“Yanlış ise Temyizden Döner” Demek Çözüm Olamaz!

Emekli Cumhuriyet Başsavcısı Av. Reşat Petek

Yargı reformu acil bir ihtiyaç mıdır? Neden ?

Üç temel erkten biri olan yargı erki hukuk devletinin olmazsa olmaz unsurlarından biridir. Türkiye’de yargının pek çok sorunu olduğunu söyleyebiliriz. Bunları tartışabiliriz. Ancak vatandaşa bakan acil yönü geciken adalettir. Yargı çok yavaş işlemektedir. Gerek ilk derece mahkemelerinde gerek yüksek yargıda davalar makul sürede sonuçlanmamaktadır. Vatandaş makul sürede yargıdan sonuç alamayınca, ya hukuki olmayan yöntemlere başvurmakta ya da devlete küsmekte, kabuğuna çekilmekte ve teşebbüs, üretim, istihdam gibi toplumun kalkınmasına yarayacak girişimlerden vazgeçmektedir. Hakkını alabilmek için ihkak-ı hak yöntemine başvurulması da yeni suçlar, yeni davalar demektir ki bu bir kaos hali ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle köklü bir hukuk reformuna ihtiyaç olduğu tartışılmazdır.

Yüksek yargıdaki problem sadece iş yükünün fazlalığı mıdır?

Problemlerden biri dosya sayısının fazlalığıdır. Mevcut kadro ve daire sayısı ile bu yükün altından kalkılamamaktadır. Dosya sayısında artan bir grafik söz konusudur. Aynı oranda hakim, savcı ve yüksek yargı üyelerinde de artış söz konusu değildir. Bu en önemli problem olmakla birlikte bütün sorunu bundan ibaret görmek doğru bir yaklaşım olmaz. Davaların neden bu kadar sürüncemede kaldığı konusu tartışılmalı, gerekli yasa ve usul değişiklikleri yapılmalıdır.

Yüksek yargıda davaların taraflarına göre farklı kararlar verildiği söylenebilir mi? Diğer bir deyimle adalet terazisinin eğri tartması söz konusu mu?

12 Eylül referandum sürecinde sık sık gündeme geldiği gibi yüksek yargının bir kısmında ideolojik bir kadrolaşmanın var olduğunu söyleyebiliriz. Askeri darbeler sonucu oluşturulan HSYK yapısı, objektif başarı kriterlerini dikkate almadan yüksek yargı üyeliğine seçilmeyi kolaylaştırdığı için maalesef adalet ve tarafsız yargı anlayışına zarar verecek tarzda bir yapılanma olmuştur. Resmi ideoloji ve devlet otoritesinden yana taraf olduğunu açıklamaktan çekinmeyen bir yargı nasıl tarafsız karar verebilecektir? Bir örnek olarak, aynı kavram ve sözcükler Başbakan`a söylendiğinde “eleştiri”, ana muhalefet partisi başkanına söylendiğinde “hakaret” kabul edilebiliyorsa, adalet terazisi doğru tartmıyor demektir.

Yargıtay ve Danıştay`da daire ve üye sayısının artırılması yargının sorunlarını çözer mi?

Hayır çözmez. Bu acil bir tedbirdir. Biriken dava dosyalarının daha fazla gecikmeden zaman aşımına uğramadan temyiz incelemelerinin sonuçlanmasını sağlayacaktır. Bunun paralelinde istinaf mahkemelerinin kurulması ve yargılama sürecini hızlandıracak diğer tedbirler üzerinde çalışılması gerekir. Hâkim, savcı ve avukatların da görüşleri alınmak suretiyle ortak akıl ile süreci hızlandıracak ama adaleti de tecelli ettirecek tedbirler alınabilir.

Yargıtay kısa zaman önce daire ve üye sayısının artırılmasını isterken şimdi neden karşı çıkıyor?

Yargıtay karşı duruşunun makul gerekçelerini açıklayabilmiş değil. Tutarsız bir tavır ortaya konmakta… Bağımsızlık ve tarafsızlığın zedelenmesi, yürütmenin yargıyı ele geçirmesi gibi söylemler ise, bu açıklamaları yapanlar için adeta suçüstü halidir. Birinci sınıf hâkim ve savcılar içinden yasal koşullarına uygun olarak yüksek yargıya yeni üyeler seçilmesini işgal olarak değerlendirenler, kendi siyasal ve ideolojik yandaşlarınca yıllardır yüksek yargıyı işgal ettiklerini söylemiş olurlar. Bu kabul edilemez. Halkın demokratik talepleri doğrultusunda yargının ve yüksek yargının yeniden yapılandırılması hukuk devleti ve demokrasiyle bağdaşmayan bir durum değildir.

Adalet Bakanlığı 2007 yılında yüksek yargıda üye sayısının azaltılmasını isterken şimdi niçin artırma yolunu tercih etti? Bu da tutarsız bir durum değil mi?

İstinaf mahkemelerinin faaliyete geçirilmesi durumunda Yargıtay`a giden dosya sayısında azalma beklendiği için, Yargıtay`ı bir içtihat mahkemesine dönüştürmek amacıyla bu çalışmanın yapıldığını, HSYK `nın işlerliğinde tıkanma olup istinaf mahkemelerine atamalar yapılamayınca bu hesabın tutmadığı görüldü diye düşünüyorum.

Hâkim ve savcı sayısı yeterli mi? Hakim ve savcılarımızın mesleki eğitim ve başarıları yargı sürecini ne derece etkilemektedir?

Hâkim ve savcı sayısının yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Yıllardır bu açık kapatılamamaktadır. Adalet Bakanlığı’nın hâkim-savcı adayı almak için girişimleri de Danıştay’ca engellenmiştir. Danıştay yapılan sınavların denetiminde hukuka uygunluk kriterlerine bakmadan yerindelik denetimi yaparak sınavların yürütmesini durdurmuştur. Bu nedenle yeterli aday alınamamış, açık kapatılamamıştır. Özellikle büyük kentlerimizde hâkim ve savcılarımız yoğun iş yükü altındadır. Dosyalar yeterince incelenemediği için de adil olmayan kararlar verilebilmektedir. “Yanlış ise temyizden döner” demek de çözüm olmamakta, zira aynı sorun temyiz mercilerinde de yaşanmaktadır.

Adil yargılama için, reformlar yapılıncaya kadar mevcut sistem içinde hâkim, savcı ve avukatların yapabilecekleri yok mudur?

Şahsi gayretler bir yere kadar sonuca etkili olabilmektedir. Bazı mahkemeler ara kararlarının yerine getirilmesinde ve duruşmalara hazırlıklı çıkılmasında usul kanunlarını etkin kullandıkları için daha kısa zamanda karar verebilmektedir. Aynı şekilde davanın tarafı olan avukatların da süreçteki rolleri çok önemlidir. Delillerin toplanmasında hep süre isteme yerine tarafların üzerine düşeni makul sürede yerine getirmesi de süreci kısaltabilir. Hâkimlerin, iddia ve savunmanın temsilcileri olan avukatlar ile yargılama sürecini paylaşmakta yeterli yakınlığı kuramamaları da önemli bir sorundur.

Dosya Giriş      2. Bölüm: M. Nihat Ömeroğlu     4. Bölüm: İsmail Rüştü Cirit

Bu içerik daha önce İdeal Hukuk dergisinin 6. sayısında yayımlanmıştır.