Doç. Dr. Eylem Ümit Atılgan: Cezasızlık varsa her yer her an mahkemeye dönüşebilir

Kadına Karşı Şiddette Cezasızlığın Rolü konusunun işlendiği Avukat Hakları Grubu‘nun çevrim içi yayınında Prof. Dr. Mehmet Köksal ve Av. Gül Banu Kırtok’un konuğu olan Doç. Dr. Eylem Ümit Atılgan, hukuk sistemi içerisinde de toplumda da eril zihniyetin işbirlikçi bir tutum sergilediğine dikkat çekti.

Hukuk, sihirli bir değnek değil

Hukukun sihirli bir değnek olmadığını; toplumun kanayan yaralarının, üzerine konuşulması en güç ve zor çözüm üretilen konularının ilgili bir kanun maddesi veya bir hükümle sihir değnek değmiş gibi çözülemeyeceğinin altını çizen Eylem Ümit Atılgan, çözümün niçin sadece hukukla olamayacağına şu sözlerle açıklık getirdi:

“Bizler hukukçu olarak meseleye öyle bir yerden yaklaşıyoruz ki sosyal olgu, toplumsal bir problem olan, çok kişiyi etkileyen, sanki kişisel hayatımızda sadece bize oluyormuş gibi görünen, ondan sonra birden bire fark ettiğimizde benim durumumda olan çok insan var ve bu benim başıma ben olduğum için gelmedi, bir statü, bir durum, bir toplumsal rol nedeniyle geldi dediğimiz sorunlardan biri bu da. Bu yüzden de çözümü salt hukuki değil. Biz, meselenin biraz cerrahi kısmında yer alıyoruz. Problem ortaya çıkıyor, birileri zarar görüyor ve o zarar doğduktan sonra biz hukukçular zararı tazmin etmek ya da daha fazla zarar görmemesi için koruma amaçlı devreye giriyoruz.”

Cezasızlık, toplumu infiale sürükleyebilir

Kadına ya da toplumsam cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan her türlü şiddet vakasıyla ilgili hukuki hükümlerin, şiddete uğrayanlardan çok toplumu etkilediğini vurgulayan Prof. Dr. Ümit Atılgan, şiddet davalarındaki cezasızlık hükümlerinin hem toplumda infiale yol açabileceğini hem de toplumun adalete inancını zedeleyebileceğini vurguladı:

“Bu yönden toplumsal sonuçları olabilir ama bu konularda toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayanan şiddet gibi toplumsal problemlerde cezasızlık gibi adaletsiz sonuçlar çok daha çarpan etkili olur.”

Mahkemelerde kadınların talepleri, erkeklerinden daha az kabul ediliyor

Avrupa’da yapılan bir araştırmada kadın – erkek arasındaki eşitsizliğin mahkeme kararlarıyla sabit olduğunu belirten Eylem Ümit Atılgan, söz konusu araştırmayla ilgili şu ilginç tespiti paylaştı:

“Mahkeme kararlarına baktığımızda kadınların talepleriyle erkeklerin talepleri arasında kabul edilme oranında yarıdan daha fazla bir fark var. Erkeklerin talepleri iki kat kabul ediliyor. Bu, sadece davalı dava talepleri olarak değil, kadın avukatların taleplerinin de daha az kabul edildiği tespit ediliyor.”

Atılgan, ilgili araştırmanın Avrupa’da yapılmış olmasına rağmen Türk hukuk kültüründe de eril zihniyetin hakim olmasından dolayı benzer bir sonucun çıkabileceğini, avukat talepleriyle ilgili bir çalışma yapılmasının gerekli olduğunu söyledi.

Yargıda işbirlikçi erkeklik hâkim

Doçentlik tezi için 1978 – 2015 yılları arasındaki kadına şiddet davalarına ait mahkeme dosyalarını, haksız tahrik indiriminin tartışıldığı kararları, polis tutanaklarını, savcı sorgu ifadelerini incelediğini ifade eden Prof. Dr. Atılgan, özellikle kadın cinayetlerindeki cezasızlığın işbirlikçi erkekli olarak yargıçlardan kaynaklı olduğunu gördüğünü dile getirdi:

“Mahkeme konuşmaya başladığı zaman savcısından hâkimine işbirlikçi erkeklik devreye giriyor ve ‘aman düzenimiz bozulmasın, aman ağzımın tadı kaçması ali rıza bey, sen de çok tahrik olmuşsun’ deniliyor. Kadınlara işlenmiş suçlarda erkeğin sırtı sıvazlanıyor. Çünkü hâkim, savcılar o iktidardan pay alıyor, hepimiz pay alıyoruz.”

