Cumhuriyet’in Kuruluşunda Hukuk

Prof. Dr. Adem Sözüer’in Youtube kanalında “Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu Bağlamında Hukuk Değişimi, Cumhuriyet ve Demokrasi” konulu bir yayın gerçekleşti. Yayına Prof. Dr. Fethi Gedikli, Prof. Dr. Nihat Bulut ve Prof. Dr. Cihan Osmanağaoğlu Karahasanoğlu katıldı.

Devlet Başkanını Seçmek, Cumhuriyet’in Varlığına İşaret

Cumhuriyet rejiminin hukuksal tanımını yapan Prof. Dr. Nihat Bulut “Cumhuriyet, Anayasa Hukuku açısından baktığımız zaman dar anlamda devlet başkanının ırsi yollarla iş başına gelmediği, doğrudan ya da dolaylı bir biçimde seçimle iş başına geldiği bir rejimi ifade eder. Bu manâda cumhuriyet bir devlet şeklidir denilir. Bu cumhuriyetin dar bir tanımıdır. Bu bağlamda baktığımız zaman dünyada demokratik olsun olmasın, seçimle iktidara gelen, devlet başkanını seçimle seçen bütün devletlere cumhuriyet adı verilir. Dar anlamda böyledir. Cumhuriyet aslında monarşinin zıttıdır. Monarşi yoksa cumhuriyet vardır denilebilir. Fakat derine indiğimiz zaman anlam değişir.” dedi. 

Milli İrade Üstünlüğü, Yürütmenin Önüne Geçti

1921 Anayasası’nın gelecek için son derece önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nihat Bulut “Hem Meclis bakımından hem de içerik bakımından önemli. O dönem Meclis gerçekten çok renkli. Asker ve sivil var. Bürokrat, esnaf, din adamları var. Bunların katılımıyla oluşmuş çoğulcu bir meclis. İçerik açısından baktığımızda ise çok temel bir prensibi görüyoruz. Egemenliğin ya da hakimiyetin millete ait olması. Yürütmenin üstün olduğu bir sistemden yavaş yavaş milli iradenin ve onun temsilcisi olan Meclis’in üstünlüğü anlayışına geçiyoruz. Bu 1921 Anayasası tarafından gösterilmesi bakımından son derece önemli ve altı çizilmesi gereken bir durum. Bizim tarihimizdeki devletler elbetteki meclisler, kurultaylar, şuralar oluşturdu. Fakat biz yürütmenin üstün olduğu bir sistemden geliyoruz. Burada yasamanın üstünlüğü var. Yasamanın üstünlüğü prensibi esasında Meclis hükûmeti dediğimiz sistemde perçinleşiyor. 1921 Anayasası tatbikat açısından başka şekillerde değerlendirilebilir. Fakat perspektifin çok başka olduğunu da söylemek gerekir.” diye konuştu.

Nihat Bulut konuşmasının devamında 1924 Anayasası’na dair şunları söyledi: “1924 Anayasası’na gelince bu yasayı yenilenmiş Meclis yapıyor. Fakat hakimiyetin millete ait olduğu prensibi devamıyla değişmiyor. Devamında ‘Egemenlik millete aittir. Türk Milleti’ni Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder. Millet adına egemenlik hakkını sadece Meclis kullanır” ibaresini anladıktan sonra daha temelli bir yere oturtabiliriz. Bu da aslında milli iradeye verilen önemi gösterir. Milletin üstünlüğü burada da devam ediyor. Daha sonraki Anayasa’larda ‘Millet egemenliğini diğer organlar aracılığıyla kullanır’ ibaresiyle anlıyoruz. Dünya anayasalarında var olan doğal haklar, Anayasamızda da yer alıyor. Ama demokrasi pratiğine bakacak olursak dönemin şartlarını da hesaba katarsak 1950’ye kadar serbest seçimlerin yapılmadığını görüyoruz.”

