BİRİNCİ BÖLÜM
MISIR ZİYARETİNİN GEREKÇESİ VE HEDEFLERİ
MISIR ZİYARETİNİN GEREKÇESİ
MISIR ZİYARETİNİN HEDEFLERİ
İKİNCİ BÖLÜM
MISIR’DA SİYASİ DURUM
MISIR TARİHİNDE BİR İLK; SEÇİMLE GELMİŞ BİR CUMHURBAŞKANI
ASKERİ DARBE SÜRECİ
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TARAFLARLA GÖRÜŞMELER
DARBEYE DESTEK VEREN BAZI KİŞİLERLE YAPILAN GÖRÜŞMELER
A-DR. ABDURRAHMAN SEYYİD
B- AV. MUHAMMED ABULDİYAR
İHTİLAL KARŞITI KİŞİLERLE YAPILAN GÖRÜŞMELER
A- ADEVİYE MEYDANI’NDA MURSİ YANLISI GÖSTERİCİ BİR BAYAN VE BİR BEY İLE YAPILAN GÖRÜŞME
B- KAHİRE H KİMLERİ İLE YAPILAN GÖRÜŞMELER
a) MAHKEME BAŞKANI İLE YAPILAN GÖRÜŞME
C- H KİMLER MECLİSİNE ÜYE BİR H KİM İLE YAPILAN GÖRÜŞME
D-İSKENDERİYE AĞIR CEZA H KİMİ İLE YAPILAN GÖRÜŞME
E- MÜSLÜMAN KARDEŞLER MENSUPLARI İLE YAPILAN GÖRÜŞMELER
A-MÜSLÜMAN KARDEŞLER LİDERLERİNDEN MUHAMMED BALTACI İLE YAPILAN GÖRÜŞME
b-MÜSLÜMAN KARDEŞLER MENSUBU ÜST DÜZEYDE KAMU GÖREVİ YAPMIŞ BİR KİŞİ İLE YAPILAN GÖRÜŞME
c-MURSİ TARAFTARI OLAN BİR İŞ KADINI İLE YAPILAN GÖRÜŞME
F-GAZETECİLER SENDİKASI BAŞKANI İLE YAPILAN GÖRÜŞME
G-MUHALEFET CEPHESİNDE YER ALDIĞI HALDE, ASKERİ İHTİLALE KARŞI ÇIKAN SİYASİ PARTİ LİDERİ İLE YAPILAN GÖRÜŞME
MISIR’DA BULUNAN BİR İŞADAMI İLE YAPILAN GÖRÜŞME
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TARAFLARIN SİYASİ GÜÇLERİNİ MÜŞAHHASLAŞTIRDIKLARI SİYASİ GÖSTERİ ALANLARI
TAHRİR MEYDANI
NASIR CITY’DEKİ GÖSTERİLER
RABİATÜL ADEVİYYE MEYDANI
BEŞİNCİ BÖLÜM
YAPILAN TESPİTLER
A-DARBE İLE CUMHURBAŞKANININ VE DİĞER ANAYASAL KURULUŞLARIN YETKİLERİNİN SONLANDIRILMASI
B-DARBEYE KARŞI ÇIKAN EYLEMCİLERE GÜVENLİK KUVVETLERİNİN YAKLAŞIMI
C-GÖZALTINDAKİLERE KÖTÜ MUAMELELER
D-MEDYAYA BASKI
E-TAHRİR’DE TECAVÜZ VAKALARI
ALTINCI BÖLÜM
SONUÇ ve ÖNERİLER
BİRİNCİ BÖLÜM
I-MISIR ZİYARETİNİN GEREKÇESİ
Uluslararası Hukukçular Birliği, Mısır’daki gelişmelerin “uluslararası hukuk ve insan hakları” yönü ile ilgilenmiş ve özellikle askerlerce 100’den fazla kişinin öldürülmesi, 60’ın üzerinde kadına ve 30’un üzerinde erkeğe tecavüz edilmesi duyumlarının alınması üzerine “Mısır’daki insan hakları ihlallerini” yerinde incelemek ve tarafları dinlemek amacı ile Kahire’ye bir heyet göndermiştir.
Heyete katılması için yapılan davete, Lübnan, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde bulunan üyelerimizden olumlu cevap gelmiştir. 12 Türk hukukçu da, bu toplantıya iştirak edeceğini bildirmiştir. Ancak, değişik gerekçelerle, Lübnan, Suudi Arabistan, Kuveyt’den gelecek olan üyelerimiz iştirak edememiş sadece Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelen hukukçu üyemiz ile 12 Türk üye bu araştırmayı yapmıştır.
II-MISIR ZİYARETİNİN HEDEFLERİ
Mısır’a yapılan gezi ile belirlenen hedefler;
– İnsan hakları hukuku çerçevesinde,varsa insan hakları ihlallerini incelemek, katliam mesabesinde olan ölümlerin sebep ve saiklerini araştırmak,
– 60’ın üzerinde kadına ve 30’un üzerinde erkeğe tecavüz edilmesi duyumlarının doğru olup olmadığını yerinde araştırmak,
– Yapılacak araştırmanın objektif olması açısından; Mısır’da bulunan tüm siyasi tarafları dinleyerek ve iki karşı gösterinin merkezi durumunda bulunan Tahrir Meydanı ile RabiatülAdeviyye Meydanlarını bizzat ziyaret edip, göstericilerle konuşarak rapor hazırlamak şeklinde belirlenmiştir.
Ziyaret, 19-20-21 Temmuz 2013 tarihlerinde Kahire’de gerçekleştirilmiştir.
İKİNCİ BÖLÜM
MISIR’DA SİYASİ DURUM
MISIR TARİHİNDE BİR İLK; SEÇİMLE GELMİŞ BİR CUMHURBAŞKANI
Mısır’ın, farklı din ve etnik unsurların hâkimiyeti altında geçmiş bir siyasi tarihi bulunmakta olup, halk hiç bir zaman iktidara ortak olamamıştır. Mısır tarihinde ilk denilebilecek bir kazanım olarak “Arap Baharı” ile başlayan demokratikleşme süreci, bu ülke insanının kendisine güvenmesi ve askeri rejime karşı meydanlarda gösterilere başlaması neticesini de beraberinde getirmiştir. Şüphesiz, Arap Baharı’nın en önemli sebepleri, yönetenlerin kamu kaynaklarını her vatandaşın açıkça göreceği şekilde kendi menfaati doğrultusunda kullanması ve halkın açlık derecesine varan yoksullaşmasıdır.
Mısır’da silahlı kuvvetler,çoğu zaman yönetenlerin halka karşı silahı gibi davranmışlardır. Mısır ordusu Arap Baharı ile başlayan gösterilerde halkın çok yoğun muhalefetini görerek o süreçte en azından halka karşı güç kullanmamayı tercih etmiştir. Silahlı kuvvetlerin bu tutumu Hüsnü Mübarek rejiminin yıkılmasını hızlandırmıştır.
Hüsnü Mübarek’in oluşturduğu diktatör rejiminin yıkılmasından sonra yönetim, Askeri Konsey’e havale edilmiştir. Zira bu rejimin devrilmesi için gösteri düzenleyen unsurlar yönetimi ellerine alacak bir organizasyon oluşturamamışlardır. Askeri Konsey tarafından tereddütle karşılanan seçimler, devamlı ertelenmiş ve uzun bir süreden sonra Mısır tarihinde ilk defa serbest seçimler yapılmıştır. Yapılan bu serbest seçimler neticesinde Dr. Muhammed Mursi(“Mursi”) halk tarafından Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Mısır halkı da tarihinde ilk defa hür iradesiyle kendi cumhurbaşkanını seçmiştir.
Cumhurbaşkanı seçilen Dr. Muhammed Mursi, 80 yıldan fazla baskı altına alınan, kurucu başkanı suikasta kurban giden, bazı yöneticileri idam edilen ve bütün yöneticileri hapisle cezalandırılan, çok acı çeken insanların kurmuş olduğu “Müslüman Kardeşler”, orijinal adı ile “İhvan-ı Müslimin” cemaati mensubudur.
30 Haziran 2012 tarihinde Cumhurbaşkanlığına gelen Mursi, iktidara gelişi ile birlikte, hem Batı Dünyasının hem de Arap Dünyasının tereddüdü ile karşılaşmıştır. Batı Dünyası, İslami kimliği nedeniyle Mursi ve yönetimine mesafeli davranmıştır. Öte yandan, tek kişi yönetimine dayalı geleneksel Arap rejimlerinin hüküm sürdüğü körfez ülkeleri ile Suriye ve Yemen gibi ülkeler de, bu dalganın kendi ülkelerine de sıçramasından korkmuşlardır. Bu nedenle Mısır’daki halkın iradesiyle iktidara gelmiş olan yönetimin kalıcı olmasını hiçbir zaman istememişlerdir. Nitekim 30 Haziran 2013 askeri darbesi akabinde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt darbe yapanlara ekonomik yardım olarak 12 milyar dolar göndermiştir. Hatta bununla da yetinmeyerek kendi ülkelerinde, Müslüman Kardeşler cemaatine sempati duyan veya Müslüman Kardeşler cemaati ile paralel düşüncelere sahip olan sivil toplum kuruluşlarına mensup kişileri tutuklama ve cezalandırma yoluna gitmişlerdir.
ASKERİ DARBE SÜRECİ
Serbest seçimler ve halkın iradesiyle cumhurbaşkanı seçilen Dr. Muhammed Mursi, tamamı Hüsnü Mübarek döneminde atanmış bulunan yargı, asker ve polis teşkilatı bürokrasisinin mukavemetiyle karşılaşmıştır.
Mursi yönetiminin temel ve hayati nitelikteki idari tasarrufları ile kanun ya da kanun hükmündeki kararnamelerin büyük bir çoğunluğu Anayasa Mahkemesi ve İdare Mahkemesi tarafından bozulmuş ya da durdurulmuştur. Bu engellemeleri aşabilmek için Mursi, mevzuatın kendisine verdiği yetkileri kullanarak hazırlanmış olan anayasanın halkoyuna sunulmasını temin etmiş, halk oylamasına sunulan Yeni Mısır Anayasası, halkın %64 çoğunluğunun oyu ile kabul edilmiştir. Eski iktidar yanlıları tarafından sürekli olarak çalışması engellenen ya da engellenmek istenin Mursiyönetimi, öte yandan da bir iktidardan beklenen ıslahatı yapamaması nedeniyle de eleştirilmiştir.
Mısır, kamu kaynaklarının çok az ve yatırımların oldukça sınırlı olduğu, işsizliğin dünya ortalamasının çok üzerinde olduğu bir ülkedir. Üstelik ekonomisinin %45’ini Silahlı Kuvvetler elinde tutmaktadır. Mübarek döneminden bu yana ayrıcalıklarını hep muhafaza etmiş olan üst düzey işadamları da, Mısır halkının hayatında, geçici problemler oluşmasına neden olmuşlardır. Örneğin, ihtilale giden son üç haftada, elektrik kesintileri, dayanılmaz boyutlara ulaşmış ve sanayi üretimi sıfırlanma noktasına gelmiştir. Öte yandan, benzin ve mazot da, piyasadan çekilerek, halkın galeyana gelmesine neden olunmuştur. Mısırda askeri darbe öncesi yaşananbu olaylar, Türkiye’de darbeler öncesi yaşanan olaylarla birebir ayniyet arz etmektedir. Bu durum darbelerin aynı merkezden üretildiği intibaını oluşturmaktadır.
Mısırda oluşturulan bu ortam, muhalefet liderleri tarafından Mursi’yi eleştirmek için kullanılmıştır. Nitekim Mursi iktidarı henüz dokuzuncu ayında olmasına rağmen 2013 yılının Mart ayında, iktidar karşıtı gösteriler başlatılmıştır. Bu gösterilerde Mursi’nin iktidardan ayrılması ve ülkeyi erken seçime götürmesi talep edilmiştir. Esasen Mübarek rejimi taraftarı olan bazı kişiler Tahrir Meydanı’nda çadır kurmuş ve oradan ayrılmamışlardır. Zira 26 Ocak 2013 tarihinde gece yarısından sonra saat 02:00 sularında kendilerine, dışarıdan tabildotlarla yemek geldiği bizzat tarafımızdan müşahede edilmiştir. O tarihte dahi sayıları geceyarısı1000’lere varan genelde yoksul kimselerden oluşan protestocularınyönlendirildiği açıkça görülmekte idi.
