Memurun Grev Hakkı

Efendim geçen ayki ücretli öğretmenlerle ilgili yazımız, hoş bir tesadüfle tam da Dünya Öğretmenler Günü 5 Ekim’e denk gelmiş. O zaman bu ayki yazımızı da önümüzün 24 Kasım olduğunu düşünerek, öğretmenin grev hakkı konusunda yazalım. 24 Kasım, grev, ne alaka demeyelim. O eskidendi 24 Kasım öğretmen kutlamaları, hediyeleri, öğretmenim canım benim müsamereleri. Sendikalar bu yıl öğretmenin özlük hakları için tam da 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde greve gidiyor, öğretmen sesini duyurmak için iş bırakacak yani.

Tabii, herkes hakkını korusun da kişinin aklına acaba öğretmenin, daha doğrusu memurun grev hakkı var mıdır diye geliyor. Yani, olmayabilir mi? İşgörenin grev hakkı yoksa, nasıl haklarını koruyacak ki?

Eğer olaya bu düzlemden bakarsak, devletin de lokavt hakkı olması gerekmez mi? Düşünsenize, işveren, yani devlet, kapattım dükkânı, üretim yok diyor. Maaş da ödemiyorum.

Öncelikle devletin buna ihtiyacı yok. Zaten eğer isterse enflasyon vergisiyle maaşı reel olarak ödemeyecek hale getiriyor. Sonra, memur olmak, bazı avantajların yanında bazı külfetler de getirir. Nedir bu avantajlar, her şeyden önce iş güvencesidir. 657’nin 125. Maddesi’nde yazılı olan fiiller gerçekleşmediği sürece iş güvencesinden mahrum edilemez. Gerçi daha önceden kanunilik ilkesi yerle bir edilerek, memurun savunması alınmadan, yargılanmadan, dava açma hakkı bile vermeden, KHK’lar ile görevden aldık ama bunların büyük çoğunluğu AYM’den döndü. Üstelik çalışmadığı sürelerdeki tüm hakedişleri de faizleriyle aldılar.

Böyle bir güvence karşısında da memur olmak bazı külfetler getirir. Devlete sadakat borcu vardır. Normal bir işgören gibi üretimden kaynaklanan gücünü kullanamaz. Memur, kesintisiz olarak 9 gün dahi işe gelmese bile, alacağı ceza 1 ile 3 yıl arası kademe ilerlemesinin durdurulmasıdır. Yani pratikte maaşında birkaç yüz lira fark eder, yeşil pasaporta erişimi de bu kadar süre gecikir; o kadar işte cezası (tabii görevde yükselme, amir olma gibi bazı imkanları da ertelenir).

Ancak, 1 gün dahi grev yapmak amacıyla işe gelmemenin cezası, bir daha alınmamak üzere memurluktan çıkartılmaktır. Kanun böyle diyor. Öncesinde de 26. ve 27. maddelerinde de grevi kesin olarak yasaklamıştır. 

Çıkartılırım memuriyetten en fazla, ne olacak da değil. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu m. 260 toplu şekilde görev bırakmalarda 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası buyuruyor. Ancak sosyal hakları için ve o da görevi aksatmayacak şekilde bırakılan ya da yavaşlatılan işlerde bir indirim ya da cezasızlık söz konusu olabiliyor.

Hukuk fakültelerinin 1. sınıflarında mahkemenin kanunla bağlı olduğunu, farklı mahkeme kararlarıyla bağlı olmadığı öğretilir (Kıta Avrupası’nda tabii, yoksa Anglo-Sakson sisteminde her mahkeme başka mahkemelerin ilamlarıyla da bağlıdır). Farklı Danıştay kararları dahi mahkemeyi bağlamaz, bunun tek istisnası içtihatları birleştirme kararlarıdır.

            Ancak hukuk dinamiktir, yaşamdaki değişimlerle o da değişir. Gün gelir, mevcut kanunlar yürürlükteki uluslararası andlaşmalarla, insan haklarıyla çelişir. O zaman olağan yargı yolu dışındaki AYM, AİHM Kararları devreye girer. Anayasa m. 90 usulü ile yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların kanun hükmünde olduğunu, üstelik bunların anayasaya aykırı olduğuna dair Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamayacağını söyler. Yani bizim Devlet Memurları Kanunumuz, Ceza Kanunumuz memur grev yapamaz dese dahi, eğer ortada usulüyle yürürlüğe konmuş bir uluslararası andlaşma varsa, artık memur grev yapabilir demektir. Aksine verilen hüküm AİHM’den döner, bir süre sonra AYM bu konuda ihlaller vermeye başlar, Danıştay artık kararlarında memurun grev hakkını gözetir, idare mahkemeleri de verilen cezayı iptal ederler, zaten bir süre sonra da idare ceza vermemeye başlar.

