Kadın Hak ve Özgürlüklerinin Gelişimi

Bilindiği üzere yeryüzünde insanların varlığı ve devamı kadınlar ile sağlanmaktadır. Buna rağmen kadınların toplum içindeki yeri ve haklarına bakıldığında ilk çağlardan bu yana, yalnızca insan olmalarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olmaları gerekirken, bu haklar için mücadele etmek zorunda bırakılmışlardır. 

Geçmişten günümüze kadarki sürece bakıldığında toplumların benimsediği cinsiyet yaklaşımı zamanla yaşayış biçimlerine, gözettiği haklara, müziklerine, üretilen eserlere yansımıştır. Bu yaklaşımlar zamanla kurallaşarak töre ve kanun haline gelmiştir. Bakıldığında yanlış inanç öğretileri, töre, gelenek, ön yargı ve bazı örf ve adetler ile kadınlar; şahitlik, miras, mal edinme, yaşama hakkı, çalışma hakkı gibi birçok konuda geri planda bırakılmıştır. Kadınlar toplumun temelini oluşturan “aile” kavramını meydana getirmesine rağmen tarihi çağlardan bu yana hak ettiği değeri alamamıştır.

Bu süreç kız çocuklarına isim vermeyip, onları sayı ile adlandırmakla devam etse de yakın tarihlere bakıldığında kadının sosyal yaşamdaki yerinin ve etkinliğinin fark edilmesi gerileme sürecinin durmasına neden olmuş ve zamanla kadın hakları konusunda önemli adımlar atılmıştır. 

Bu adımların en anlamlılarından birisi şüphesiz 8 Mart 1857 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında yaklaşık 40 bin kadın işçinin, daha iyi koşullarda çalışmak için grev yapması ve bu grevin anlamının farkındalığına varılarak Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında bugünün Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edilmesidir.

Bu gelişmenin ardından işçi birlikleri hareketlenmiş, kadın örgütlenmeleri yaygınlaşmış ve kadın hareketleri daha geniş kitlelere yayılmıştır. Bu yayılım 17. yüzyıldan itibaren kendini göstermeye başlamış, günümüze dek süregelecek bir direniş ve arayışın temelini oluşturmuştur. 

Ülkemizde kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği yolundaki mücadelesine baktığımızda, ilk Türk kadın hareketi olarak 28 Nisan 1913’de Halide Edip Adıvar tarafından kurulan Türkçe karşılığı Kadınların Durumunu Yükseltme Derneği gösterilir. Derneğin asıl amacı, kadının çalışma yaşamına ve toplumsal yaşama katılımının sağlanması, kadınları kısıtlayan geleneklere, eşitsizliğe, eğitimsizliğe karşı mücadele edilmesi ve bunlar için bir toplumsal inkılabın çıkarılmasıdır. (Kaynak: Çatlak Zemin – https://www.catlakzemin.com/28-nisan-1913-teali-i-nisvan-cemiyeti-kuruldu/)

Derneğin faaliyetleri çerçevesinde Tanzimat’tan günümüze kadar İslam aile hukukunda en çok tartışılan konu olan poligami (erkeğin aynı anda birden fazla kadınla evli olması hali) hakkında 1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Bu kararname ile çok eşli evlilik kadının rızasına bağlanmış, olması gereken anlamına gelmese dahi çok eşlilik kadının lehine görece daraltılmıştır. (https://www.birgun.net/haber/cok-eslilik-nasil-kaldirilmisti-318082)

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde kadınların hak ve özgürlükleri, modernleşme hareketleriyle birlikte hızlanmış, çeşitli siyasal, sosyal ve ekonomik haklar tanınmıştır. Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği 5 Aralık, Kadın Hakları günü olarak kutlanmaktadır. Kadınların tüm dünyada daha insanca yaşama isteğini dile getirdikleri bir mücadele ve dayanışma günüdür.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kadınların her alanda ileri bir seviyede olmasını arzu ederek bütün dünya ülkelerinden önce 5 Aralık 1934 tarihinde Türk kadınına “Seçme ve Seçilme Hakkı” tanımıştır.

Seçme ve seçilme hakkına kadınlar Fransa’da 1944, İtalya’da 1945, Yunanistan’da 1952, Belçika’da 1960 ve İsviçre’de 1971 yılında kavuşmuşlardır.

Dünyanın birçok ülkesinde kadınlar, erkeklere göre daha az haklara sahiptir. Bu haksızlıklarla yüzleşen kadınların, kadın örgütleri aracılığı ile mücadeleci bir ruhla toplumlar nezdinde farkındalık oluşturarak zor da olsa bazı haklara sahip olmaları sağlanmıştır. Ancak halen daha bu haklar ulaşılması amaçlanan seviyeye gelmemiştir.