Mısır Halkının 4 yıllığına devlet başkanı seçmiş olduğu Dr. Muhammed Mursi, erken seçim istemini reddetmiştir. Son olarak, 30 Haziran 2013 tarihinde yapılması öngörülen ve halkın isyanı olarak isimlendirilen gösterilere, bütün muhalefet ile daha önce Cumhurbaşkanına destek vermiş bazı kesimler de katılmıştır. Bu protesto eylemine katılanların önemli bir kesiminin talebi, sivil itaatsizlik nitelikli gösteriler yapmaktır. Bu kesimler yapılan görüşmelerde askeri darbeyi hiç öngöremediklerini, beklemedikleri bir şekilde askeri darbe olduğunu açıkça ifade etmişlerdir. Daha önce Mursi karşıtı protesto gösterilerine katılan bu kesimlerin bir kısmı darbe sonrası, bir kısmı da askeri yetkililerin namaz kılan halkın üzerine ateş açmasından sonra, askeri darbeyi kabul etmediklerini, darbecilerin atadığı cumhurbaşkanı Adli Mansur’un derhal istifa etmesini istemişlerdir.
Öte yandan, Müslüman Kardeşler teşkilatı ile darbeye karşı olan diğer halk kesimleri, karşı mitingler düzenleyerek, sivil iktidarı desteklemişlerdir. Ancak, bu gösteriler başlamadan hemen önce, Mısır Silahlı Kuvvetleri tarafları anlaşmaya çağırmıştır. 30 Haziran 2013 tarihinde başlayan Tahrir Meydanı merkezli gösterileriktidara karşı gövde gösterisine dönüşmüştür. Bu göstericilerin çok farklı siyasi kanaatlere sahip olduğu bilinmektedir. Farklı siyasi kanata sahip olan ve normal zamanlarda bir arada olması mümkün olmayan göstericilerin bir arada olduğu meydanda, Human Rights Watch ve diğer insan hakları kuruluşlarının belirlemelerine göre 60’ın üzerinde kadına tecavüz edilmiştir. Bu tecavüz vakalarından biri olan Hollandalı bayan gazeteciye yapılan tecavüz olayı görüntüleri sosyal medyada paylaşılmıştır. Ayrıca, ifade edildiği üzere, 30’un üzerinde erkek te, bu tecavüz eylemlerine maruz kalmıştır.
Mısır Silahlı Kuvvetler Genel Kurmay Başkanı ve aynı zamanda Mursi hükümetinin Savunma Bakanı SİSİ; son bir muhtıra vererek 48 saatlik süre içinde, iktidar ile muhalefetin anlaşmasını istemiştir. İktidara darbe muhtırası olarak ortaya konan bu irade ile o ana kadar askeri meclis ile hep iyi geçindiğini düşünen Mursi ve taraftarları hayal kırıklığına uğramıştır. Bu 48 saatlik süre içinde, karşı gösteri yapma kararı alan Müslüman Kardeşler darbenin ilk adımı olan bu beyanları yasa dışı olarak değerlendirmiştir. Kendilerinden önce 60 yıl süren diktatör yönetimlere gösterilen hoşgörünün Muhammed Mursi’ye bir yıl bile gösterilmediğini ve dış kaynaklı bir darbe planlandığını ifade etmişlerdir. Yapılacak darbelere boyun eğmeyeceklerini de ilan etmişlerdir. Bir yandan da darbe durumunda, karşı koyma stratejilerini planlamışlar ve hemen uygulamaya koymuşlardır.
3 Temmuz 2013 tarihinde, askeri darbeyi medyaönünde açıklayan Mısır Silahlı Kuvvetler Komutanı Abdulfettah SİSİ;
- Mısır halkı tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı Dr. Muhammed Mursi’nin iktidardan uzaklaştırıldığını,
- Mısır halkının referandum sonunda kabul ettiği Anayasanın yürürlüğünün askıya alındığını,
- Geçici Cumhurbaşkanı olarak da, Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Adli Mansur’un atandığını açıklamıştır.
- Bu açıklamalar sonrasında, hükümet düşürülmüş, Millet Meclisi lağvedilmiştir. Mursi yönetiminin önde gelen isimleri ile Müslüman Kardeşlermensuplarının gözaltına alınması furyası başlamıştır. 4 televizyon kanalı kapatılmış ve çok sayıda gazetenin de yayını durdurulmuştur.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TARAFLARLA GÖRÜŞMELER
I-DARBEYE DESTEK VEREN BAZI KİŞİLERLE YAPILAN GÖRÜŞMELER
19 Temmuz 2013 tarihinde NOVOTEL’de, Mursi karşıtı gösterileri düzenleyen organizasyonu tanzim edenlerden, Dr. Abdurrahman Seyyid ve Av. Muhammed Abuddiyar ile görüşülerek kendilerinden aşağıdaki bilgiler alınmıştır.
A. DR. ABDURRAHMAN SEYYİD
Dr. Abdurrahman Seyyid “BenMursi aleyhine toplantıların organizasyonunda yer alıyorum toplantılara katılıyorum. Biz, Mursihükümetinin devrilmesi için, değişik gruplarla ittifak yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Tahrir meydanında birçok devrimci var. Kimse Mısır’ın siyasi güç kuvvet dengesini bilmeden olup bitenleri anlayamaz.
Şunu bilmelisiniz ki; Mısır’da 3 siyası güç var:
- En büyük güç Mübarek ve taraftarları bunlar iyi örgütlenmiş olup her yerdeler,
- İkinci güç ayıca en iyi örgütlenmiş güç olan İhvan’dır.
- Üçüncüsü ise devrimcilerdir. Bunlar 2005’ten beri Mübarek rejimini düşürmek için çalıştı.
Devrimciler 3. güç olmalarına rağmen sokağı en fazla harekete geçiren güçtür. İkinci olarak İhvan taraftarları ve son olarak da Mübarek taraftarları sokağı harekete geçiren güce sahiptirler.
Bu güçlerin üçü halkın toplamının %15’ini oluşturuyor. Geri kalan %85 halk ise hiçbir yere bağlı olmayan kişilerden oluşuyor. Bunlar hangi tarafa geçerse çoğunluğu onlar alır. 25 Ocak devriminden sonra yapılan seçimlerde devrimcilerin büyük çoğunluğu İhvan ve Mursi’yi desteklediler. Seçimlerin 3 gün öncesinde Anayasa Mahkemesi seçimle oluşacak Meclisin hukuk dışı olduğuna karar verdi. Bunun üzerine halk Mursi’yi seçti. Mursi kazandıktan sonra durum değişti. Mursi ve devrimciler arasında uçurum oluştu.
Biz devrimcilerle birlikte çalıştık. Ne yapacağımıza ilişkin plan ve proje oluşturarak bunları İhvan ile paylaştık. Fakat Müslüman Kardeşler hem Anayasa oylaması öncesinde hem de sonrasında, hiç dedemokratik olmayan bir şekilde Askeri Meclis ile ittifak yaptı. İşte bu durum devrimciler ile İhvanın arasının açılmasına neden oldu.
Temerrüt Hareketi (İsyan Hareketi), 6 Ekim, Kifaye, Gençler Grubu gibi birçok gruptan oluşmaktadır.
Muhammet Mursi, seçildikten sonra tercihlerinde İhvan yanlılarını kayırmayacağı ve öne almayacağı sözünü vermişti. Oysa uygulamada İhvan, her yere yerleşti, belli makamlara konuldu. Zamanla İhvan aleyhine büyük tepkiler başladı. Biz halk oylamasına gidelim ve Mursi’nin görev süresinin uzatılıp uzatılmayacağına halk karar versin, dedik. Fakat Mursi bunu kabul etmedi. Daima Anayasa’ya aykırı hareket etti. İhvan Anayasa’ya bir hüküm koyarak ısrarla meclisin seçimine ilişkin kanunlarının yasalaşabilmesi için önce Anayasa Mahkemesi’nin onayının alınması mekanizmasını getirdi. 30 Hazirandan 2 hafta önce biz Mursi’ye seçim olsun mu olmasın mı diye bir halk oylamasına gidilmesini önerdik. Fakat Mursi askerler siyasi hayata ne karışıyor diyerek teklifimizi reddetti. Daha sonra asker meclisi feshetti. Bunu önlemenin tek yolu halk oylamasına gitmekti. Nitekim biz halk oylaması yapılsın, Meclis yeniden seçilsin, yeni bir meclis seçimi olsun ve yeni bir Anayasa yapılsın istemiştik.
Şu an ki programın hepsi isyan hareketinin 3 ay önceden yapmış olduğu programın aynısıdır. Asker gelmek ve devrim yapmak zorunda kaldı. Mevcut yönetimi ve darbeyi destekliyoruz.’ Şeklinde beyanda bulunmuştur.
Görüşülen kişi “halkın %64’ünün kabul ettiği Anayasayı kabul etmeyip 33 maddelik tek kişinin hazırladığı bir Anayasanın nasıl kabul edildiği” sorusuna; “Askerin Anayasa’ya müdahalesi olmadı, 33 maddelik Anayasayı siviller yaptı. Anayasa şu anda kalkmadı sadeceAnayasanın uygulaması durduruldu” diyerek cevaplandırdı ve buna inandığını belirtti.
Askeri yönetimi davet edenTahrir gösterileri esnasında kadınlara cinsel saldırıda bulunulduğu iddialarına; “Evet Tahrir’de kadınlara tecavüz edildi. Fakat kimler yaptı bilmiyoruz. Tahrir oldukça geniş bir alan ve bu olaylar güvenlik noktaları dışında oldu.Adeviyye meydanında ve Tahrir’de güvenlik noktalarının dışında insanların üzerine kimler ateş etti, aynı şekilde bu da belli değil” şeklinde açıklamalarda bulundu.
Beyanlarına devamla; “İhvan eski teröristlerle, silahlı çetelerle işbirliği yaptı ve sokakları bunlarla doldurdu. Bizimde birçok hatamız olduğu halde ilk silahı İhvan kullandığı için bütün suç ondadır. Özellikle, Cumhurbaşkanı muhafızlarının bulunduğu bölgede İhvan taraftarlarının başlattığı silahlı eylemde, insanlar öldürüldü. Bunun sorumluluğu da onlardadır” demiştir.
Temerrütçüler (devrimciler); “Askeri darbeyle Mursi yönetiminin sona erdirilmesi” amaçlarına ulaşmış olduğuna göre şimdi niçin Tahrir’e gösteriye gittikleri ve insanları çağırmaya devam ettikleri sorularını; “Amacımız gerçekleştiği için Tahrir şu anda boştur. Biz oraya gidip sadece çözüm konuşuyoruz. Yaptığımız inkılabın askeri yönetime dönüşmesini istemiyoruz. Bunlar 3 ay önceden bizim aldığımız kararlardı. Biz karar aldık, asker aldığımız kararları uyguladı ve yerine getirdi. İhtilalin askerle bir ilgisi yok.” diye cevapladı.
Mursi’nin şu anda nerede olduğu sorusuna “Mursi’nin hapiste olmadığı, şu an sarayda olduğu ve ancak hareket alanının sınırlandırılmış olduğu” cevabını verdi.
Baradey’in“ordu göreve” diyerek askeri darbeye davetiye çıkardığı bilinmektedir. Darbeden 3 ay önce temerrütçüler tarafından alınan kararlarda Baradey’in cumhurbaşkanı olması kararı da var mıydı? sorusuna; “Başlangıçta Baradeyin Başbakan olması kararı alınmıştı, darbeden sonra selefiler tarafından kabul edilmediği için başbakan olamadı” şeklinde cevap vermiştir.