Geçmişte Törelerimiz Vardı

Türklerin geçmişten bu yana yazılı kuralları olduğunu belirten Prof. Dr. Fethi Gedikli, “Eski Türklere baktığımızda Hun’lardan beri çok önemli konularda halka danışıldığını biliyoruz. Hatta yılda birden fazla kez kurultay toplanarak halkın ileri gelenlerinin görüşlerinin alındığını biliyoruz. Hatta Türkler’in kanunu ve hukuku olan törede de bazı değişiklikler gündeme geliyor ve herkes görüşünü kurultaylarda söylüyordu. Kurultaya kağan da katılıyordu. Kağanın da verdiği teklifler kurultayda görüşülüyor ve hatta kabul edilmeyenler bile olabiliyordu.” ifadelerini kullandı.

Selanik, Atatürk’ün Düşünce Yapısını Şekillendirdi

Atatürk’ün fikir yapısının Selanik’te geliştiğinin altını çizen Prof. Dr. Fatih Gedikli, “Selanik’in düşünce bakımından en zengin düşünceleri barındırdığını, Avrupa’yla yakın bir ilişki içerisinde olduğunu, diğer toplumsal yapısı itibariyla çok canlı bir fikir hayatının olduğunu belirtmek isterim. Atatürk, burada yetiştiği için Batı medeniyetinin gücünü görüyor ve Osmanlı Devleti’nin yenilenmesi gerektiği hususunda düşünceleri erken bir zamanda belirginleşiyor. Fakat hukuk konusundaki görüşleri zamanla değişiyor. 2. Mahmut tarafından Avrupa’dan Tanzimat’la alınan değişiklikleri 1921 yılında taklitçilik olarak nitelendiriyor. Atatürk, 1922 yılında kanunlarda reformlar yapılması gerektiğini söylüyor. Ama mevcut kanunlar üzerinde yapılması gerekli değişikliklerden bahsediyor. Mustafa Kemal Atatürk 1924 yılında Meclis’te yaptığı konuşmada hukukta büsbütün radikal bir değişiklik istiyor.” şeklinde konuştu. 

Bazı Konuları Günümüzde Yasallaştırdık

Prof. Dr. Cihan Osmanağaoğlu Karahasanoğlu, ise Cumhuriyetin ilk yıllarında tartışılan bazı konuların günümüzde yasal hale getirildiğini belirterek “2. Meşrutiyet dönemi aydınları kadın erkek eşitliğini, boşanmayı, mirastaki eşitliği, evlenmedeki mal rejimlerini tartışırlar. Ziya Gökalp der ki ‘Bazı yazarlarımız, evlilikte kadın erkek arasındaki mal rejiminden bahsederken kadın erkek arasında mal ayrılığı rejimine uygun olduklarını iddia ettiklerini oysa Avrupa’da hayatı boyunca çalışan erkeklerin mallarına kadınların da ortak olduklarını belirtirler. Bu Türk kadını için daha yararlı değil midir?” der. Biz bunu ne zaman katabildik? Ancak yeni Medeni Kanun’un 208.’inci maddesindeki ‘edinilmiş malların kazanımı’ hükmüyle hukukumuza getirebildik.” ifadelerini kullandı.

Karahasanoğlu konuşmasının devamında “Hukuk devriminin temelde yararlananı kadınlardır. O dönemin aydınları evlenmede, boşanmada, mirasta, siyasette, meslekte birtakım eşitsizliklerin ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyorlarsa öncesine baktığımızda bu konuda temel eşitsizlikler vardır. Cumhuriyetin kazanımları kadın erkek bağlamında eşitliği sağlarken ne aşamaya geldiğimizi anlayabilmek için bizim önceye gitmemiz gerekir. Selef devletimize gitmemiz gerekir. Yani Osmanlı Devleti’nin hukuk sistemine gitmemiz gerekir.” dedi.

Reformlarımız Geçmişten İzler Taşıyor

“Ülkemizde yapılan reformlar birbirinden o kadar kopuk değil” diyen Prof. Dr. Adem Sözüer  “Bugün halâ ceza hukuku deyince Tanzimat Fermanı’ndaki bazı ilkelerden başlıyoruz. O dönemin kanunlarından Cumhuriyet dönemi ve 2005 reformu. Her alanda geçerli. Medeni Kanun’da da geçerli. Türkiye’de bir süreç şeklinde oluyor. Medeni Kanunumuz, Ceza Kanunumuz dünya standartları haline geldi. Aslında Cumhuriyetin sağladığı da bu standartlara getirmekti. Bunlar ne kadar uygulanıyor? Ayrı bir tartışma konusu.” şeklinde konuştu.