Tüketicinin 4077 Sayılı TKHK ile Genel Hükümlere göre Talep ve Dava Haklarının Yarışması

Genel hükümlerin uygulandığı uyuşmazlıklarda ayıp kavramı ile eksik kavramına farklı yasa maddelerinin uygulanması gerektiği doktrinde ve uygulamada neredeyse oy birliği ile kabul edilmektedir. Ayıbı üstlenme borcunun şartlarıyla, esaslı yanılma, hatta bazen aşırı yararlanmanın (gabin) şartları bir arada gerçekleşmiş olabilir. Bu hükümlerin birbiriyle yarışmalı olarak uygulanması mümkündür. Bunun gibi ayıplı ifa, gereği gibi ifa etmemenin bir türü olduğundan, ayıplı ifanın olduğu her durumda Borçlar Kanunu 96 vd. hükümlerinin yarışmalı olarak uygulanması da mümkündür. (Dr. Aydın Zevkliler- Doç. Dr. K. Emre Gökyayla Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri 11.Baskı Sayfa 121)

Yine, Cevdet Yavuz’a göre de; “Alıcı, satıcının ayıplarından dolayı her zaman bir seçimlik imkanına sahiptir. O,dilerse ayıba karşı tekeffül hükümlerine dilerse gereği gibi ifa etmeme hükümlerine göre satıcıyı sorumlu tutabilecektir. Bunun için de, her iki düzenlemenin gereklerini ayrı ayrı yerine getirmiş olmak yeterlidir; yani ayıba karşı tekeffül hükümlerine göre hareket etmek isteyen alıcı, örneğin satılanı muayene ve ayıplarını bildirme külfetlerini zamanında yerine getirmek ve taleplerini de, BK md. 207’de öngörülen zamanaşımı süresi içinde kullanmalıdır; hâlbuki BK. Md. 96 vd. hükümlerine göre talepte bulunan alıcının, bu gibi zorunluluklara uyması gerekli değildir. Ayıba tekeffül hükümleri, alıcıya daha avantajlı bir durum sağladığı kabul edilmektedir; o halde, buna bağlı olarak, alıcının kendi yararına olan bu özel düzenleme hükümlerini tercih etmeyerek genel hükümler çerçevesinde hareket edebileceği de mümkün görülmelidir. Zaten, satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğu ile ifa etmeme sebebiyle sorumluluğu kapsam ve sonuçları itibariyle birbirine oldukça yaklaşmaktadır. (Satıcının Sorumluluğu, sayfa 213)” Haluk Tandoğan Borçlar Hukuku-Özel Borç İlişkileri Cilt 1/1 Sayfa 206, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 8918/2052, 13. Hukuk Dairesi 16.3.1984, 5994/7349, 13. Hukuk dairesi 19.3.1992, 3842/2617 sayılı içtihatları.)

Ancak, aynı konuda 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda bir yasal düzenleme getirilip getirilmediği, yasa koyucu eksik ifa konusunda bir hüküm getirmiş ise, bunun nasıl yorumlanması gerektiği de ayrıca irdelenmelidir. Anılan yasanın 4.maddesinin birinci bendinde “Ambalajında, etiketinde tanıtma ve kullanma kılavuzunda yada reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan yada tahsis veya kullanıp amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.” denildikten sonra, ikinci bendinde; “Tüketici malın teslimi tarihinden itibaren ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür.” Hükmü getirilmiş; dördüncü bendinde de; ayıplı mallar için zamanaşımı süresi 5 yıl ile sınırlandırılmıştır. Her ne kadar, anılan yasa maddesinin 4/1 maddesinde “maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikleri içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir” hükmü ilk bakışta ayıp ve eksik kavramının iç içe girdiği, her ayıp ve eksiklik halinde bu yasa maddelerinde öngörülen sürelere uyulmadığı taktirde eksiklik nedeniyle de talepte bulunamayacağı intibağını uyandırmakta ise de “maddi, hukuki veya iktisadi eksiklikten” kast edilen malda olduğu umulan lüzumlu vasıflardır. Bu türdeki lüzumlu vasıflarda eksiklik değil, ayıp olarak nitelendirilir. Nitekim Prof. Dr. İ.Yılmaz Aslan da aynı görüştedir. (Bkz. Prof Dr İ.Yılmaz Aslan, Tüketici Hukuku S.114) Kaldı ki bu yorumun aksinin kabulü tüketici lehine düzenlemeler getiren Tüketiciyi Koruma Kanunu’nun amacına ters düşer. Çünkü bir taraftan tüketici olmayan bir kimsenin bir taşınmaz satın alması halinde taşınmazdaki mevcut eksiklikleri MK 125 maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde giderilmesini veya bedelini istemesine genel hükümler çerçevesinde izin vereceksiniz. Diğer taraftan alıcının tüketici olması halinde taşınmazın teslimi tarihinden itibaren 30 gün içerisinde ayıp ihbarında bulunmaması halinde taşınmazdaki eksik imalat bedelini isteyemez diyeceksiniz. Bunun kabul etmek mümkün değildir. Eksik teslim sebebi ile genel hükümlere göre açılmış bir davada alıcı hiçbir ihbar koşuluna bağlı olmadan 10 yıllık zamanaşımı içerisinde dava açabilecek iken, 4077 sayılı yasa ile eksik ifa durumunda bunun bir ayıp sayılacağı ve dolayısı ile ihbar koşuluna bağlı olarak 5 yıllık zamanaşımı süresinde dava açabileceğinin kabulü 4077 sayılı yasanın özüne ve ruhuna açıkça aykırılık teşkil eder. Hâl böyle olunca, 4077 sayılı Yasa kapsamına giren taşınmaz satımına ilişkin sözleşmelerde şayet eksik ifa söz konusu ise aynı yasanın 30.maddesinin göndermesiyle genel hükümlerin uygulanması zorunludur. (Prof. Dr. Aydın Zevkliler. Açıklamalı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun sayfa 86-87) 4077 sayılı yasa ile diğer kanunlara nazaran tüketicinin özellikle korunması gereken hususlarda düzenlemeler getirilmiş olup, tüketici mahkemelerinin gerektiğinde genel hükümlere göre de karar vermeleri anılan 4077 sayılı yasanın 30. maddesi gereğidir. Bir örnek vermek gerekirse, mağazaya alışveriş için giden tüketicinin raftan düşen eşya ile yaralanması nedeniyle açılan manevi tazminat davasında görevli mahkeme tüketici mahkemesidir ancak, manevi tazminatın koşulları ve miktarı ile ilgili inceleme genel hükümlere göre yapılacaktır. Yani tüketici mahkemesi BK’nın ilgili hükümlerine göre uyuşmazlığı çözecektir.

Zaman zaman, “dava mademki tüketici mahkemesinde açıldı o halde 4077 sayılı yasa dışında genel hükümlerin uygulama olanağının bulunmadığı” ortaya atılmıştır. Oysa, bu düşüncenin tüketici lehine hükümler getiren 4077 sayılı yasanın ruhuna ve özellikle 30. maddesine uygun düşmediği hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açık ve belirgindir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile diğer kanunlarda hüküm bulunmayan, ancak gelişen ve değişen ekonomik ve diğer koşullar karşısında, özellikle tüketicinin korunması zorunlu hususlarda düzenleme yapılmıştır. Yoksa, anılan yasanın tarif ettiği tüketici ve satıcı kapsamında kalan her uyuşmazlık tüketici mahkemelerince görülüp sonuçlandırılacaktır.Eksik ifa bir başka deyişle sözleşmeye aykırılık nedeni ile açılacak davada alıcının yarışan iki hakkının bulunduğu yani alıcının genel hükümlere ve BK’nın 96. maddesine dayalı tazminat isteminde de bulunabileceğini, tüketicinin genel hükümlere göre talep ve dava ettiği bir hususun da tüketici mahkemelerince görülüp sonuçlandırılması gerektiğini kabul etmek lazımdır. Özellikle Dairemize gelen birçok uyuşmazlıkta; yükleniciden konut satın alan tüketiciler, satın aldıkları ve kendilerine teslim edilen konuttaki bazı açık ve gizli ayıplar yanında, konutun bulunduğu sitenin güvenlik duvarı ile çevrili olacağının, güvenlik görevlilerinin mevcut olacağının, sitede spor kompleksi, okul, ticaret merkezi ve otopark alanlarının mevcut olacağının taahhüt edilmesine rağmen, bunların inşa ve teslim edilmediğini ileri sürerek, bu nedenle satım bedelinden tenkis istemektedirler. Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan geçen en son bir kararda ise, tüketiciye teslim edilmeyen bu eksikliklerin de, bir aylık ihbar süresine tabi olduğu benimsenmiştir. Oysa, usul hukuku ilkeleri gereğince iddia ve vakıaları bildirmek taraflara, hukuki tavsif ise hakime aittir. Tüketicinin 4077 sayılı kanunun kendisine tanıdığı bir aylık ihbar süresine uymak şartı ile Tüketici Yasası’nın kendine tanınan dört seçimlik haktan birini kullanması mümkün olduğu gibi, genel hükümlere göre eksik ve kötü ifadan dolayı tazminat hakkının olduğu kabul edilmelidir. Tabi ki burada en önemli bir özellik ise şu şekilde karşımıza çıkmaktadır. Eksik iş ile ilgili 4077 sayılı yasanın 4. maddesi kapsamında değil de genel hükümlere göre hakkını kullanmak isteyen tüketicinin akdi ilişkisi bulunmayan ithalatçı, üretici, bağlı kredi veren banka ve finans kurumlarına karşı bu hakkını kullanabilecek midir. Kanaatimizce, bu yolu tercih eden tüketici tercih ettiği bu yolun neticelerine katlanacaktır. Yani, tüketici eksik iş nedeni ile bağlı kredi veren bankaya karşı genel hükümlere göre bir talepte bulunamayacaktır.

Sonuç itibarıyla, ayıba karşı tekeffül veya eksik ifa gibi sözleşmeye aykırılık hallerinde, alıcının Borçlar Kanunu’nun 96. maddesi gereğince de zararını talep ve dava edebileceği kabul edildiğine göre, alıcının tüketici olması durumunda da yani uyuşmazlığın tüketici mahkemelerinde görülmesi durumunda da, tüketicinin genel hükümlere göre (ayıp ihbarı koşuluna bağlı olmadan ve 10 yıllık zamanaşımı süresinde) zararını talep ve dava edebilmelidir.

*Bu metin, 24-25 Kasım 2011 tarihinde gerçekleştirilen Uluslararası Tüketici Hukuku Sempozyumu‘nun 2 . Gün 1. Oturumunda Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Üyesi Harun Kara tarafından sunulmuştur.