Kadın hakları, kadınların erkeklerle eşit şekilde sahip olduğu sosyoekonomik, siyasi ve yasal hakların tamamına verilen isimdir. Kadın hakları kavramı özellikle 19. yy’da büyük önem kazanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabul edilmesiyle birlikte eğitim tek sistem altında toplanmış ve kadınlarla erkeklere eğitimde eşit imkanlar sunulmuştur. 1925 yılında Kıyafet Kanunu ve 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu ile kadınların yasal statüsü değişmiş, mirasta kız ve erkek çocukların eşit pay almalarının sağlanması gibi kadına hem aile içinde hem de bir birey olarak eşit haklar tanınmıştır. 1930’da Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapılan kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme yapılmıştır. Kadınlara 1930’da yerel (belediye) seçimlerde, 1933’te muhtarlık seçimlerinde, 1934’te genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. 

Bu hakları elde etmek isteyen batılı kadın örgütleri özellikle İngiltere’deki kadınlar oldukça zor dönemlerden geçmişlerdir; açlık grevleri, işkenceler, fiziksel şiddet, toplum ve devlet baskısına maruz kalmışlardır. Ancak bu zorlu süreçler sonunda oy haklarını alabilmişlerdir. Dünyada ve Türkiye’de kadınların uğramış olduğu haksızlıklar sistemsel olarak devam etmiştir. Bu nedenle kadın sivil toplum kuruluşları dünyada ve Türkiye’de en iyi çalışan örgütler arasında yer almıştır.

Günümüze baktığımızda sahip olunan hakların korunması için verilen mücadeleler de hız kesmeden devam etmektedir. Nitekim kadına yönelik şiddet 21.yüzyılın en büyük problemlerinden biri olarak devam etmektedir. Bu kapsamda da kadınların tabiri caiz ise “tırnaklarıyla kazıyarak” mücadele vermesi gerekmiş, kadın sığınma evleri, dernekler kurulmuş; bilinçlendirme çalışmaları yapılarak gerek kamusal alanda gerekse de sosyal medyada konferanslar, seminerler verilmiş, kitaplar yazılmak suretiyle her alanda kitlesel hareketliliğe devam edilmiştir. 

Dünyadaki ve ülkemizdeki tüm bu gelişmeler göstermektedir ki, kadınlar geçmişten günümüze kadar, insan olmalarının vermiş olduğu haklar için birçok alanda mücadele vermiş, cinsiyet eşitliğini dengelemek adına çokça sahada faaliyet göstermiştir. 

Atatürk devrimlerinin en önemli gelişmelerinden biri olan kadınların toplum içinde erkekler ile eşit hak ve özgürlüklere sahip olması, ülkemizin en kutsal emaneti, öteleyemeyeceği nihai amacı olmalıdır.

Kadınların her ne kadar demokratik düzlemde eşit haklara sahip olması gerektiği üzerinde duruluyor ise de ne yazık ki tüm dünyada kadına yönelik şiddet son bulmamıştır. Kadına yönelik şiddet kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan, cinsiyet eşitliğinin sağlanamamasından kaynaklanan, kadın bireylerin insan haklarını ihlal eden eylemlerdir. Bu ihlaller gelişmekte olan ülkelerde daha sık görülmekle birlikte, kadınlar dünyanın bütün ülkelerinde şiddet tehlikesi altında yaşamaktadır.

Kadın bedeninin karşı cinse göre fiziksel olarak daha güçsüz olması ve toplumun kadınlara biçtiği roller de kadınların şiddet görmesine zemin hazırlamaktadır. Toplumun bu konularda bilinçlendirmesi gerekmektedir. Birçok kişi haklarını bilmemekte ve bu nedenle mağduriyetleri artmaktadır.

Ayrıca medyada oldukça yanlış bir şekilde haber yapılan “Eğitimli Kadın” daha çok şiddete uğruyor ya da batılı ülkelerde şiddet daha yüksek gibi yanlış haberler yapılmaktadır. Doğrusu eğitimli ve bilinçli kadınların yasa yollarına başvurmaları ve haklarını bilmeleridir. Bu yüzden sesini çıkaramayan kadınların sesi olacak oluşumlara öncelik verilmeli ve kadın STK daha fazla desteklenmelidir.

“Her yerde kadınların uyanıp, ilerlemeleri başka hareketler gibi yavaş ve zincirleme bir hareket olmuştur. Bugün, bu saat, ben size böyle hitap ederken, siz beni dinlerken şüphesiz biz de tarih yapıyoruz demektir. Bu tarihçeyi torunlarımız bir konferans dolduracak kadar uzun ve iftiharla yaptıkları zaman bizim aciz, fakat hüsn-i niyet (iyi niyet) ve samimiyetle dolu bin müşkülatla elde edilen mücadelemizden de bahsedeceklerdir.” Halide Edip Adıvar