Cezasızlık, azmettirmek kadar güçlüdür

Kadınlar isyan etmediği, isyan eden kadınların da susturulması devam ettiği sürece bu düzenin bu şekilde devam edeceğinin altını çizen Atılgan, hakimlerin özel hayatlarında şiddet uygulamayan kişiler olmasına rağmen kadına şiddet uygulayan erkek karşısına geldiğinde “haksız tahrik”in devreye sokularak farklı bir sürecin işletildiğini şu sözlerle dikkat çekti: 

“Bir hâkim kendi kapısına fiziksel şiddet uygulamıyor olabilir, kendi hayatında şiddetten arındırmış bir hayat sürüyordur ama karısına şiddet uygulamış bir erkek karşısına geldiğinde onun için şu süreç başlıyor: ‘Napsın adam? Adamı tahrik etmiş.’ Hakim bununla empati yapıyor. Erkek fiziksel şiddet uygulamıyor ama evdeki iktidarını kaybetmemek için pembe telefon kılıfına haksız tahrik diyor. Bu ceasızlık işbirlikçiliktir, azmettirmek kadar güçlüdür. Ve buna az ceza vermek cezasızlık olarak topluma şu mesajı vermektir: Canım toplum, şu kadınlar bu aralar biraz kafasını kaldırmaya, canlarının istedikleri gibi davranmaya başladılar. Sen şuna bir yapıştır bir iki tane de bu isyan havası dinsin, bitsin.

Mağdurun çaresizliği sonsuz değildir

Cezasızlık kararının faile cesaret verirken mağduru da çaresiz bıraktığına dikkat çeken Doç. Dr. Eylem Ümit Atılgan, cezasızlıkla toplumun adalet ihtiyacının sürekli susturulmasının adaletin kendi yolunu farklı şekillerde bulmaya çalışması gibi tehlikeli bir sürece yol açabileceğinin altını çizdi:

“Sonsuza kadar mağdurun çaresizliği. toplumda hukuk öyle bir yapıdır ki diğer toplumsal sosyal olgularla, toplumsal yapılarla beraber ilişkili bir şekilde yüzer, birbirlerine çarparlar, kesişirler, bunlar üst üste gelirler. Ekonomi, eğitim, hukuk bunların hepsi birbirleriyle ilişkilidir. Dolayısıyla siz eğer adaleti sağlayan bir mekanizmaya sahip değilseniz ve sürekli bir ezilen yaratıyor, sürekli bir cezasızlıkla bir kesimin adalet ihtiyacını susturmaya çalılıyorsanız bu, kendi yolunu bulur. Orada sorun çözülür. İnsanlar oradaki adalet ihtiyaçlarını karşılamak için hâkimi, avukatı beklemez. Çünkü orada hayat akmıyordur. Hayatın akması için hukuk şarttır, hukuk bilimi değil. Bilimsel olarak onun normunu yapsak nolur, mahkemenin kapısına yazsak nolur. Eğer cezasızlık varsa her yer mahkemeye her an dönüşebilir. eğer cezasızlık varsa bu çok tehlikeli bir süreçtir.”

Bu hukuk sisteminde yapılacak tek şey “ifşa etmek” olarak kalıyor

Son dönemde özellikle Twitter’da kadın edebiyatçıların uğradıkları tacizi ifşa etmeleriyle gündeme gelen olaylara da değinen Atılgan, sosyal medyanın, özellikle de Twitter’ın bir mahkemeye dönüşmesinin kaynağını şu sözlerle açıkladı:

“Hukukçu olarak bu kaygıların kaynağını biliyorum: Twitter mahkemesi, sosyal medya mahekemesi diye insanlar endişelerini dile getirdiler. O endişelerin kaynağını biliyoruz. Masumiyet karinesi mi desek, yargısız mı desek, oralara giden bir yorum bu. Burada çok dikkat edilmesi gereken başka bir ayrım var: Kadınlar öldürüldüklerin de bile arkalarından adalet sağlanmazken, cinsel taciz gibi delili olmayan ve toplumca inanılmayan, ötekisi lanetlisi olan kadın tarafından dile getirildiğinde bu mağduriyetle başa çıkmakta tamamen yalnız bırakıldığı, ispatlayamadığı ve kendi kalemize gol attığımız bir sistemde hiçbir şey elde edemeden o yargı sürecini tamamlamış yerine oturmuş olduğu bir durumda, yapılacak tek şey aslında bunu ifşa etmek olarak kalıyor.”

Tacize uğrayan kadının susturulduğu, susmayanlara da bedel ödetildiğini ifade eden Doç. Dr. Eylem Ümit Atılgan, mağdura eril hukuk kültürünün hakim olduğu yargıda suçlayıcı yaklaşımda bulunulduğunu, yargılamanın mağdurun beyanını zayıflatıcı şekilde yapıldığını dile getirdi:

“Mağdurun kişisel hayatı didik didik edilir, psikiyatrik bütün bulgar, medikal bütün kayıtlar ortaya dökülür. Biz hep yanlış anlarız, bizim psikolojik durumumuz  bozuktur. Bu iddiayla ortaya çıkan kadın bu iddiadan kazanç elde edemez; bu, hiçbir kadının statüsü yükseltmez. Hep kaybeden biz oluruz. Kadın bu iddiayı attığında suç atmış, iftirada bulunmuş konumuna düşürülür. Kadınlar bu iddianın arkasından zarar görmeden çıkamıyor. 

Yayının tamamını seyretmek için: