Avrupa Konseyi Sözleşmeleri çerçevesindeki mekanizmalar

1-) Avrupa Sosyal Şartı


Avrupa Sosyal Şartı genel olarak ekonomik, sosyo-kültürel, toplumsal konularda insan haklarını koruma altına almayı ve güvence sağlamayı amaçlayan bir evrensel insan hakları sözleşmesidir.
1961 tarihinde imzaya açılan Avrupa Sosyal Şartı, 1965 yılında yürürlüğe girmiş olup, 1996 yılında yenilenmiştir. Revize edilmiş olan şart 1999 yılında yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz 1961 tarihli Şartı 18 Ekim 1961 tarihinde imzalamış, 24 Kasım 1989 tarihinde onaylamıştır.
1964 tarihli “Avrupa Sosyal Güvenlik Şartı”, Avrupa Konseyi üyesi devletlerin tamamında uygulanan sosyal güvenlik sistemlerini günümüz dünyasında en iyi şekilde uygulanmasını gaye edinen bir mekanizmanın metnidir. İşbu metin uyarınca üye ülkelerde hastalık, tıbbi, işsizlik, yaşlılık, analık, çocuk bakımı yardımları vb. gibi konularda sosyal devletin ve sosyal güvenliğin yapması gereken tüm hususların üye devletlerin ne ölçüde temin edeceği yönündeki asgari çerçeveyi düzenleyen bir sözleşmedir.
Avrupa Konseyi üyesi devletlerin temsilcilerinden oluşan Avrupa Sosyal Şartı ve Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu Hükümet Komitesi, Fransa’nın Strazburg şehrinde yılda iki kez toplanmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ekonomik, sosyo-kültürel, yaşamsal haklardan çok sivil ve politik hakların güvence altına alınması gaye edinip bu hususlaraa öncelik vermiştir. Avrupa Sosyal Şartı ise esas olarak sosyal ve ekonomik hakları koruyan bir insan hakları belgesi yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düzenlemediği konularda esklikleri kapatan bir sözleşmedir.


2-) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)


Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan Türkiye’nin de aralarında yer aldığı 15 ülke 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da akdedilerek yürürlüğe giren bir sözleşmedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), insanoğlunun temel hak ve özgürlüklerini koruma ve güvence altına alma gayesiyle oluşturulmuştur. Sözleşmenin Güvence Altına Aldığı Hak ve Özgürlükler ise başlıca olarak; Yaşama hakkı, Özgürlük ve kişi güvenliği hakkı, Adil şekilde yargılanma hakkı, Özel yaşantıya, aile yaşantısına, konut ve haberleşme özgürlüklerine saygı gösterilmesi hakkı, Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü ve buna dahil olarak sendika kurma ve bunlara üye olma özgürlüğü, Evlenme ve aile kurma hakkıdır..

3-) İşkence Ve İnsanlık Dışı Veya Küçültücü Ceza Veya Muamelenin Önlenmesi Avrupa Sözleşmesi


İşkence Ve İnsanlık Dışı Veya Küçültücü Ceza Veya Muamelenin Önlenmesi Avrupa Sözleşmesi 26 Kasım 1987 tarihinde kabul edilmiş ve 1 Şubat 1989 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu sözleşmenin dayanağı ve kaynağı esasen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir. AİHS’nin 3. Maddesinde hükmedilen “Hiç kimse işkence veya insanlık dışı veya küçültücü ceza veya muameleye tabi tutulmayacaktır” hükmüne dayanmaktadır.
Ülkemiz, İşkence Ve İnsanlık Dışı Veya Küçültücü Ceza Veya Muamelenin Önlenmesi Avrupa Sözleşmesini 1988 yılında imzalamış ve tarafı olmuştur. İşbu sözleşme de diğer Avrupa Konseyi Sözleşmeleri gibi ülkemiz açısından bağlayıcı niteliktedir.

Sonuç

Avrupa Konseyi gerek idari gerekse yargısal boyutu ile geçmişte olduğu gibi günümüzde de Avrupa halkı ve devletleri için çok büyük bir önem arz etmektedir. Avrupa Konseyi’nin korunup, kollanması hatta ve hatta geliştirilerek daha da sürdürülebilir olması gerek Avrupa ve Dünya halkı açısından gerekse hukuk mevzuatı açısından çok önemlidir. Nitekim Avrupa Konseyi bünyesinde bulunan üye devletler ve üye devletlerin vatandaşları açısından önemli olduğu kadar emsal bir kurum olması nedeniyle tüm dünya açısından da ayrıca çok zaruri bir kuruluştur.
Avrupa Konseyi yapısı ve mekanizması muntazam şekilde kurulmuş ve günden güne çağın gerekliliği ile ihtiyaçlar ve sorunlar doğrultusunda geliştirilen kuruluşlardan oluşturulmaktadır.
Her ne kadar Avrupa Konseyi idari ve yargısal açısından insan hakları konusu ile ilgili bir takım çalışmalar yaparak önlemler alsa da, asıl amaç hiçbir insan hakkı ihlalinin işlenmemesi veya ihlallerin asgari düzeyde kalmasıdır. Evrensel hakların korunması ve bilincin yerleştirilmesi gibi amaçlarla kurulan ve bu amaç doğrultusunda faaliyet gösteren her kurum Avrupa Konseyi de alt kurumları ile birlikte asıl amacının işlevsiz kalmak olduğu aslında bir gerçektir. Burada ki işlevsiz kalma teriminden, bir işe yaramama gibi bir anlam çıkarmak yanlış olacaktır. Burada asıl denmek istenen, hiçbir insan hakkı ihlalinin hiç kimse tarafından hiçbir suretle işlenmemesi, işlenmesi halinde ise devletlerin kendi iç hukuk yollarında çok hızlı bir şekilde gerekli adımları atması, olayın Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne gelmesine gerek duyulmamasıdır.
Bu sayede kurumlar teknik faaliyetlere daha çok zaman ayırabilecek ve insan hakları ile ilgili olarak devletlere tavsiye nitelikte kararlarını daha hızlı bir şekilde verebilecektir. Tabi Avrupa Konseyi ve alt kurumlarının hiçbir insan hakkı ihlali yaşanmasa dahi sonsuza kadar en kötü ihtimalle sırf bir son garanti, son teminat sıfatı ile varlığını devam ettirmesi elzem bir durumdur.