Nuh Hüseyin Köse: 1961 Anayasası Özgürlükçü Bir Anayasadır

Türkiye Hukuk Öğrencileri Birliği’nin çevrim içi yayınında “Yeni Anayasa Çalışmaları” konuşuldu. Yayına katılan İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi Üyesi Nuh Hüseyin Köse önemli bilgiler aktardı.

Anayasanın tarihsel gelişiminden bahsederek konuşmasına başlayan Nuh Hüseyin Köse  “Anayasalar yürütme organının ya da devleti idare eden yapının kendisini sınırlayarak tebaaya veya yurttaşlara hak vermesi şeklinde başladı. 13. yüzyılın başında Magna Carta’yla birlikte İngiliz Kralı o dönem kendisini sınırlandırdı ve vatandaşlarına bazı haklar verdiği konusunda söz verdi. Mülkiyet hakkı da onlardan biriydi. Çünkü kral zor durumda kalmış, Aristokratlar güçlenmişti. Aslında onlara karşı kendi haklarından feragat etmiş oldu. Modern devletlerde artık monarşilerde yaşanan bir düzen yok. Ama modern demokrasilerde de aslında iktidarı demokratik yollarla siyasi partiler ele geçiriyor. Siyasi partilerden ziyade devlet, yurttaşlarına haklar tanıyor.” dedi.

Anayasalar Tüm Bireylerin Ortak Taleplerini İçerir

Modern anayasa kavramının 1700’lerin sonunda başladığını belirten Köse “Artık sadece demokrasi kavramının ötesinde katılımcı demokrasi, çoğulcu demokrasi kavramları gelişti. 1700’lerin sonunda J.J. Rousseau’nun geliştirdiği ‘Toplum Sözleşmesi’ kavramı ortaya atılınca modern anlamda ilk anayasaların temeli atıldı. Anayasa dediğimiz şey aslında toplumun tüm bireylerinin ortak taleplerini içeren haklar bildirgesidir. Devletin genel anlamda koyduğu haklar düzlemidir.” yorumunda bulundu.

1961 Anayasası’ndaki Özgürlükler 1982 Anayasası’yla Tıraşlandı

1961 Anayasası’ndaki özgürlüklerin 1982’de kısıtlandığını aktaran Köse “Anayasamızın nitelikleri modern demokrasilerdeki anayasalardan farklı değil. Aslında anayasamız 1961 yılındaki anayasayı temel alır. 1961 Anayasası özgürlükçü bir anayasadır. Çünkü geçmişteki 10 yıllık siyasal iktidar döneminde yasama, yürütme, yargı erklerinin olmadığı, yürütmenin her şeyi götürdüğü duruma tepki olarak doğmuş bir anayasadır. Yürütmeye karşı yasama ve yargıyı ve sivil toplumu güçlendirmek için kurulmuş bir sistemdi. Fakat 1971 muhtırasıyla 1961 Anayasası’nın özgürlükçü kısımları bir hayli tıraşlandı.” diye konuştu.

Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasası’yla Kuruldu

1961 Anayasası’nın hâkim ve savcılara bağımsızlıklarını kazandırdığının altını çizen Köse, “1961 Anayasası’yla ilk kez Anayasa Mahkemesi geldi. O zamana kadar Meclis kanun çıkartıyordu ama kanunun Anayasa’ya uygunluğunu denetleyen herhangi bir organ yoktu. Mahkemelerin önüne gelen dosyalarda adalete ya da anayasaya uygun bulmadıkları kanun maddelerini uygulamak zorunda kalıyorlardı. Gidebilecekleri bir merci yoktu. Sadece 1949 yılında Refik Gür isimli bir hâkim önüne gelen bir davada ‘Ben bu maddeyi uygulamıyorum. Bu anayasaya aykırı’ dedi. Hâkimler ve savcılar doğrudan Adalet Bakanlığı’na siyasi iktidara bağlıydılar. Bir tür memurlardı. Bağımsızlıkları yoktu.” ifadelerini kullandı. 

HSYK Seçimlerinde Yasa Dışı Gruplar Belirdi

1982 Anayasası’yla birlikte hâkim ve savcıların yetkilerinin sınırlandırıldığını belirten Köse “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na Adalet Bakanlığı dışından müsteşar ve genel müdür bile girdi. Daha sonra genel müdür çıkarılıp müsteşar kaldı. 2010 yılında Anayasa’da bir referandum yapılarak değişiklik yapıldı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı değiştirildi. ‘Hâkimler ve savcılar HSYK üyelerinin seçiminde etkili olsunlar’ dendi. Referandum sonrasındaki ilk seçimde HSYK üyelerini hâkim ve savcılar kendi aralarında seçtiler. 2014 HSYK seçimlerine gelindiğinde yargı içerisinde birtakım yasa dışı gruplar belirdiği görüldü. Bunun sonucunda 2017’de yapılan değişiklikle bu seçim tamamen kaldırıldı. HSYK’nın seçilmesinde üyelerin yarısı Cumhurbaşkanı tarafından kalan yarısı da Meclis’te çoğunluğu olan partiler ittifakla seçiyorlar. Şu anki fiili durum bu.” şeklinde konuştu.

HSYK Atamalarına Yargı Yolu Tamamen Kapalı

“Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu hâkim ve savcıların mesleğe atamalarını yapar.” diyen HSYK atamalarına ilişkin yargı yolunun kapalı olduğunu belirtti. Köse “Adalet Bakanlığı sınav yapar. Hâkim, savcı adaylarını alır ama onların hâkim olmalarına HSYK karar verir. HSYK birinin niteliklerini uygun görmüyorsa hâkim ya da savcı yapmaz. Mesleğe başlayan hâkim ve Cumhuriyet savcıların yetkilerini, görevlerini belirler. Örneğin bir yerdeki ceza hâkimini başka bir yerde hukuk hâkimi veya Cumhuriyet savcısı olarak atayabilir. HSYK’nın bu kararlarına karşı yargı yolu tamamen kapalıdır. Tek gidebileceğiniz yer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’dir. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne bile gidemezsiniz” değerlendirmesinde bulundu.

Yargının Yavaş İşleyişinden Şikâyetçiyim

“Yeni anayasada reform mu revizyon mu yapmalıyız?” şeklinde gelen bir soruya Köse şu şekilde yanıt verdi: “Bu soruya yanıt verebilmemiz için öncelikle anayasadan ne beklediğimizi bilmemiz lazım. Anayasanın sorunu ne? Yurttaş neden şikâyet ediyor? Önce bu sorulara yanıt vermek gerekiyor. Şu anda sokaktaki insan, adliyeye işi düşen vatandaş hukukun, yargının neyinden şikâyetçiyse biz oraya neşter atalım. Ben kendi adıma konuşacak olursam yargının yavaş işleyişinden şikâyetçiyim. Yargının yavaş işlemesinin anayasayla bir ilgisi yok ki. Anayasa bize ‘Yargı yavaş işlesin.’ demiyor. Tam tersine Anayasa’nın 2. maddesi ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir.’ diyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesi adil yargılanma hakkından söz ediyor. Adil yargılanma hakkının alt başlıklarından bir tanesi de yargılamaları hızlıca yapmak. ‘Geç gelen adalet, adalet değildir.’ diyor. Bu kuralı oturtmak için Anayasa’nın neresini değiştireceksiniz?