İşte Uluslararası Çalışma Örgütü 151 No’lu Çalışma İlişkileri (Kamu Hizmeti) Sözleşmesi m. 9 tam da bize bu hakkı veriyor; kamu görevlileri, diğer çalışanlar gibi yalnızca görevlerinin niteliğinden ve statülerinden kaynaklanan yükümlülüklerine bağlı olarak örgütlenme özgürlüğünün normal olarak uygulanması için gerekli kişisel ve siyasi haklardan yararlanacaklardır.

Çok güzel, yani diyorsunuz ki Sayın Türkeş, grev yapalım, Devlet Baba bizi memuriyetten atsın, idare mahkemesi işlemin iptalini reddetsin, bölge idare mahkemesinden de dönelim, Danıştay da reddesin davamızı, yıllar geçtikten sonra Anayasa Mahkemesi’ne yaptığımız bireysel başvuru da reddedilsin, ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bizi haklı bulacak, öyle mi, şu bahsettiğin sözleşmenin bilmem kaçıncı maddesinden dolayı?

Hayır, hayır, zaten hal-i hazırda AİHM’in ihlal kararı var Kaya ve Seyhan – Türkiye başvurusunda. Karaçay – Türkiye Başvurusu’nda da ihlal kararı veriyor. 2009 yılına ait üstelik.

İyi güzel diyorsun da, biz AİHM Kararlarını tanımıyoruz ki ülkece, bak KAVALA’ya da ihlal verdi, n’oldu sonuç? Buna güvenerek mi memuriyeti yakacağız?

Hayır, hayır, Anayasa Mahkemesi’nin de benzeri kararları var, Tayfun CENGİZ Başvurusu 2014 Karar Tarihli, sonra Ertan RÜSTEM var 2015 Karar tarihli. Anayasal güvencemiz bu.

İyi güzel diyorsun da Özgürcüğüm, biz Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararlarını da tanımıyoruz ki? Bak ATALAY’a, ihlal kararı verildi de n’oldu?

Yahu, Danıştay 12. Dairesi de demiş memurun grev hakkı var diye, ta 2016 yılında, 5844 No’lu Kararında. Olağan kanun yolu bu, buna da mı güvenemiyorsun?

Tamam da idare her zaman uygulamıyor ki mahkeme kararlarını, böyle kulağı öbür taraftan göstermektense, olsaydı bir kanun maddesi, ona göre davransaydık, daha iyi olmaz mıydı? En azından şu norma göre grev kararı alıyorduk derdik.

Artık dayanamadım. Birader, sen uluslararası sözleşmelere güvenemiyorsun, AİHM’e güvenemiyorsun, AYM’ye güvenemiyorsun, Danıştay’a inanmıyorsun, bir kanun maddesine mi inanacaksın? Bu mu seni koruyacak normlar hiyerarşisinin en altı.

Özgür ben özünde öğretmenin derse girmeyerek öğrencilerini mağdur etmesine karşıyım. Gel beraber şurada toplanalım de coplanmaya da biber gazı yemeye de razıyım. Memur grev yapmasın demiyorum ama öğretmen derse girmemezlik etmesin, bize emanet edilen yavrulara bunu yapmaya hakkımız yok.

Çok sevdiğim arkadaşım, eğitimciliğine, sendikacılığına, ticaret hayatına, neyzenliğine, sporculuğuna, duruşuna çok saygı gösterdiğim Eyüp CÜLFÜK artık bu son cümleleri söylediğinde benim karşı argumanım kalmamıştı. Evet, memurun grev hakkı var, öğretmenin de var, ancak öğretmen o hakkını derse girmeyerek değil farklı protesto yollarıyla göstermeli.

Efendim, ne zaman size söz versem önümüzdeki ayın konusuyla ilgili, hep daha ilginç bir konu çıkıyor. Unutmuş değilim “Ayrılıklarda Köpeğin Velayeti”ni de “Evlenmek İçin Azami Yaş Farkı”nı da. Söz, hele önümüzdeki ay “Erginin Kısıtlanması”nı irdeleyelim, sıra onlara da gelecek, üretimden gelen gücünüzü kullanarak kalın.