Mursi taraftarlarının toplandığı Adeviyye meydanında kalmakta ısrar eden göstericilere ne yapmayı düşünüyorsunuz? Sorusuna ise; “Göstericiler Adeviye’dekalmaya devam ederse onları dağıtırız. Bizim iki problemimiz var: Göstericiler Adeviye’de kalmakla yetinmiyor. Cumhurbaşkanlığı muhafızlarına saldırdığı gibi askeri yerlere de saldırıyorlar. Ellerinde çok silah varve aynı zamandayolları kesiyorlar. Dolayısıyla bunlar yasa dışı göstericilerdir. Benim İhvan’dan arkadaşlarım var, silah taşıyorlar. İhvan’dan bir grup ayrıldı ve silahlı kuvvet oluşturdu. Adeviye’dekiler saldırıya geçerse bizde saldırırız.” diye cevapladı.
Nihai Anayasayı 4 ay içerisinde hazırlamayı planladıklarını belirten konuşmacı konuşmasına devamla Türkiye’deki Taksim olaylarına işaret ederek “Taksim=Tahrir’dir. Taksim bizi taklit ediyor. Biz hükümetlere muhalefet eden bütün grupları destekliyoruz.” diyerek taksim olaylarını desteklediğini de ifade etmiştir.
Konuşmacı devamla; “Sözünü ettiğimiz, Cumhurbaşkanı muhafızları kurumunun önündeki katliam sabah namazından yarım saat sonra oldu. Olayı araştırdığımda bu olayı sosyal medyaya verenler saat 05.30’ da verdi. Ben bu isyanı destekleyen ve organize edenlerdenim. Ben istiyordum ki halk oylaması olsun. Mursi halk oylaması ile düşsün. Mursi düşürülsün mü diye yine halka sormamız lazımdı. Benim temerrüthareketinde savunamadığım nokta halk oylaması olmadan Mursi’yi indirmemizdi.
Mısırlılar ister Hıristiyan ister Müslüman olsun tarihleri boyunca dindar olarak tanınırlar. Bizdeki dindarlık fazladır. Yani liberaller ve laikler de namazını kılar. Her taraf ve halk için asker mukaddestir.
İsyanı hazırlarken ki süreçteki hatalarımız ve doğrularımız şu şekildedir. Biz isyanı yaparken geçici hükümet olacak siviller anayasa yapacak asker kesinlikle olmayacak diye planlamıştık. İhvan dedi ki biz askeri zapt edemeyiz. Medeni bir cumhurbaşkanı oluşturmalıyız.
Yani asker önce ihvanı kullandı bizi ve diğer devrimcileri devre dışı bıraktı. Şimdi tam tersini yapıyor. Bizi ihvana karşı kullanıyorlar. Yani asker bizi böldü.” şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
Dr. Abdurrahman’ın beyanları kendisi dışında hiç kimse tarafından ifade edilmemiş tam aksine Tahrir gösterilerine destek veren birçok kişi dahi Mursi taraftarlarının her hangi bir silah kullanmadığını beyan etmişlerdir.
B- AV.MUHAMMED ABULDİYAR
Tahrirmeydanında yapılan temerrüd hareketinin yöneticilerinden olan Av. Muhammed Abuldiyar, kendisi ile yaptığımız görüşmelerde şu bilgileri vermiştir.
Ordunun konumu biraz farklıdır. Bütün iyi şeyleri ordu yapıyor. 25 Ocak’ta biz devlet içindeki yolsuzluğakarşı savaştık. Böylece 30 yıllık yolsuzluk ve bozulma dönemi sona erdi. Mübarek fesat olduğu için devletin yöneticileri de fesat ve kötü niyetliydi. Atanmış kişilerinde bu yolsuzluklardan haberi vardı. Her ne kadar mübarek askere ateş etmesini emretmişse de asker bunu yapmayarak halkın yanında yer aldı. 25 Ocak’ın arkasından gelen İhvan başarısız oldu. İlk defa askere destek veren liberaller değildi, İhvan idi. İlk defa askeri meclis başkanı İhvan gösterisinde emirülmü’minin(Arapçada bu şekilde söylenir) olarak ilan edildi. Bu anayasa değişikliklerinde İhvan ortak hareket etti ve halk oylamasına gidildi. Bütün mendi?kuruluşlar anayasa değişikliğine karşı çıktı ve yargıya gitti. Biz bu anayasayı istemiyoruz, yeni bir anayasa istiyoruz dedik. Askerin yetkisini artıran bu anayasa için sokağa indik ama anayasa referandumdan geçti. Ondan sonra da ihvan askeri meclise desteğe devam ettiler. İhvan askeri vesayete onay veren davranışı nedeni ile sokakta bizi karşısında buldu. İhvan dedi ki; 93 milyon kişinin iyi yaşaması için 1 milyon kişi ölse ne olur.
İhvan yönetimde değildi ama bu düşünce ile katliama destek oldu. Önce ihvan şunları bunları öldürdü diyor. Mesela dün (20.07.2013) 4 kadın öldürüldü, bu tamamen ihvanın aptallığıydı. Eğer gösteri yapmasalardı ölmezlerdi. Asker halk iradesi dışında bir şey yapmadı. Halkın iradesi ile Mursi’yi düşürdü. Biz 3 aydan beri Mursi’nin yönetimi bırakması için hazırlık yapıyorduk.
30 Haziran yürüyüşüne çıkacaklara hain dediler. Bunlar eski yönetimi istiyorlar iç harp istiyorlar dediler. Mursi’yi destekleyen Muhammed Abdül Maksut 26 Haziran’daki bir toplantıda kim Mursi’ye karşı çıkarsa biz bunu kan dökerek karşılayacağız demiştir. Kim 30 Haziran’a katılırsa kafirdir, münafıktır Allah (cc) bunları helak edecektir demiştir. Bütün bunlar, Mursi’ye karşı, Müslüman Kardeşler’den olmayanların güveninin boşa çıkmasına neden olmuştur.
Tüm kamu kuruluşları Mursi’ye karşıydı. 30 Haziran’da gerçekleşen devrim, halkın iradesinin asker tarafından yerine getirilmesiydi. Bundan sonra gelenlerde halkın iradesi ile başa geçecek. Halkın iradesi dışında kim gelirse gelsin biz ona karşı olacağız.
Konuşmacı, Mısır’da seçimler neden aynı gün değil de, ayrı günlerde ve 2 ayı bulan bir sürede yapılıyor, neden aynı anda yapılmıyor? sorusunu; “Bizim ülkemizde seçimlerde yolsuzluk yapılır. Ayrıca 3-4 seçimi aynı anda yapmak çok zordur. Bunu beceremeyiz.” diye cevapladı.Konuşmacı devamla; “Mursi anayasa ile askeri güçlendirdi, oysa kendisine çok ikaz yapıldı, fakat dinlemedi. Askerde anayasadan aldığı bu yetki ile Mursi’nin başını yedi ve darbe yaptı” dedi.
II-İHTİLAL KARŞITI KİŞİLERLE YAPILAN GÖRÜŞMELER
Bu görüşmeler; doğrudan vatandaşlarla ve siyasi önderlerle yapılarak, halkın genelinin bakış açısının alınması sağlanmaya çalışılmıştır.
A. ADEVİYE MEYDANI’NDA MURSİ YANLISI GÖSTERİCİ BİR BAYAN VE BİR BEY İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Bayan konuşmacı, gösterilerde kadınlara yönelik tecavüz ve diğer(tecavüz hukuken bir cinsel saldırıdır)cinsel saldırı fiilleri ile ilgili olarak “Adeviye’deki gösteriler barışçıl ve oldukça medeni. Kesinlikle bu yönde bir şey olmadı. Fakat Tahrir’de olduğunu bildiklerini” belirtti.
Bayan konuşmacı devamla, “Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın bizim başımızın üzerinde yeri var. İsteriz ki siz ve sizin gibi buraya gelenler burada yaşanılan her şeyi görüp oralara aktarsalar” dedi.
Bayan konuşmacı Mısır’da yapılan Bu darbenin sebebiyle ilgili olarak “ Bunların hepsi haklar ve yozlaşma ile ilgi bir durum. Mursi’nin kadın danışmanları vardı. Dr. Pakinam ve el Seharkami İdareye kadınlarda katılıyordu. %10 civarında kadın parlamenter vardı. Her bölgenin mutlaka 1 kadın aday göstermesi gerekliydi. Dr. Hudaghame adalet ve özgürlük partisindendi. Anayasa hazırlıklarına iştirak etmiştir. Darbeden sonra anayasa çalışmaları durdu. Temel hak ve özgürlüklerimiz elimizden alındı. Sokakta namaz kılan insanların üzerine ateş açıldı. Kadınlar bir camide hapsedildi.
Benim babam Müslüman kardeşler üyesiydi. Darbe sonrasında artık can güvenliğimizden emin olamıyoruz. Müslüman kardeşlere yakın olan kim varsa kapılarını kırıyorlar. Kadınları ve erkekleri evden alıp onlara şiddet ve cinsel tacizde bulunuyorlar. İnsanlar evlerinde giysileri ile birlikte yatıyor.” diye açıklama yaptı.
Adeviyye’de görüşülen erkek şahıs da; “Adeviyye’de değil ama Tahrir meydanında bayanlara karşı bu tür olayların gerçekleştiğini, bayanları boş alanlara çekip onlara tecavüz ettiklerini biliyoruz. Ama bunları kimin yaptığı hakkında fikrimiz yok. Sadece asker olmadıklarını biliyoruz. Darbeden önce tecavüz, cinsel saldırı görülmezdi. Bu tür olaylar darbe ile paralel olarak meydana gelmekte olup sadece Tahrir meydanında gerçekleşiyor. Sisi’yi destekleyenler bu tür fiilleri gerçekleştiriyor. Ben bir erkek olarak Tahrir’e gitmem, orada can güvenliği yok.” diyerek sorularımızı cevapladı.
Erkek konuşmacı devamla “Adeviyye’ye polis/asker gelse ve dağıtmak istese ne yapacaksınız” sorusuna; “Biz burada öleceğiz tankların önünde duracağız. Mursi gelmedikten sonra 2-3 yıl sürse bile buradan ayrılmayacağız.” diye cevap verdi.
B. KAHİRE H KİMLERİ İLE YAPILAN GÖRÜŞMELER
a) MAHKEME BAŞKANI İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Askeri yönetime kadar Mısır’da adliyede hâkim olarak görev yapan kişi, Mısırda gerçekleşen olaylarla ilgili olarak görüşlerini şöyle açıkladı.
“Kahire’deki durum ve burada yaptıklarına ilişkin bilgi vereceğim. Mısır’da son 2 yıl içinde 5 halk oylaması yapıldı. Hepsinde İslami temsilciler kazandı; bu halk oylamasında sandık başında hâkimler ve uluslararası temsilciler vardı. Asker bu 5 halk oylamasının her aşamasına karşı çıktı. Her seferinde İslami temsilciler kazandı. Onlar da seçimlerin hilesiz olarak yapıldığını gördü.
Görüşme esnasında meydanın üstünden helikopterler uçması üzerine; gördüğünüz yukarıdan geçen helikopterler bu süreçte ABD’nin hibe ettiği helikopterlerdir. Halkı korkutmak için kullanılıyor. Ancak gördüğünüz gibi kadın ve erkekler Kuran-ı Kerim okuyorlar, korkmuyorlar.
30 Haziran’da asker 5 ayrı halk oylamasında kazanan Mursi’ye verilenoylarıçöpe attı. Asker emir verip 48 saat süre verince bizde hemen Adeviyye’dekibu alanı kurduk. Mursi tekrar Cumhurbaşkanı oluncaya kadar buradayız. Asker 30 Haziran’da halkın seçtiği Cumhurbaşkanını görevden alarak meclisi feshetmiştir.
Asker öyle bir kişi getirdi kibu kişiorduya göbekten bağlıdır. Bu durum bütün Mısır Anayasası’nı yerle bir etti. Mursi hükümetine her aşamada zorluk çıkartan asker hem yasama hem de yürütme yetkisini tek bir kişiye,kendi atadığı Adli Mansur’a verdi. Bu Mısır tarihinde hiç olmamış bir durumdur. Bu işin içinde fesat vardır. Bu Mübarek döneminde bile olmamıştır.
Burada İhvan-ı Müslimin’in adamlarına karşı linç ve tutuklamalar başlatıldı ta ki cumhuriyet muhafızları ateş açıp halktan birilerini öldürülene kadar. İslami fikirlere yakın 7 gazete ve televizyon kapatıldı.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Namaz esnasında yapılan katliamla ilgili olarak;
“Sabah namazı ikinci rekâtta asker tarafından önce göz yaşartıcı bomba daha sonra gerçek mermiler atıldı. Şu anda 130’un üzerinde şehit var. 1000’in üzerinde de yaralı var. Ölümlerin büyük çoğunluğunun sebebi gerçek mermi kullanılmasıdır. Elimizde bu kişilerin asker mermisi ile öldürüldüğüne dair doktor raporları var. Öldürülenlerin içinde kadın ve çocuklar da bulunmaktadır. Yapılan bu katliamların hesabının mutlaka sorulması gerekiyor.
Namaz esnasında ateş etmelerine belirli bir gerekçe söyleme imkânımız yok. İslam’a karşı düşmanlıklarından ve kinlerinden dolayı bu katliamı yaptılar.” diye belirtti.
Adeviye meydanının dağıtılması için tank ve silahlarla müdahale edildiği takdirde ne yapacakları sorusuna şu açıklamayı yaptı; “Mursi, düşürülmeden bir gün önce 25 Ocak devrimlerinin kazanımlarını anlattı ve sakın şiddete başvurmayın dedi. Şu an Adeviye meydanında toplanan insanlar, tanklarla karşılaşırsa çıplak göğüsleri ile tankların önüne çıkacaklar. Bu insanlar devrim gücü ile barış içerisinde tanklara karşı koyuyorlar. Müslümanlar demokrasiyi istiyordu ama Mübarek rejiminin adamları demokrasiyi baltaladı.
30 Haziran’da 53 kişinin öldürülmesi ile yapılan katliamdan önce Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin, Cumhuriyet muhafızlarının elinde olduğunu sanıyorduk. Şu anda nerede ve kimin elinde olduğunu bilmiyoruz.
Asker Cumhurbaşkanını, yardımcılarını ve danışmanlarının tamamını tutukladı.
Mısırda işlenen cinayetlerin sorumlusu olarak görülen Baltacıların sayısı burada 200 binden fazla. Baltacılar gizli ve derin bir emniyet yapılanması içerisinde görevliler. Amaç seçimlerde bu adamları halkın arasına sokarak halkın sindirilmesidir.”
C- H KİMLER MECLİSİNE ÜYE BİR H KİM İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Kendisine; “Askerler de Mısır’ın insanları, onları içinize alamıyor musunuz? Onlarla birlik olamıyor musunuz? şeklindeki sorumuza;
“Şüphesiz her toplumda değişik ülke istihbaratları ve hainler bulunur. Mısır’da ABD ve İsrail istihbaratçısı ile hainler yer alıyor. Bu yapılan darbe eski rejimi yüzde yüz geri getirmekten başka bir şey değildir.
Katliam yapılmadan önce Askerler Cumhuriyet Muhafızları ve katliama uğrayanlar arasında bir hat vardı. Namaz kılanlar bu hattı kesinlikle geçmedi ve onlara bir uyarı da yapılmadı. Orası bir askeri kulüptü. Dolayısı ile kırmızı çizgisi olan bir yer değildi. Ben hâkim olarak tüm şahitleri dinledim. 30 kişiye tek tek sordum. 2. rekâtı kılarken ateş edilmiş. Şeyh halefe sordum o da aynı şekilde 2. rekâtta ateş edildiğini söyledi. Ben insan hakları derneği başkanıyım devreye girmeyi istedik ama asker bizi işe sokmadı.
İhvan’dan 1500 kişi içerde, bunlardan 500 tanesi herkesçe tanınan insanlardır.” diye cevap vermiştir.
D. İSKENDERİYE AĞIR CEZA H KİMİ İLE YAPILAN GÖRÜŞME
“Biz demokrasi istiyoruz. Ben hâkim olarak 20 yıldan fazladır, çalışırım. Seçimlerde sandıkların kontrolcüsü ve seçim kurulu başkanlığı yaparım. Devrimden sonraki 5 seçim dışında yapılan tüm seçimler sahte ve göz boyama idi.
Mursi’nin atadığı kamu görevlilerinin hepsi darbe sonrası görevinden alındı. Mursi’ye yakınlığı ile bilinenlerin hepsi işten atıldı.”
Devlet işleri nasıl yürüyecek? Adeviye meydanı gösterileri ne zamana değin devam edecek? sorularına;
“Mübarek döneminde tüm bakanlıkların başında sivil bakanın yanında ve bölge müdürlüklerinin başında da generaller vardı.
Adeviye meydanında bu organizasyon oluşturulduğunda başta katılım azdı. Şimdi insanlar akın akın meydana geliyor. Mesela bugün 19.07.2013 tarihinde 4 milyon insan Adeviye’de buluştu. 6 Ekim köprüsünde 200 kişinin yaralanması ve cumhuriyet muhafızlarının katliamdan sonra daha fazla insan gösterilere katılmaya başladı. Tüm aileler buraya gelip burada oturmaya başladı. Eğer darbeye direnen halkın iradesi kırılırsa halk geri adım atarsa YOK EDİLİRLER. Halkın kazanımlarının asker tarafından yok edilmesine göz yumulmamalı.” diye cevap vermiştir.
AB askeri hükümeti tanıdı ne düşünüyorsunuz?sorusuna ise; Bu aslında ABD’nin gerçekleştirdiği bir darbedir. ABD İsrail’in körfez ülkelerinin istihbaratlarının hatta Filistin Abbas istihbaratının da katkısı ile bu darbe gerçekleşti.”şeklinde beyanda bulunmuştur.
E. MÜSLÜMAN KARDEŞLER MENSUPLARI İLE YAPILAN GÖRÜŞMELER
a) MÜSLÜMAN KARDEŞLER LİDERLERİNDEN MUHAMMED BALTACI İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Muhammed Baltacı (hakkında tutuklama kararı çıkartılan eski Meclis başkan vekili ve ihvan temsilcisi) ile yapılan görüşmenin notları:
Sizi şu anda böyle karşıladığımız için kusurumuza bakmayın, bu olağanüstü bir durum. İnşallah ilerde sizleri çok daha güzel karşılarız. Bizim en büyük hatamız devlet müesseselerini yani askeri polisi vs. iyi niyetli olarak düşündük. Onların düzelmelerini bekledik. Tabi 25 Ocak devrimine kadar çok badireler atlatmıştık. Devletin ve askerin istihbaratı, Hüsnü Mubarek dönemindeki derin devlet, bu darbeyi organize etti.
Şimdi sizlere bazı hukuki konuları anlatacağım.
1.Başkanın şahsı ve hayatı ile ilgili şeyler. Şu an bizim yasal olarak seçilmiş olan başkanımız kaçırılmış ama nerede olduğu hakkında hiçbir bilgimiz yok. 20 günden beri kimsenin bilmediği bir yerde tutuluyor. Ne avukatı, ne doktoru, ne de ailesi ondan bilgi alamıyor. Sağlık durumu insani ihtiyaçları neler bilmiyorum. Sağlık sorunları vardı onlar ne aşamada bilmiyoruz.
2.Son 20 günden beri yoğun olarak insan hakkı ihlalleri yaşanıyor. Askerin kendi eli ile öldürdüğü 100’lerce insan var. Askerlerin son saldırılarında 130 kişi öldü. 1000 den fazla kişi yaralandı 500 den fazla kişide tutuklu durumdadır. İnsanlar sorgusuz sualsiz götürülüyor ve sonra onlara suç uyduruluyor. Sonra da ilgisiz konular birleştirilerek yeni bir suç oluşturuluyor. Özgürlük ve Kalkınma Partisi lideri eski meclis başkanı önce içeri alındı ve suçlandı sonra alakasız başka suç isnadında bulunuldu.
3.Ben meclis başkan vekili ve parlamenterdim. Hakkımda namaz kılanları yani arkadaşlarımı öldürmekten insanları galeyana getirmekten tutuklama kararı verdiler. İhvandan 500 üst düzey yönetici tutuklandı. Askeri sınırlayan hiçbir güç yok.
4.Cumhurbaşkanı yemin ederek göreve başladı ancak diğer üst düzey yetkililer anayasa ve kanunlara göre yemin etmeleri gerekirken hala yemin etmediler. Zira onlar da yetkisiz olduklarını biliyorlar. Bizde atamalar da üst düzey yöneticilerin yemin etmesi gerekiyor. Ama atamalar hukuka aykırı olduğu için onlar da yemin etmediler.
5.AYM (“Anayasa Mahkemesi”) başkanı sadece Cumhurbaşkanının yokluğunda Cumhurbaşkanını bazı işlerini yaparak ona vekâlet edebilir. Ancak bunun için önce Cumhurbaşkanının kendisine yetki vermesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı Muhammed MursiAYM başkanına ülkeyi yönetme yetkisi vermedi. Onun için bu hareket Cumhurbaşkanını, meclisi ve hükümeti düşürmeye dönük bir darbedir.
6.Geçtiğimiz 2 yılda iki anayasa değişikliği için referandum 4 tane de seçim yapıldı. Bu seçimlerin hepsi Müslüman Kardeşler lehine sonuçlandı. Anladılar ki sandık onlar için iyi bir seçim değildi. Bunun için askeri darbe yoluna gidilerek sandıkla başa geleni indirme yolunu seçtiler.
Mevcut hükümet ile aranızda şu anda görüşme yapılıyor mu?sorusuna; “Doğrudan görüşmelerimiz yok. Fakat yabancı elçiler aracılığı ile her aşamada bize “artık tartışma bitti Cumhurbaşkanın, anayasanın ve meclisin geri gelmesi mümkün değil.
Sürekli bizi suçlayıcı iftiralar uyduruyorlar. Birkaç saat içinde darbe oldu. Bunu dünyaya halk onları düşürdü diye duyurdular. Mübarek içinde böyle dediler ve indirdiler. Fakat mübarek hiçbir seçim yapmamıştı. Yalandan hileli seçimler yapmıştı. Oysa Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin seçim konusunda ne kadar nezih olduğunu dünya biliyor. %52 ile seçimi kazanmıştır. Muhammed Mursibu şekilde Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ahmet Şefik ise %48 oy aldı.Halkın oyları ile seçilmiş Cumhurbaşkanının darbe ile düşürülmesi kabul edilemez. ” şeklinde cevap verdi.
Darbe olacağının işaretini almış mıydınız? sorusunu; Hepimiz bunu gördük ama Mursi ısrarla ve iyi niyetle polis ve askere güvendi diyerek cevapladı.
Buradaki harekette İslam karşıtlığı var mıdır (askerde)? Diye sorduğumuzda ise; “Darbe; bu hareketin içinde ve her kademedeki her yerde bulunan gizli güçler tarafından yapıldı. Tabi burada biz anayasaya uygun şekilde gittik. Bir sürü şey vardı. Bunlar askeri darbe ile yok oldu. Onların elinde seçime katılmak gibi anayasal olarak bir güç vardı. Yeni seçim yeni bir parlamento seçimi isteyebilirlerdi. Fakat onlar yeni bir seçim istemeyerek cumhurbaşkanı gitsin istediler.” şeklinde cevap vermiştir.
b) MÜSLÜMAN KARDEŞLER MENSUBU ÜST DÜZEYDE KAMU GÖREVİ YAPMIŞ BİR KİŞİ İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Nahta’da (Kahire Üniversite önü) polis 7 kişiyi öldürdü, pek çok insan yaralandı. Darbenin ilk gününden beri polis orayı işgal etmek istedi ama başaramadı. Bu alan üniversiteli gençler için önemli olduğundan öğrenciler bundan hoşlanmadı. Buradaki öğrencilerin çoğu yabancı ülkelerden öğrencilerden oluşuyor. Öte yandan, Cumhurbaşkanı muhafız alayı kulübünün önünde 100’ den fazla kişinin öldürülmesi ve 1000’ den fazla kişinin yaralanması nedeniyle darbe karşıtı protestolara katılım artmıştır.
Dün (19.07.2013) Mensura’da protesto oldu. Baltacılar yani Mısır’ın derin devleti ile bağlantılı silahlı kişiler, masum 4 kadın protestocuyu öldürdü, pek çoğunu da yaraladı.Saldırıyı özellikle kadınlara yaptılar. Çünkü erkekler önde kadınlar arkada yürüyordu. Erkeklerin geçmesinden hemen sonra saldırıyı kadınlara yaptılar. Bu saldırılarda halkın vicdanını yaralamış ve protestoları artırmıştır.
c) MURSİ TARAFTARI OLAN BİR İŞ KADINI İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Hukuk mezunu, şu anda dil okulunun yöneticisi olan bir kadın ile yapılan 2 saatten fazla bir görüşme sonucunda şu bilgilere ulaşılmıştır.
İhvanı Müslimine karşı bir nefret oluşturulduğu söyleniyor bu konuda neler biliyorsunuz?sorusuna; “Medya aracılığı ile böyle bir nefret oluşturulmaya çalışılıyor. Ama ayrıca İslam’ı sevmeyen yabancı ülkeler ve halklar da bunun için çaba harcıyor. Mağrib, Tunus gibi ülkelerden konuştuğum bayanlar diyor ki; bizim hükümetler de İslam’dan nefret ediyor. Şu anda Mısır’ı takip ediyorlar. Siz başarılı olursanız biz de sizi takip edeceğiz. Mısır ayağa kalkarsa (Mursi geri gelirse) bizim hükümetlerimiz de artık bizim sözümüzü dinlemek, taleplerimizi yerine getirmek zorunda kalacaklar. Biz Mısır’ı kendi annemiz gibi hissediyoruz. Mısır güçlü olursa biz de güçlü oluruz.” diye cevap vermiştir.
Mursi yönetimindeki sıkıntılar neydi?diye sorduğumuzda ise;
“Mursi yönetime geldiğinde birçok yardımcısı vardı. Bunları Mursibirçok yere yerleştirdi. Ancak eski yönetimden kalan rüşvet çarkı içinde olan ve birçok kötü alışkanlığı olan binlerce insan bürokraside ve kamuda çalışmaktaydı. Bu kişiler alışa geldikleri çalışma şartlarının değişmesini istemiyorlardı. Önce Mursi’den bütün bu kişileri temizlemesini istedik. Ama Mursi onların yerine gelecek kimseleri bulamadı. Örneğin İçişleri Bakanlığı için doğru bakan bulunamadı. Kimse bu makamı istemedi. Çünkü polis teşkilatının içinde Mursi aleyhtarı çok güçlü insanlar vardı. Polisin elinde silah vardı, rüşvet alıyorlardı. Çok prestijli bir yaşamları vardı. Bu prestijlerini kaybetmek istemediler. Mursi aleyhine çalıştılar. Mursi’nin görev teklif ettiği kişiler, doğru zaman olmadığını, Mursi’nin bu dönemde başarılı olamayacağını gerekçe göstererek görevi reddettiler. Bu nedenle ilk alternatifler değil de mecburen bazı kişileri bazı bakanlıklara getirildi.
Mursi aslında güçsüzdü. Güçlü bir duruşu yoktu. Örneğin bazı kişiler medyada Mursi için çok kötü sözler sarf etse deMursi onları kovmadı. Medya polis asker gazeteciler hepsi darbeden sonra gerçek yüzlerini gösterdiler. Darbeden önce evimde kullandığım ocak tüpünü 5 Mısır paunduna alırken darbe öncesi bir anda bunlar karaborsaya düştü 400 Mısır puanda kadar çıktı. Darbenin hemen akabinde ise 1 günde tekrar 5 Mısır paunduna düştü. Darbe öncesinde de Mursi döneminde de az da olsa elektrik kesintisi olurdu. Ancak Mursiye karşı yapılan darbeden önce elektrikler neredeyse devamlı kesikti. Hayatı olumsuz etkileyecek boyutlara ulaştı. Darbeden sonra elektrik kesintisi de aniden ortadan kalktı.” Şeklinde cevap vermiştir.
Mursi güçsüz ise nasıl öne çıkıp aday oldu? diye sorduğumuzda; “İhvanın başında Muhammed Bedia var. Ama kendisi yaşlı olduğu için 2. isim olan İhvanı Müslim’inin adayı Hayrat Eşşatır idi. O çok güçlü bir kişiydi fakat seçim kurulu bazı önemsiz sebeplerle Hayrat Eşşatır’ın aday olmasını engelledi. Onun yerine ihvanın adayı olarak Mursi cumhurbaşkanlığına aday oldu. Mursi ülkeyi yönetmek istiyorsa güçlü olmalı ve iyi yardımcılara sahip olmalıdır. Özellikle bakanlarının doğru temiz insanlar olması gerekiyordu. Şimdi geri gelse bile bunu yapmadığı takdirde ülkeyi yönetemez. Ülkeyi yönetmek için sert kararlı bir duruşu olması gerekiyor. Medya insanların Mursi’den ve Mursi’nin etrafındakilerden nefret etmesini sağladı. Her gün yardımcılarınıve bankalarını aşağılayan haberlere yer veriliyordu.” diyerek cevap vermiştir.
F. GAZETECİLER SENDİKASI BAŞKANI İLE YAPILAN GÖRÜŞME
20 Temmuz 2013 saat:22:00’de yapılan görüşmeler neticesinde, kendisinden şu bilgiler alınmıştır.
Mohammed İhsan AbdelQuddous: (Mısır Gazeteciler Sendikası Başkanı ve yazar Bu kişi aynı zamanda İhvan’ın eski avukatı. Aynı zamanda, Mısır’da,20. Yüzyılın en büyük İslam alimi olarak kabul edilen Mohammad Gazalinin de avukatı. Dedesi ve babası da tanınmış yazar ve düşünürlerdendir.)
Şunu hemen söyleyeyim ki 25 Ocak devrimi devlete ve tüm kamu kuruluşlarına karşı yapılan bir devrimdi. 30 Haziran2013 darbesi ise bütün devlet müesseselerinin devlet başkanına karşı bir darbesidir. Mursi 1 yıl boyunca devleti kötü yönetti. Kamu kuruluşları, polis, asker ve basın kuruluşları hepsi onun karşısında durdu. Halk benzin ve elektrik olmamasına itiraz etti. Devlet müesseselerinin hükümete karşı bir hareketiydi bu. Şu an ki olaya tüm kamu kurumları sevindi. Burada tüm sorumluluk Mursi’nindir. Başkan oldu ve ülkeyi kötü yönetti. Oysa biz Mursi’nin Mısır’ın Erdoğan’ı olmasını istedik. Ama başarısız oldu.Mısır’ın yeni Sedat’ı olmaya başladı. Sedat geldiğinde de tüm kamu kuruluşları Sedat’a karşıydı. Bu işten en fazla asker yararlandı. Perde arkasında asker durdu ve sonunda darbe yaptı. Bu gelişme sonunda yeni ve medeni bir cumhurbaşkanı seçilmesi pratik olarak mümkün değil, çünkü 1 yıl sonra yine aynı şeyler olacak ve yine seçim olacak. Yeni cumhurbaşkanı adayı mutlaka askerin desteğini almak isteyecek. Maalesef askerin istediği kişi cumhurbaşkanı olacak. Eğer bu kriz devam ederse aşağı kademedeki genç subaylar harekete geçerler ve Sisi’ye karşı bir darbe yaparlar.
Maalesef tecrübe sahibi olmayan insanlarda işin içine girmeye başladı. Aklı başında insanlarda tutuklanıyor. Benim ihvandan Mehdi Akif isimli bir arkadaşım var. Erdoğan’ın da arkadaşı olanaklı başında bir kişidir. O da tutuklandı.
Burada insan hakları yok. Sıfır. Bu kamu kuruluşlarının yaptığı bir operasyondur. Polisin cumhurbaşkanına isyan ettiği bir darbedir. Biz bu darbeye karşıyız. Bu normal değildir. Tüm kamu kuruluşları ile yapılmış bir darbedir.
Aynı anda 53 insan öldürüldü. Sonradan bu sayı 100’ü geçti. Mısır tarihinde aynı anda böyle bir katliam hiç olmamıştı. Cumhuriyet muhafızlarına bir saldırısı olduğunu söylediler ama büyük bir yalandı. Asker hedef alarak doğrudan göstericileri öldürdü.
Mısır tarihinde kadınlar hiç öldürülmemişti. Mensure’de Cuma namazından sonraki barışçı gösteriler sonrasında gördük ki, artık onlarda öldürülmeye başlandı. Benim gelecekten umudum yoktur. Yapılması gereken en büyük iş ortadaki kanın kaldırılmasıdır. Müslümanlar artık nasıl anlaşsın. Aralarında kan döküldü. Mevcut durum, devam edemez. Herşey, bir gün öncesine göre, daha kötüye gidiyor. Bu durum, devam ederse İslamcı olsun liberal olsun “genç subaylar” doğrudan devreye girecek. Yani bir askeri darbe daha bekliyorum. Çünkü şimdiki hükümette başarısız olacak, kan dökülüyor ve bundan askerlerde rahatsız. Ancak, ikinci bir askeri darbe ise, çok daha kanlı olabilir. Ama, çare olmayacak. Çare, asker ile Müslüman kardeşlerin anlaşmasıdır.
Ben hayatım boyunca Mübarek’e karşı olan bir adamdım.
Askeri yönetime karşısınız fakat Tahrir’deki gösteriler askerin kötü yönetimine sebep olmuyor mu?sorusuna; Evet doğru. Bunlar darbenin bir parçasıdır.diyerek cevap verdi.
“Anayasa’yı ilanı etmesi, Laiklere yalan söyleyerek onları kaçırması ve İhvan’ın tek başına yönetimde olması ise Mursi’nin hatalarıdır. Tek bir partinin tek bir cemiyetin elinde mahsur kaldı. İslam kalplerin ısındırması iken o kalpleri soğuttu. Onun birçok danışmanı vardı. Bu danışmanların hepsi protesto için istifa etti. İslam için güzel bir örnek olmadı ben onun Erdoğan olmasını isterdim. Erdoğan bütün Türkiye’nin oyunu aldı. Fakat Mursi bunu başaramadı.
Tabi bunlar askeri darbenin sebebi olamaz. Çünkü asker daha kötüdür. Darbeden sonra geçen 3 haftada yüzlerce kişi öldürüldü. Cumhuriyet muhafızları 2 saatte 50’nin üstünde insan öldürdü. Şimdi de gösterici kadınları öldürüyorlar. İnanıyorum ki askeri yönetim Mursi’den çok daha kötü olacak. Ben 3. aşamayı bekliyorum. Şu anda asker perde arkasındadır. Ama 3. aşamada asker doğrudan gelecek.” Diye beyanda bulunmuştur.
BBC’de yer alan Tahrir’de kadınlara tecavüz edildiği haberi var doğru mudur?diye sorduğumuzda; “Bu bilinen bir şey, çok tecavüzler oldu. 25 Ocak’ta bu gibi şeyler olmamıştı. 30 Haziran darbesinde ise çok pislik vardı. 3 gün sürdü bu darbe. Benim RabiatülAdeviye’de sevmediğim şey; halka seslenmiyorlar sadece kendi tabanlarına sesleniyorlar. Ve böylece yine halkı unutuyorlar. Kendi tabanlarına yönelik konuşuyorlar. İhvanın en büyük hatası Mursi’nin hatalarını kabul etmemektir.” diye cevap vermiştir.
