Kadın Hakları

Av. Begüm Gürel

Kadın hakları ve kadının aile içindeki rolü Osmanlı İmparatorluğunda 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak tartışmalara sebep olmuş ve İsviçre Medeni Yasasından iktibas edilerek 1926’da kabul edilen Medeni Kanunla büyük bir dönüşüme uğramıştır. Yeni Medeni Kanunumuzla birlikte Osmanlı İmparatorluğunda var olan Aile yasası laikleşerek toplumun birçok alanında kadın ve erkeklere eşit fırsatlar tanıyarak “modern aile” kavramını yaratmaya çalışmıştır. 

Günümüzde birçok uluslararası ve ulusal düzenlemelerle koruma altına alınan kadın hakları, öncelikle insan haklarıyla bağlantılıdır. İnsan hakları, insanların doğuştan sahip oldukları vazgeçilemez, devredilemez ve bireylerin doğuştan sahip oldukları haklardır. İnsan hakları cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin kadın, erkek tüm bireyler için korunmaktadır. İnsan haklarını garanti altına alan hukuk sistemimize göre yasalar önünde herkes cinsiyet, din, dil, ırk, renk ayrımı gözetilmeksizin eşittir. Nitekim ilgili husus Anayasamızın 10. maddesinde “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” şeklinde ifade edilmiştir. Yasal düzenlemeler kapsamında bütün kadınlar sağlıkları, cinsellikleri ve çocuk sahibi olma seçimlerinde hiçbir baskı, korku, şiddet ve ayrımcılığa tabi olmadan karar verebilme özgürlüğüne sahiptir.

Kadının insan olmaktan kaynaklanan hakları temel olarak dört gruba ayrılmaktadır. Bu ayrım kadının evlilik ve boşanmayla ilgili hakları, bedensel hakları ve kamu yaşamındaki hakları şeklindedir. 

Kadınların evlilikle ilgili hakları, kadın erkek ayrımı yapılmaksızın eşit miras hakkının olması, evleneceği kişiyi seçebilme özgürlüğü, cinsel birlikteliği evlilik içinde ya da dışında reddetme hakkı, kendi mallarına malik olabilme, resmî nikah hakkı, kumayı reddetme ile evlilik içi şiddete maruz kalmama hakkından oluşur. 

Kadının boşanmayla ilgili hakları ise, boşanmayı isteme ve boşanmak için hukuki müesseselere başvurabilme hakkı, ayrı yaşama hakkı, çocukların velayetini isteyebilme hakkı, yoksulluğa düşecek olması halinde nafaka hakkından oluşur. 

Kadınların kendi cinsel hayatlarını yaşayabilmesi, taciz ve tecavüz fiilleri olmaksızın, özgürce, ensest ilişkilere maruz kalmadan güvenli bir ortamda yaşama hakkı, doğum kontrolüne başvurma ile kadının bedeninin sadece kendine ait olması kadının bedensel haklarını oluşturmaktadır. 

Kadının kamusal yaşamda sahip olduğu birtakım hakları da mevcuttur. Bu haklar, kadının istediği işte çalışma, sigortalı olma, eşit ücret, eğitim görme, istediği partiye oy verme, üye olma, siyasi partiye katılma, dini yaşama dahil olma, dini inançlarından ötürü yargılanmama, din, vicdan ve ifade özgürlüğü gibi haklardan oluşur. 

Kadının rolü sadece çocuk doğurmak ve ona bakmakla sınırlandırılamaz. Kadın toplumda işçi, işveren, arkadaş, eş ve anne sıfatına haizdir. Kadını ekonomik olarak muhtaç bırakmaya dair düşüncelere ve ekonomik şiddete mahal verilemez. Bu bağlamda bireyin kadın erkek ayrımı gözetilmeksizin çalışma hakkının kullanılması T.C. Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle garanti altına alınmıştır. Şöyle ki, AİHS m.23/1: “Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır”, AİHS M.23/2 ise “Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır” düzenlemesini ihtiva eder. 

