İstanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından 13 Eylül 2019 tarihinde düzenlenen İş Hukukunda Yeni Yaklaşımlar Sempozyumuna katılan İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Gizem Sarıbay Öztürk; İşverenin, Adayları ve İşçileri Sosyal Medya Vasıtasıyla Araştırması başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Konunun çok kaygan bir zeminde olduğunun altını çizen Öztürk, Yargıtay’ın ilgili davalarla ilgili kararlarından örnekler verdi.
“İfade özgürlüğü denildiği zaman sizi rahatsız edecek söylemlerin de ifade özgürlüğü içinde olduğunu kabul etmek gerekir.” vurgusunda bulunan Öztürk, sosyal medya hesaplarında paylaşılan görüşlerin iş hukuku açısından ifade özgürlüğüne girip girmediği noktasında ülkeler bazında farklılıklara değindi.
Dr. Öğr. Üyesi Gizem Sarıbay Öztürk’ün Sempozyum sunumundan satır başları şu şekilde:
Rıza dışı elde edilen delil, geçerli değildir.
Sosyal ağ hesaplarımızda paylaşımları gizlilik ayarlarıyla sınırlı kişilere açmış veya veya herhangi bir gizlilik ayarı yapmayarak pasif kalmış olabiliriz. Avrupa hukukunda ve bizim hukukumuzda pasif kalmak açık rıza olarak değerlendirilmemektedir.
Whatsapp ve Messenger, kapalı devre sistemler olduğu için bunlar arasındaki yazışmaların kural olarak korunması gerekir.
Anayasamızda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda ve İş Mahkemelerinin yaptığı atıfta rıza dışı elde edilen delilin geçerli olması mümkün değil.
Eğer kişi; sosyal medya hesabını herkesin erişimine açmışsa bu veriyi hukuken, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (KVKK) 5. maddesinde hukuka uygunluk sebeplerinden biri olarak düzenlenmiş olan alenileştirme çerçevesinde değerlendirebiliriz. Ancak bu, kişisel verilerin alenileştirilmesi acaba herkesin sınırsızca bu verileri elde edip bunları kullanması anlamına gelip gelmeyeceği noktasında şüphe uyandırmakta. Özellikle işverenlerin bunu bu şekilde yapmamaları gerektiğine ilişkin birtakım sınırlamalar var.
İşveren, herkese açık paylaşımlardan dolayı işçinin özel hayatına müdahale edemez.
Borçlar Kanunu 419’da ve KVKK’nın 4. maddesinde bunu görmek mümkün. İşe yatkınlığıyla ilgili veya hizmet sözleşmesinin ifası için zorunlu olduğu ölçüde işveren işçinin kişisel verilerini kullanabilir. Ve yine 4. maddede de bu verilere ulaşmak meşru bir amaç için amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olmalı. Dolayısıyla bu veriler herkese açıkmış, alenileştirilmiş diye işverenin bunu alıp kullanması hukuken kabul edilemez.
Kişinin özel hayatıyla ilgili paylaşımlar açısından ise işçinin iş yerindeki çalışma barışına, işverenin itibarına kamu güvenliğine aykırı olmadığı müddetçe işveren işçininin herkese açık olsa dahi özel hayatına müdahale etmemeli.
Yargıtay’ın sosyal medyada yapılan uygunsuz paylaşımların sözleşmede esaslı değişiklik yapılması hususunda geçerli bir neden oluşturabileceği noktasında kararı mevcuttur.
İşverenin işçiyi sosyal medya hesaplarından araştırması, eğer sosyal medya hesabı sınırlı sayıda kişiye açıksa yahut pasif kalarak bir sayı belli edilmediyse veya Whatsapp grubu, Messenger gibi kapalı devreyse -sadece o gruba üye olan kişilerin mesajlarına erişimi söz konusuysa- konu biraz daha farklı şekilde ele alınmakta. Burada KVKK’da hukuka uygunluk sebebi olarak gördüğümüz alenileştirme yok. Kişi, veriyi alenileştirmemiş. Ama acaba bu sosyal medya paylaşımları sebebiyle işveren işçinin sözleşmesini feshedebilir mi noktasında öncelikle işverenin üstün gelen meşru mefaati var mı (elbette temel hak ve özgürlüklere aykırı olmamak kaydıyla), kamu güvenliği var mı ya da işveren, yasal haklarını kullanmak için bunu yapmaya mecbur mu? gibi sorular akla gelmekte.
İşveren, Whatsapp yazışmalarını delil olarak değerlendirebilir mi?
İşverenin üstün gelen meşru yararı olduğunu hatırlamakta fayda var. İşveren, işçilerin iş yerinde çalışma barışını ve huzurunu korumalı. Denetim görevi var ve iş yerinde gerçekleşen, iş akışını bozan Whatsapp yazışmalarının ispatı başkaca türlü yapılması mümkün olmadığında yine delil olarak değerlendirilebilir ve haklı fesih olarak görülebilir. Ancak fesih, işveren için son çare olmalı. uyarı yeterli olmalı.
İşverenin işçiyi denetlemesi, sadece bir hak değil aynı zamanda bir ödevdir. İşverenin girişim özgürlüğü çerçevesinde bilgi edinme hakkı bulunmaktadır. Ancak işverenin denetim hakkı ve bu çerçevede bilgi edinme hakkı, işçinin kişilik haklarının ve temel hak ve özgürlüklerinin ihlali anlamına gelmemeli, sınırlandırılmalıdır.
İşverenin işçiyi sosyal medya hesaplarında araştırması
İşçinin iş yeri dışında özel yaşamı ve iş yeri içinde de çalışma yaşamı bulunmakta. İkiye bölünmüş bu yaşamların öznesi olan işçinin sahip olduğu hak ve özgürlükler, işçinin kişiliğinin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Ancak işçi, bu özgürlüklerin bir kısmını iş yerinin kapısı dışında bırakarak geçici bir süre askıya almakta, diğerlerini ise iş yerine sokmaktadır.
İş ilişkisinden doğan sadakat borcu ile ifade özgürlüğünün de birbirine karşıt durumları söz konusudur.
İş ilişkisinde işçi, işverene zarar verecek her türlü davranıştan kaçınmakla yükümlü olup işveren de işçiyi her türlü tehlikeden ve zarardan koruma borcu altındadır. İş ilişkisi sırasında işçinin sır saklama borcu da sadakat borcu içinde işin doğası gereği bir borç olarak bulunur.
Dolayısıyla işçinin sosyal medya paylaşımlarında işveren aleyhine ya da iş yeriyle ilgili olarak sarf ettiği olumsuz düşüncelerin sadakat borcunu ihlal edip etmeyeceği önemlidir.
İşveren, adayın ve işçinin verilerini öncelikle ve kural olarak kişinin kendisinden edinmelidir. Başka bir yerden kişisel verilerin elde edilmesi istisna olmalı ve bu konuda kişi bilgilendirilmelidir. Eğer yapılabilecek başkaca ve daha az izinsiz ve davetsiz bir yol varsa o yolu tercih etmek gerekir.