G.MUHALEFET CEPHESİNDE YER ALDIĞI HALDE, ASKERİ İHTİLALE KARŞI ÇIKAN SİYASİ PARTİ LİDERİ İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Mısır tarihinin bazı çok önemli isimlerinin konumu her zaman tartışma konusu olabiliyor. Bunlardan birisi de Abdulmünim EBU’L FUTUH’tur. Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra Müslüman kardeşler, ilk yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanlığı seçimine girmeyeceğini bildirdi. Bu açıklamadan sonra İhvanı Müsliminin eski üst düzey yöneticilerinden olan Abdülmünim Ebul Futuh, (2011 yılında Müslüman Kardeşler teşkilatından ayrılarak) 2012 cumhurbaşkanlığı seçimine adaylığını açıkladı. Daha sonra İhvan seçime katılma kararı aldığında da Ebu’l Futuh adaylıktan çekilmeyerek, seçimde %17 civarında oy alarak 4. sırada yer aldı. Ebul’lFutuh şu an Arap Doktorlar Sendikası (ArabMedicalUnion) başkanı olmasının yanı sıra, “Güçlü Mısır Partisi” nin genel başkanı olarak da görev yapmaktadır. MURSİ’ ye karşı, sert muhalefeti ile bilinen Ebul Futuh, kendi muhalefetinin “ADAVET” (düşmanlık) derecesinde olmadığını belirtti. 30 Haziran 2013 toplantısı ile başlayan askeri ihtilale karşı, çok sert tavrı ile dikkat çekmektedir.
Evinde yapılan toplantıda Ebu’l Futuh’un yanı sıra, muhalefet hareketinin tanınmış simalarından Av. Dr. Abdurrahman Seyyid ve Mursi’nin danışmanı Dr. Velid CEVHERİ de hazır bulundu.
Kendisi özet olarak, kardeş Türkiye’nin konumunu her zaman takdir ettiklerini beyan etti. Türk hükümetinin hem devlet bazında hem de bireysel bazda bize ilgi göstermesinden, buradaki antidemokratik yaklaşımlara karşı duruşu nedeni ile hem hükümetimizi hem de bizi kutladığını beyan etti. “Sizi burada görmekten memnun olduk” diyerek, Türkçe “hoş geldiniz” ibaresini kullandı.
Kendisine UHUB olarak hukukçulardan oluşan tarafsız bir sivil toplum örgütü olarak Mısır’a geldiğimizi, siyasi kişilerle görüşmediğimizi, sadece Dr. Abdurrahman ve Dr. Cevheri’nin bize görüşme ayarladığı kişilerle görüşebildiğimizi söyledik.
Abu’lFutuh ise özet olarak bize şu açıklamalarda bulundu. “Her ne kadar siz hukukçu olarak sadece hukuk ve insan hakları ile ilgileniyorsanız da Mısır’da yaşananlar siyasi olduğu kadar, hukuk ve insan haklarını da ilgilendiren mesele. Benim siyasi konumum yanında 43 yıldır hukukçu olarak demokrasi ve temel hak ve özgürlükler ile ilgilendim ve ilgilenmeye devam ediyorum.
Biz de bütün Mısır halkı gibi ülkeyi yıllardır ekonomik ve siyasi olarak perişan eden Mübarek rejimine karşı 25 Ocak devrimine katıldık. Fakat istediğimiz bir sonuca ulaşamadık. 11 Şubat’ta Mübarek düştükten sonra bütün Mısır halkı gibi sevindik. Bu işi namuslu olduğunu düşündüğümüz Mısır askeri konseyine devrettik ama sonradan anladık ki, bu bir hata idi. Aradan geçen 1,5 yılsonunda asker gitsin diye insanlar yine sokaklara döküldü.
Bizim ilk hatamız ihtilalden sonra yönetimi askeri konseye devretmek, ikinci hatamız ise Mübarek döneminde tesis edilen “derin devlet”in adamlarını temizleyememek oldu. Kısacası, ihtilalden sonra yönetimi askeri konseye devrederek çekilmemiz hata idi. Bu devrimi tamamlamamız gerekiyordu.
2012 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri geldiğinde daha önce benim de içinde olduğum grup İhvan’ıMüslimin stratejisi ve parti stratejisini ayırmak gerektiğine karar verdi. Ama İhvan yönetiminin ağırlıklı kanadı, bu ikisini birbirinden ayırmak istemedi. Bunun üzerine ben ve arkadaşlarım İhvan’dan ayrıldık. İhvan yönetimi, Mursi’yi Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdi. Biz de aynı zamanda adaydık. Sonuçta seçimleri Mursi kazandığında artık yapacak bir şeyimiz yoktu. Demokrasilerde istemeseniz de halkın seçtiği bir devlet başkanı ile çalışmak zorundasınız; tabii ki devlet başkanı sözünü yerine getirmek kaydıyla. Oysa Mursi verdiği sözleri tutmadı.
Biz seçimde birinci olduğu için, seçimde ikinci olan eski nizamın bakanı olan “AHMET ŞEFİK”e karşı Mursi’yi destekledik. Seçimden sonra da Mursi ile çalışmaya başladık. Birçok kişi Mursi ile çalışmaya yanaşmadığı halde biz kendisiyle çalışmak istedik. Mursi’ye başlıca şu tavsiyelerde bulunduk.
-Seçim sonrası bir geçiş döneminde olduğumuzdan bütün siyasi toplumu dikkate alarak, herkese güven vermesini tavsiye ettiysek de bunu başaramadı.
-ABD ülkemizde, bütün müesseselere hâkim konumda olduğundan ABD’yi ülkeden çıkarmasını da söyledik. Belki buna gücü yoktu ama neticede bunu da başaramadı.
-Mısır halkının çoğunun aç ve çok fakir insanlardan oluştuğunu, ülkede sosyal adalet tesis edilmesinin önemli olduğunu belirttik. Mursi bu konuda da başarılı olamadı.
Mursi Cumhurbaşkanı olduğunda maalesef çok zayıf bir idareci oldu, devlet yönetimine hâkim olamadı. Polis, asker onu dinlemiyordu; kamu kuruluşları ise onu dikkate bile almıyordu. Devletin sanki bir derin devlet tarafından yönetildiğini gördüğümüzde ve askeri darbe gelebilir düşüncesi ile kendisine Anayasada var olan ve Cumhurbaşkanı’nın “halk oylaması” talebi ile yeni seçime giderek, halkın iradesinin tecellisi gerektiğine ilişkin maddeyi hatırlattık. Söz konusu madde uyarınca halkın, erken seçime gidilip gidilmemesine karar vermesi için bir halk oylaması yapılabilirdi. Ancak Mursi bu yöndeki bir halkoylamasına gitmeyi ısrarla reddetti. Mursi bir yandan erken seçim olsun mu olmasın mı diye bir halk oylamasına gitmeyi reddederken öte yandan da devletin hiçbir kuruluşuna hâkim olamıyordu.
Ülkede devlet işlerinin ve ekonominin kötüye gittiğini görünce 30 Haziran’dan 5 ay önce gençlerle toplantılar yapmaya başladık. Bizim istediğimiz Mısır halkının erken seçim olsun mu olmasın mı yönünde bir halk oylamasına gitmesi idi. Nihayet sivil kuruluşları organize ettiğimizde erken seçim olsun mu olmasın mı diye karar verecek bir halk oylamasına gidilmesi için 30 Haziran’da yapılacak toplantı için Mursi’yi tekrar uyardık. Ancak, her zaman olduğu gibi dinlemedi.
30 Haziran isyan hareketine; açık söylemek gerekirse bu işe eski yönetimin, Mübarek’in adamları ile tamamı Mursi muhalifi olan ve eski dönemin beslemesi durumunda bulunan büyük şirketlerin ekonomik katkısı oldu.
Bizim istediğimiz insanların sivil itaatsizlik hareketi ile sokaklara çıkması idi, oysa gördük ki aynı gün yani 30 Haziran’dan birkaç saat sonra asker ortaya çıkarak darbe yaptı. Kısacası 30 Haziran esasında sivil itaatsizlik üzerine kurulmuştu fakat askerin gelmesi ile ortaya öngörmediğimiz ve bilmediğimiz bir sonuç çıktı.
30 Haziran 2013 tarihinde başlayacak gösterilerden önce; Hamdin SABBAH ve Muhammed BARADEY isimli siyasiler hiçte ahlaki olmayan bir şekilde, askeri göreve çağıran beyanlarda bulundular. Oysa biz kahraman Mısır ordusunun kışladan çıkmasının doğru olmayacağını, Ordunun kendi işi dışında bir işe kalkışmasının kendisini de yıpratacağını, bunun doğrudan bir darbe olacağını söyledik.
Şu anda ordu geldi ve yönetime el koydu. Halk istemiş ve ordu göreve gelmiş değildir. Burada asker bilfiil ve açıkça darbe yapmıştır. Mursi seçimle gelmişti ve yine seçimle gitmesi gerekiyordu. Biz askeri bir darbenin olmasını hiç istemedik ama oldu. Hukukçuluğu ile olumlu kişiliği bilinen Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mensur diğer siyasilerle birlikte bizi de çağırdı, aramızda bir de sivil olacağını söyledi. İstemediğimiz halde sonuçta bir askeri darbe olmuştu. Biz Adli Mansur ile görüşmeye gittiğimizde gördük ki sivillerden kimse yok ve eski Mübarek rejiminin adamları olduğu gibi geri gelmiş. Her şey askerin elinde ve kontrolü altındadır. Biz de, bu nedenle, yeni kurulacak hükümete hiç destek vermedik ve hükümetin yapısına iştirak etmedik.
Katliama gelince; insanlar maalesef bildiğiniz gibi Cumhuriyet Muhafızları tarafından yani askerlerin ateşi ile katledildi, şehit oldu. Bu olaydan hemen sonra İhvan’ıMüslimin taraftarları ve başkaca gruplardan kişiler sokaklara indi. Bazıları silahlı eyleme başladıysa da biz onları silah kullanmaktan vazgeçirdik. Eylem yapmaları onların en tabi hakkı çünkü onların oyları ile Cumhurbaşkanı olan Mursi’yi asker darbe ile devirdi.
Katliamın olduğu yerde askeri eğlence kulübü vardı ve Mursi’yi destekleyenler orada gösteri yapıyorlardı. Emin değilim ama gösterilerin 1. veya 2. günü olacak sabah namazını kılarken (saat 04.30 sularında) bana bir haber geldi. Askerler göstericilere ateş açmıştı ve insanlar ölmüştü. Haberin yanlış olabileceğini, göstericilerin askere ateş açmış ve askerin de onlara karşılık vermiş olabileceğini düşünerek önce bir araştırma yapılmasını istedim. Fakat sonuçta anladık ki göstericiler kesinlikle ateş açmamış, silah kullanmamıştı. Bu insanlar belki oraya ölmek için gitmiş olabilir, o alan gösteri için uygun olmayabilir; fakat nihayetinde göstericiler silahsızdı. Kan akıtan askerin yaptığı bu pisliği protesto etmek, askeri yönetimden çekilmeye çağırmak amacıyla demeçler verdik. Al Jazeera televizyonunda da bu yönde bir konuşmam yayınlandı.
Asker bize, gelin devlet kurun, komisyonlarınızı oluşturun dediyse de hepsini reddettik. Şu ansa yapılan Mübarek rejiminin olduğu gibi geri gelmesidir. Eski işkenceciler, pislikler, halka zülüm yapan alçak adamlar geri döndü. Eski görevlerini ifa etmeye devam ediyorlar. Sorgusuz sualsiz tutuklamalar var. Sina yarımadasındaki haksız tutuklamaların, işkencenin, oradaki olayların sebebi de, yine bu pislik adamlar.
Askeri yönetim geldikten sonra, öncelikli olarak, İslami televizyon kanal ve gazetelerini kapattı. Benim yeni yönetim karşıtı beyanlarımı bile, normal devletin kanalları, yayınlamamaya başladılar. Şu anda ülkede bütün iletişim organları, yazılı ve görsel medya askerin kontrolünde olup, askerin hoşlanmayacağı hiçbir şey yazılmıyor, yayınlanmıyor.
Devlet Güvenlik Araştırmaları Genel Müdürlüğü’ne bağlı (yani derin devlete) bağlı bir ‘baltacı’ organizasyonu var. Söz konusu baltacı organizasyonunun sesi, yetkileri 24 Ocak devrimi sonrasında kısılmıştı. Şimdiki askeri darbeden sonra ise çok güçlendiler ve insanlara zarar vermeye başladılar. 19 Temmuz günü yani iki gün önce 4 kadını öldürdüler. Pek çok kadını da yaraladılar. Adeviye’deki gösteriler tamamen barışçıl gösterilerdir. Ancak, bu adamlar, Mübarek dönemindeki saldıkları korkuyu devam ettiriyorlar.
