymaya ilişkin hükümlerin uygulanacağı açıkça ifade edilmiştir. Maddenin son fıkralarında teşhis işlemi ile ilgili düzenlemelere rastlanmaktadır. Bizce bu düzenlemeler yerindedir.
6)Sonuç:
5681 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemeler, yukarıda da belirtildiği üzere, polisin yetkilerinin genişletildiği, Kanun’da keyfi uygulamalara sebebiyet verebilecek maddelerin bulunduğu, bazı maddelerde hakim kararı aranmasına rağmen bunun önüne geçilmeye çalışıldığı görülmektedir. PVSK’nın 5681 sayılı Kanun ile yapılan ilavelerden önceki hali incelendiğinde belirttiğimiz bu hususların tespitinde güçlük yaşanmayacaktır. 5681 sayılı Kanun’un bazı maddelerinin CMK ile çeliştiğini belirtmek gerekmektedir. Ancak kanunda yer alan bazı maddelerin bilhassa parmak izi, teşhis ve kısmen Adli işlemlerle ilgili maddelerin yerinde olduğunu belirtmek gerekmektedir. Önemli olan husus ise, geniş yetkiler verilen polisin bu yetkileri kullanırken hak ve özgürlüklere müdahale edip etmeyeceği, kişileri haksız yere arama, durdurma gibi, kişilerin mallarına haksız yere el koyma gibi işlemleri gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğidir. Polise bu yetkileri vermeden önce, şu sorunun cevabının aranmasının daha doğru olacağını belirtmek gerekmektedir. Polis, 5681 sayılı Kanun ile kendisine tanınan yetkileri kullanırken karşılaştığı olayda tam anlamıyla kendisine tanınan yetkileri hukuka uygun olarak kullanabilecek midir ? Yine polis karşılaştığı olayda bu yetkileri kullanırken orantılı olarak hareket edebilecek midir ? Nasıl ki yeni bir kanun yürürlüğe girdiğinde Adalet Bakanlığı tarafından hakim ve savcılara gerekli eğitimler verilmekte, suistimallerin önlenmesi, hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla, 5681 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra da polise tanınan yetkilerin nasıl kullanılması gerektiği hususunda gerekli eğitimler verilmeli idi. Böyle yapıldığı takdirde kanun ile amaçlanan hususlara, tam anlamıyla ulaşılabilir. Böylece suç işlenmesinin önüne geçilebilir, suç işleyen kişi çabucak yakalanarak adalete teslim edilebilir, arama elkoyma gibi işlemler hukuka uygun olarak gerçekleştirilir ve en önemlisi hak ve özgürlükler kısıtlanmamış olur.
*Bu makale, Av. Mustafa Tırtır’ın izniyle yayımlanmıştır.
(1) http://www.ivmedergisi.com/taxonomy/term/66 (Erişim tarihi 10.07.2007)
(2) Aynur Tuncel – Naim Karakaya, 5681 sayılı PVSK değişikliğinin AY ve CMK’daki temel ilkeler ışığında değerlendirilmesi, Hukuk ve Adalet dergisi, s. 11. İstanbul 2007.
(3) Doç. Dr. M. Bedri Eryılmaz, 5681 Sayılı Kanun İle PVSK Değişiklikleri Sonrası Oluşan Yeni Durum Bir Adım İleri, İki Adım Geri, Hukuk ve Adalet dergisi, s. 11. İstanbul 2007.
(4) Bu madde ve fıkra 5681 sayılı Kanun’un 6. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
(5) PVSK’nın 5. maddesine göre Türk Ceza Kanununa göre ağır hapis cezasını istilzam eden suçlarla mezkûr kanunda sayılı âmmenin itimadı ve mal aleyhine işlenmiş suçların ve her nevi kaçakçılığın maznun ve mahkûmlarının serserilerin ve mazennaisu erbabının (Mazennai su’ erbabı : Ağır cezalık suçlarla hırsızlık yankesicilik vb. suçlardan dolayı en az iki kez mahkum olan ve hareketleri şüpheli görünün kimseler ) idi.
(6) Her çeşit silah ruhsatı, sürücü belgesi, pasaport veya pasaport yerine geçen belge almak için başvuruda bulu-nan, başta polis olmak üzere, genel veya özel kolluk görevlisi ya da özel güvenlik görevlisi olarak istihdam edilen, Türk vatandaşlığına başvuruda bulunan, Sığınma talebinde bulunan veya gerekli görülmesi halinde, ülkeye giriş yapan sair yabancı, Gözaltına alınan ve üst sınırı iki yıl veya daha fazla suçlardan dolayı yargılanan sanıklarla, hapis cezası kesinleşen ya da Adli para cezası sebebiyle cezaevine gönderilen kişilerin fotoğrafları da çekilecektir.
(7) Aynur Tuncel – Naim Karakaya, 5681 sayılı PVSK değişikliğinin AY ve CMK’daki temel ilkeler ışığında değerlendirilmesi, Hukuk ve Adalet dergisi, s. 11. İstanbul 2007.
(8) Kerem Altıparmak, Ahmet Murat Aytaç, Onur Karahanoğulları, Türkan Hançer, Devrim Aydın, PVSK’daki Değişiklik, Hukuk ve Adalet dergisi, s. 11. İstanbul 2007.
(9) Doç. Dr. M. Bedri Eryılmaz, 5681 Sayılı Kanun İle PVSK Değişiklikleri Sonrası Oluşan Yeni Durum Bir Adım İleri, İki Adım Geri, Hukuk ve Adalet dergisi, s. 11. İstanbul 2007.
(10) C) Ağır cezayı müstelzim bir suçtan maznun olarak yakalanıp nezaret altında bulunan veya her hangi bir suçtan mahkûm ve mevkuf olup ta tutulması veya nakil ve sevki polise emir ve tevdi olunan şahısların kaçmaları veya bu maksatla polise taarruzları halinde yapılacak ihtarlara itaat edilmemiş ve kaçmağa ve taarruza mâni olmak için başka çare bulunmamışsa;
E) Ağır cezayı müstelzim ve meşhut cürüm halinde bulunan suçlarda suçlunun saklı olduğu yerin arandığı sırada o yerden şüpheli bir şahıs çıkarak kaçtığı ve dur emrine kulak asmadığı görülerek başka suretle ele geçirilmesine imkân bulunmamışsa;
F) Ağır hapsi müstelzim bir suçtan dolayı maznun veya mahkûm olup ta zabıtaca aranmakta olan bir şahsın yakalanmasına teşebbüs edildiği sırada kaçar ve dur emrine de kulak asmayarak başka türlü ele geçirilmesi kabil olmazsa; silah kullanılabilecektir.
(11) Aynur Tuncel – Naim Karakaya, 5681 sayılı PVSK değişikliğinin AY ve CMK’daki temel ilkeler ışığında değerlendirilmesi, Hukuk ve Adalet dergisi, s. 11. İstanbul 2007.