Kadınların statüsünü ve haklarını belirlemeye yönelik en önemli uluslararası adımlardan biri CEDAW sözleşmesi olarak bilinen “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”dir. Türkiye Cumhuriyeti’nin de taraf olduğu CEDAW 19.01.1986 tarihinde yürürlüğe girerek kadın erkek eşitliğine yönelik önemli düzenlemeler getirmiştir. Nitekim CEDAW 3. ve 4. maddesi bu konuda önem arz etmektedir. CEDAW’ın 3. maddesi uyarınca, “taraf devletler, özellikle politik, sosyal, ekonomik ve kültürel sahalarda olmak üzere bütün olanaklar kadınların erkeklerle eşit olarak insan haklarından, özgürlüklerinden yararlanmalarını ve bu hakları kullanmalarını garanti etmek amacıyla kadının tam olarak gelişmesini sağlamak için, yasal düzenlemeler dahil bütün önlemleri alacaklardır”. 

CEDAW 4. maddede ise, kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için taraf devletlerce alınan geçici özel önlemler, işbu sözleşmede belirtilen cinsten bir ayrım olarak değerlendirilmeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik veya farklı standartların muhafazası sonucunu doğurmayacaktır. Fırsat ve uygulama eşitliği hedeflerine uygulandığı zaman bu uygulamalara son verilecektir” hükmüyle kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik düzenlemeler getirmektedir. 

Kadın haklarının korunmasına yönelik bir başka uluslararası düzenleme ise, “Pekin Deklarasyonudur”. Türkiye’nin de taahhütte bulunduğu bu deklarasyonla kadın-erkek eşitliğine yönelik somut adımlar atılmış ve kadın okuryazarlığının artırılması ile CEDAW’a konulan çekincelerin kaldırılması hususunda Türkiye Cumhuriyeti tarafından taahhütte bulunulmuştur. (DEMİR, 2011; 32)

Avrupa Temel Haklar Şartı, eşitlik ilkesinin vurgulandığı önemli bir düzenlemedir. Nitekim 23. Maddede  “Eşitlik ilkesi, eksik temsil edilen cinsiyet lehine olan tedbirlerin muhafazasını veya kabul edilmesini engellemez” şeklinde düzenlenerek eşitlik ilkesi vurgulanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 41. maddesinde eşitlik ilkesinin aileyle olan bağlantısı şöyle ifade edilmiştir: “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır”. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar”

Kadın haklarına yönelik düzenlemelerin en önemli kaynaklarından biri 4721 sayılı Türk Medeni Kanunundur. Bu kanunla eski medeni kanunun aksine kadın lehine önemli düzenlemeler getirilmiştir. Örneğin, eski medeni kanunumuz evlenme yaşını kadın için 15, erkek için 17 olarak belirlemişken, yeni Medeni Kanunumuzda evlenme yaşı kadın ve erkek için 17 olarak belirlenmiştir. Fakat, olağanüstü durumların hasıl olması halinde hâkimin izniyle 16 yaşında evlilik de mümkündür (TMK md.124). Önemli değişikliklerden bir diğeri ise, Eski MK’da bulunan “Koca evlilik birliğinin reisidir” hükmünün kaldırılarak yerine aile birliğinin temsilinin eşlerin ortak kararına bırakılması ve ortak kararın tesis edilememesi halinde hâkime başvurarak müdahale talebinde bulunma imkanının sağlanmasıdır (TMK md.188). 

Kadının insan hakları, kadını maddi manevi her türlü şiddete karşı korumayı gerektirir. Ülkeler çeşitli düzenlemelerle kadın haklarını ve demokratik düzlemde eşit hakları savunsa da kadına karşı şiddet son bulmamıştır.  Toplumun kanayan yarası olan ve kadınlara yalnızca kadın oldukları için uygulanan şiddet sadece ülkemizde değil tüm toplumda artma eğilimindedir.

Kadına karşı şiddet topluma ve insanlığa karşı şiddettir. Bu bağlamda kadın haklarına sahip çıkma bilincinin ve koruma mekanizmalarının geliştirilmesi, cinsiyet ayrımına dayalı tabuların yıkılması kadın hakları için verilen mücadelede hayati önem arz etmektedir. Sosyo-ekonomik kalkınma sürecinde hem eğitim hem iş olanaklarının artması ve kadına karşı toplumsal bilincin yükselmesiyle demokratik eşitlikçi bir toplumun inşa edilebilmesi mümkün olacaktır (İLKKARACAN, 1998;14). Temennimiz Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bu devletin kadına, çocuğa ve hayvana karşı artan şiddeti nazara alarak gerekli platformlarda önlem alması ve insanlıkla bağdaşmayan bu olayların tez vakitte son bulmasıdır. “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki; bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki; bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” M. Kemal ATATÜRK