30 Haziran darbesi sonrasında işkence ve haksız yere tutuklamalar had safhaya çıktı. İşkence merkezleri kuruldu. Gelişmelerden sadece İhvan değil, ihvan dışında, İslami kişiliği olanlar da tutuklanmaya başlandı. 86 yaşındaki Mehdi Akif, diğer sembol isimler yaşlarına bakılmadan tutuklandı. Cumhurbaşkanı aday adayı olan Hazım İsmail ve Hayrat Eşşatr, Hilmi Cezzar gibi isimler de tutuklananların arasında yer almaktadır. İslami kimlikleri ile tanınmakta olan bu kişiler tutuklanarak işkence merkezlerine götürüldü. Essam Al-Aryan ve Muhammed Baltacı gibi İhvan üst düzey yetkilileri hakkında da tutuklama kararı bulunmaktadır. Kısacası Mursi’ye yakınlığı olan herkes tutuklanıyor. Siyasi nitelikli tutuklamalar her yerde devam etmektedir. Söz konusu tutuklama kararları mahkemenin verdiği bir karar olmayıp, Cumhurbaşkanına bağlı başsavcı tarafından verilmektedir. Bu kuruluş da, siyasi organizasyonunun bir parçasıdır.” Bu açıklamalardan sonra, kendisine müteveccihen sorularımız varsa bize cevap verebileceğini söylediğinde, arkadaşlarımız aşağıdaki soruları kendisine tevcih ettiler.
Bundan sonraki süreçte neler olacak? sorusuna; “Bir yanda Mursi ve taraftarları diğer yanda asker olmak üzere her iki taraf da biraraya gelecek ve onlar şu anki çok menfi durumu düzeltecekler. Düzeltmeleri gerekir. Biz de bu yöndeki toplantılara katıldık, çözüm getirmeye çalıştık ama iki taraf da çok ağır şartlar getirerek, diyalogun olmasını engelledi. Dolayısıyla henüz bir uzlaşmaya varılamadı. Halen, bu yöndeki çalışmalarımız devam ediyor.” şeklinde cevap verdi.
Başbakan Erdoğan’ın, yeni askeri müdaheleye yönelik, açıklamalarını nasıl karşılıyorsunuz? Türkiye nasıl bir dil kullanmalı?sorusuna ise; “Erdoğan çok akıllı ve sevilen bir liderdir. Açıklamaları kardeşçe ve samimidir. Ben olumsuz bir açıklamasını görmedim. Seçilmiş bir Cumhurbaşkanı yine seçimle gitsin diyor. Bu ahlaki ve insani bir tutumdur. Ben de bu noktada, Sayın Erdoğan ile aynı şekilde düşünüyorum.” demiştir.
Tahrir meydanında kimler toplanıyor?Az önce bahsettiğiniz gibi baltacı denilen bir organizasyon var. Bunların sizin için tehlike oluşturacağını düşünmüyor musunuz?sorularına ise; “Biz Mursi’nin Muhalifi idik ama düşmanı değildik. Tahrir meydanında toplananlar ise Mursi’ye karşı düşmanlık konumuna gelmiş olanlar.
Halk buna müsaade etmez. Mısır halkı, eski rejime geçmeme konusunda iradesini zaten gösterdi. Gerekirse tekrar gösterir.” şeklinde cevap vermiştir.
Siz 30 Haziran “isyan hareketi” ne katılanlarla birlikte hareket ettiniz. Katılan öbür grupların sicillerinin bozuk olduğu ve darbe yanlısı olduğu zaten biliniyordu. Siz niye onlara iştirak ettiniz?diye sorduğumuzda;“Mursi yönetiminin verdiği sözleri tutmaması nedeniyle, düzenlediğimiz bir barışçıl toplantıya, bütün muhalefetin katılarak “görüşlerini demokratik yollardan bildirme” hakkı bulunmaktadır. Öte yandan, askeri darbe olacak diye ben kötü idareye ses çıkarmayacak mıyım? Mursi yönetim kabiliyeti çok sınırlı bir adamdı.” demiştir.
I-MISIR’DA BULUNAN BİR İŞADAMI İLE YAPILAN GÖRÜŞME
İlk olarak, olayın daha anlaşılabilir olması açısından Mübarek hükümeti döneminde oraya yatırım yaparak, çok sayıda Mısırlının istihdamını sağlayan Türk işadamları ile görüşmelerin yapılmasının, hazırlanacak tarafsız bir rapor için daha uygun olduğu düşünülmüş ve Mısırda yaşayan Türk iş adamı ile 19 Temmuz 2013 tarihinde görüşme yapılmıştır.
Söz konusu iş adamının verdiği kısa bilgiye göre, Mısır’daki durumu şu şekilde özetlemek mümkündür;
Mısır’da, kimliğini ve taraflarını doğrudan bilmediğimiz ve sadece aktörlerini ve icracılarını görebildiğimiz bir plan uyguladılar. 30 Haziran 2013 tarihinden hemen önce; Doları, mazotu, gazı piyasada azalttılar. Elektrik kesintileri arttı. Halkın temel ihtiyaçlarının temininde çok sıkıntı yaşandı.
30 Haziran 2013 tarihinde askeriyenin yönetime el koyması ile birlikte Elektrik kesintisi ve benzin kıtlığı sona erdi. Daha sonra dış ülkelerden 14 milyar dolar para geldi. Mısır’da ekonominin %40-45 civarı ordunun elindedir. Bu nedenle, ekonomiyi istediği gibi yönlendiriyor. Özellikle ORDU, Türkiye’deki OYAK gibi, petrol ve tekstil gibi alanlara hâkimdir.
Öte yandan MURSİ iktidara geldiğinde 100 gün içinde temizlik, güvenlik ve trafik güvenliği konusunu çözeceğini söyledi ise de bunları yerine getiremedi. Bu durum, halkın kendisine karşı güvensizliğine yol açtı. Halk yalnızlaştı. Darbeyi destekleyen insanlar Türkiye’de bizim gibi darbeler görmediği için, mevcut darbeden, olumlu beklentileri vardı. Askerin maddi imkânları, tahmininizin çok üstünde bir miktardadır. Askerler, çoğu şirketlerin yönetiminin başında olup, pek çok şirkette hisseleri var.
Darbe sonrasında halk had safhada kutuplaştırıldı. Özellikle, Müslüman kardeşler taraftarlarına yönelik büyük bir kin atmosferi oluşturuldu. Hatta meydanlardaki insanlar bombalansa onlara karşı olanlar üzülmeyecekler. Merhamet duyguları hiç harekete geçmeyecek. Müslüman, Müslüman’ı katledecek duruma getirildi.
Erdoğan’ın açıklamaları Mısır’da nasıl karşılanıyor?sorusuna şu cevabı vermiştir;
1.Özellikle, askeri ihtilal yanlıları; Erdoğan, arkadaşı Mursi giderse kendi başına da aynısı gelecek, bu nedenle MURSİ’ ye destek veriyor diye düşünüyor.
2.Erdoğan ile İhvan arasında benzerlik kurularak, halkın Erdoğan’a karşı anti pati duyması amaçlanıyor. Çok değil, bir hafta önce, Erdoğan Mısır’da bir kahraman konumunda idi.
3.Öte yandan, Mursitaraftarları, Erdoğan’ıçok büyük bir insan olarak görüyor ve Türk bayrakları ile gösteri yapıyorlar.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TARAFLARIN SİYASİ GÜÇLERİNİ MÜŞAHHASLAŞTIRDIKLARI SİYASİ GÖSTERİ ALANLARI
I- TAHRİR MEYDANI
19 Temmuz 2013 tarihinde Cuma günü Tahrir civarında tanklar ve askerler vardı. Hattakaldığımız Novotel’in önünde çok sayıda tank ve asker bulunuyordu. Helikopter ve uçaklar sürekli gökyüzündeydi. Zaman zaman kâğıt attıklarını gördük. Sonradan ve ajanslardan takip ettiğimiz kadarı ile, katılanlara promosyon kağıtları dağıtılmış.
Tahrir meydanına öğleden sonra saat 13.30-14.30 arasında yapılan gezi: Meydan kalabalık değil, girişte Baltacı denilen ve derin devlet yapılanmasının temel bir unsuru olduğu söylenen grup mensupları tarafından üst araması yapılıyor. Bu aramada, bize kim olduğumuz sorulduğunda, Türk olduğumuzu ifade edince, söylenenlerin aksine bize sempati ile baktılar ve kimlik kontrolünü bıraktılar. Meydanda, akşama iftar yemeği dağıtılmak üzere, masalar ve sandalyelerin dağıtımı yapılıyordu. Çok sayıdaki boş çadırların dışında 100-200 kişiyi geçmeyen gençler bulunuyordu. Bu gençlerin bir kısmı da, elindeki demirlerle kavga ediyor ve diğerleri de kavganın büyümesini engellemeye çalışıyordu. Kadınlara ve erkeklere tecavüzün gerçekleştiği ileri sürülen bu meydanda, bu gençlerin kavgasını ayırmak için araya girmenin bile büyük bir risk olduğu görülüyordu.
Tahrir meydanına gece saat 22.00’den sonra yapılan gezi; Bu saatte TAHRİR meydanı tarafımızca tekrar ziyaret edildi. Tahrir meydanında 4-5 bin civarında kişinin olduğu ve bunların askeri ihtilalin lideri olan Abdulfettah SİSİ’nin fotoğraflarını taşıdığı görüldü. Bu kalabalık MURSİ’nin hain ve işbirlikçi olduğuna dair sloganlar atıyorlardı. Ancak, sayının ve heyecanın hiçbir zaman ADEVİYYE meydanı ile kabil-i kıyas olmadığı görülüyordu. Bu ziyarette de yine gruplar (özellikle baltacı olarak bilinen kişiler) arasında kavga olduğu görüldü. Yine bu meydanda bulunan göstericilerden bazılarının gündüz olduğu gibi, gecede sokak satıcılarının ve elinde kesici ve delici alet bulunan kişilerin çok önemli bir kesimi oluşturdukları müşahede edildi. Ancak, gündüzün aksine gece mitinginde, üstü başı temiz ve iyi giyimli kimselerin de bulunduğu müşahede edildi.
II- NASIR CITY’DEKİ GÖSTERİLER
19 Temmuz 2013 tarihinde saat 15.30 sularında, Nasır CITY’de büyük ve kalabalık grupların yürüyüşe geçtiklerini görünce, bizi taşıyan minibüsten inip göstericileri izlemeye başladık.
Özellikle, Nasır City’ye yaklaştıkça Mursi fotoğrafları ortaya çıkıyordu. Trafik yoğun ve etrafçok kalabalık idi. Adeviyye’de Cuma namazından çıkan MURSİ yanlısı halk;Ramsesmeydanına oradan da Adeviyye’ye yürüyüş yaptı. Ancak Adeviye’nin tamamen boşaltılmadığı yaptığımız ziyaret ile anlaşıldı.Yürüyüşteki göstericilerin hiçbirinde ateşli ve/veya kesici delici silah vasfında alet veya silah görülmüyordu. Ezher Üniversitesi Alimler birliğinden de yürüyüşe katılanlar vardı. Gösteri esnasında hava sıcaklığı 35 derece civarındaydı. Yürüyüş esnasında ana caddede bir şerit araçların geçişi için açık bırakılarak yürüyüş yapıldığı tarafımızdan müşahede edildi.
En fazla taşınan fotoğraflardan bir tanesi Mursi’nin Bakanlar Kuruluna ve İslam âlimlerine imamlık yaptığı namaz sırasında çekilmiş fotoğrafı idi. Bu darbenin nedeninin Mursi’nin İslami kimliği olduğuna ilişkin iddialara vurgu yapıyorlardı.
Askeri uçakların geçtiği esnada kalabalıktan yuh sesleri yükseldi.
Göstericilerden bir tanesi: Ramses meydanında 240 kişiyi tutukladılar, şimdi onlara kendimizi göstereceğiz. Onun için Ramses’e yürüyüp Adeviye’ye geri döneceğiz diyordu.
Atılan sloganlardan bazıları:
Tek seçilmişimiz Mursi. Diğerleri değil.
Ey asker kardeşim silahını bize karşı kullanma. Silahını düşmanlarına doğrult.
Sisi gidecek Mursi gelecek.
Askeri nizam gidecek.
Hepimiz Arabız.
No SİSİyes MURSI.
WorkersforMursi!
LawyersforMursi!
FarmersforMursi!
Where is myvoting?
Allweneed is democracy
Wehave a problem with CC not withsoldiers.
Bu pankartların dışında, bütün yürüyüş güzergâhı boyunca atılan sloganlar ve baygınlık derecesinde yüksek ve hiddetli seslerle yapılan çağrılar, coşkulu bir şekilde devam etti. Bu arada, bir kısım orta yaş üstü göstericinin yolun kenarında, sıcak ve orucun etkisi ile bayıldığı tarafımızdan müşahede edildi.
III- RABİATÜLADEVİYYE MEYDANI
19 Temmuz 2013 tarihinde Saat 16.30 ila 17.30 arasında yaptığımız kısa gezi dışında aynı gece, gece yarısından sonra(20 Temmuz 2013 tarihinde) saat 00:10, Adeviyye Meydanı ziyaret edilerek,burada kalan kişi ya da kişilerin düşüncelerinin alınması sağlanmıştır.
Adeviye meydanın birçok girişi var. Her girişte kum torbalarından ve kaldırım taşlarından boyu bir iki metreyi bulan barikatlar kurulmuş. Bundan amaçlarının “Baltacıların gelip Adeviye Meydanı’ndakileri öldürmemesi, onlara zarar vermemesi” olduğunu söylediler. Barikatları geçip meydana girebilmek için ünce üst araması, çanta ve kimlik kontrolünden geçilmesi gerekiyor. Bayan ve erkek gönüllüler üst araması yaparak meydana silahla veya diğer zarar verici aletlerle girilmesini önlüyorlar.
Meydan girişlerindeki ve alandaki görevlilerin/gönüllülerin elinde sadece uzun ve kalın sopalar bulunmakta olup, kimsenin elinde ateşli silah veya başkaca kesici alet görülmemiştir.
Meydanın girişinde üst araması ve kimlik kontrolü yapan gönüllülerin haricinde ayrıca meydana çıkan sokaklarda gözetleme yerleri bulunmaktadır. Bu noktalarda yine gönüllüler bulunmakta olup, asker ve/veya polisin geldiğini görünce meydandakilere bildiriyorlar ve hep beraber polisi/askeri alana almıyorlar.
Meydanın izdiham derecesinde kalabalık olduğu müşahede edildi. Bazı kadınların baygınlık geçirdiği buna rağmen meydanı terk etmediği görüldü. Yüz binlerce insan alana girip çıkmaktaydı. Alanda seyyar satıcılar da vardı. Yemek ve temel ihtiyaç malzemeleri satılıyordu. İhvan mensupları, Selefi ve Kıpti liderler, eski Bakanlar, yerel parti liderleri çıkıp konuşma yapıyorlardı. Alanda zaman zaman Mısır milli marşı çalınıyordu.
Topluluğun üzerinden ara ara helikopterler ve jetler geçiyordu ve fakat bu durum, topluluğun, bu askeri darbeyekarşı tepki göstermesine neden oluyordu.
BEŞİNCİ BÖLÜM
YAPILAN TESPİTLER
A. DARBE İLE CUMHURBAŞKANININ VE DİĞER ANAYASAL KURULUŞLARIN YETKİLERİNİN SONLANDIRILMASI
Mısır’da 30 Haziran 2013 tarihinde başlayıp 03 Temmuz 2013 tarihine kadar devamlı ihtilal çağrısı yapılmıştır. 3 Temmuz günü Mısır Silahlı Kuvvetler Komutanı Abdulfettah SİSİ, Mursi’nin iktidardan uzaklaştırıldığını, Anayasanın yürürlüğünün askıya alındığını, geçici Cumhurbaşkanlığınada, Anayasa Mahkemesi başkanı olan Adli MANSUR’un getirildiğini açıklamıştır. Bu açıklamalar sonrasında, hükümet düşürülmüş ve Millet Meclisi lağvedilmiştir. Mursi yönetiminin sembol isimlerinin büyük çoğunluğu ile darbeye karşı gösterileri organize eden “Müslüman kardeşler”inüst düzey mensupları gözaltına alınmış ve bu durum devam etmektedir.İslami içerikli yayın yapan dört televizyon kanalı kapatılmış ve çok sayıda gazetenin de yayını durdurulmuştur. Darbe yanlısı olmayan basın üzerinde başlayan sansür, Müslüman kardeşlerin “elektronik medya” ve sınırı aşan yayınların sağladığı imkânlaaşılmaya çalışılmıştır. Mursi yönetimi ile bağlantılı olduğu kişiler temel hak ve özgürlüklere aykırı olarak tutuklanıp, işkenceyemaruz kalmıştır.
B. DARBEYEKARŞI ÇIKAN EYLEMCİLERE GÜVENLİK KUVVETLERİNİN YAKLAŞIMI
Müslüman kardeşlerilk sivil Cumhurbaşkanı’nın ve çok sayıda yöneticinin gözaltına alınmasını protesto etmek için, Kahire’nin “RabiatülAdeviyyeMeydanı”nda toplanmaya ve askeri darbeyi protesto etmeye başlamışlardır. İlk günlerde, sınırlı katılımcı ile başlayan protestolar, Cumhuriyet muhafızları kulübünün önünde sabah namazı esnasında namaz kılanlar üzerine ateş açılması sonucu 100’ün üzerinde insanın ölümü ve 1000’in üzerinde kişinin yaralanması sonucu artarak devam etmiştir. Oysa,ortada askerin namaz kılan gruba müdahalesini gerektiren hiçbir haklı durum yoktur. Polisin saldırısı üzerine meydanın diğer tarafında bulunan askerler de gruba müdahalede bulunmuş, böylece göstericiler iki taraftan sıkıştırılmıştır. Bu esnada ordunun bir birimi olan özel tim de Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı’ndan büyük zırhlılarla çıkarak saldırıya katılmıştır. Beş dakika gibi kısa bir sürede 100’den fazla gaz bombası atılmıştır. Meydanda bulunan çocuklardan bazıları gaz nedeniyle hayatını kaybetmiştir.
Göstericiler ateşli silahlar ve gaz bombalarıyla kendilerine saldıran polis ve askerlere taş atarak kendilerini savunmaya canlarını kurtarmaya çalışmışlardır. Saldırı sırasında Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı’nın giriş tarafındaki duvarın üstünde konuşlanmış keskin nişancıların öldürme kastıyla hedef gözeterek göstericilere ateş açtığı televizyon görüntülerinde de görülmektedir.
Söz konusu katliam ile ilgili generaller açıklama yaparak, ölenleri suçlama yoluna gitmişler ve büyük bir gözaltı ve tutuklama kampanyasına başlamışlardır. Buna göre toplam 650 kişi bu suçların tamamıyla, 200 kişi ise bir subayı öldürmekle suçlanmaktadır. Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı’nda tutulan kişilerin ilk olarak karargâhta sorgulandıkları, sorgu sırasında dövüldükleri ve işkenceye maruz kaldıkları bildirilmektedir. Bu iddialarla ilgili deliller de mevcuttur. Çok sayıda görgü tanığının belirttiği üzere sorgulamalar Mübarek döneminin sorgucuları olan Ulusal Güvenlik ekipleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı’nda yaşanan olaylarla ilgili yapılan resmî açıklamalarda göstericiler arasında “terörist bir grup olduğu, Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı’na silahla ateş açıldığı, karargâha girmeye çalışıldığı” iddia edilmiştir. Öte yandan hâlen silahlı birimlerin açtığı ateş sonucu ölen kadın ve çocukların ölümüne dair hiçbir açıklama yapılmamıştır.
Askerî darbe sonrasında Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı önündeki saldırının dışında, 6 Ekim Köprüsü, Ramses Meydanı ve Kahire Üniversitesi başta olmak üzere birçok noktada şiddet olayları yaşanmış, güvenlik güçleri tarafından barışçıl gösteri yapan sivillere yönelik saldırılar gerçekleştirilmiştir. Saldırılarda 10 ayrı şehirde farklı tarihlerde 23.07.2013 tarihine değin toplam 180’e yakın kişi hayatını kaybetmiştir. Olayların tamamında bu güne kadar 2.500’e yakın kişi yaralanmıştır.
Bu güne değin toplam 1.500’ ün üzerinde gerçekleşen “tutuklama kampanyası” daha da ileri giderek, aşağıda belirtilen ve Mısır’da tanınmış kişilere yönelmiştir. Tutuklamalar hiçbir haklı sebebe dayanmamaktadır. Konu ile ilgili araştırma yapan İHH yetkililerinin de belirttiği gibi MISIR’ ıntutuklu sembol isimlerinden bazıları şunlardır.
Saad el-Katatni – Adalet ve Hürriyet Partisi Genel Başkanı
Raşit Bayomi – Müslüman Kardeşler Mürşid Yardımcısı
Muhammed el-Biltaci
Saffet Hicazi
Hilmi el-Gazzar – Adalet ve Hürriyet Partisi
Muhammed el-Oumda
Hazım Salah Ebu İsmail
Abou el-Ela Madi – Al Vasat Partisi
İssam Sultan – Al Vasat Partisi Başkan Yardımcısı
İssam el-Aryan – Adalet ve Hürriyet Partisi Başkan Yardımcısı
KhaledAbdallah
İssamAbdelmacid – Cemaati İslami yöneticisi
Tarık el-Zommor – Cemaati İslami yöneticisi
Muhammed Bedii
Hayrat el-Şatır
Muhammed Mehdi Akif
Mahmut Abu Zaid
Ossama Ebu Bekir
Ahmet Souşa
Mahmut İzzet
C. GÖZALTINDAKİLERE KÖTÜ MUAMELELER
Askeri yönetimin gözaltı ve tutuklamalar esnasında çok sayıda kişinin elleri arkadan bağlı olarak darp, tüfek dipçiği ile şiddetli darp, tekme, yumruk, yerlerde sürükleme, havasız bırakma, psikolojik baskı, tehdit, şantaj gibi birçok işkence ve kötü muameleye maruz kalındığı serbest bırakılanlar tarafından söylenmiştir. Ayrıca Mübarek döneminde işkence ile sorgu yapmakla ünlü Ulusal Güvenlik sorgucularının da bu sorgulamalarda bulunduğu ve yakalanan kişilere işkence ile sorgu yaptığı belirtilmiştir.
D. MEDYAYA BASKI
Askerî darbeyle beraber Mısır’da medyanın da, büyük bir baskı altına alındığı tespit olunmuştur. Özellikle MURSİ yanlısı, Müslüman Kardeşlere ait olan ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi destekçisi çizgide yer alan tüm ulusal görsel, işitsel, yazılı ve internet yayın organları kapatılmıştır. Bunlardan birçoğunun ofislerine güvenlik güçleri baskın düzenlemiş ve buraları teknik olarak çalışamaz hâle getirmiştir. Medya organlarında çalışanlardan bazıları da gözaltına almıştır. Hatta uluslararası yayın yapan medya organlarının ofislerine baskınlar düzenlenmiş, buralarda görev yapan medya mensupları gözaltına alınmıştır. Buna en çarpıcı örnek ise,El Cezire ofisinin basılması ve görevlilerinin tutulmasıdır.
Ayrıca İHH’nın da tespit ettiği gibi; Türkiye’den medya kuruluşu A Haber’den gazeteci Fatih Er, kameraman Tufan Güzelgün, Star TV’den gazeteci Murat Uslu, kameraman Zafer Karakaş da tutularak sorgulanmıştır. Gazetecileri Koruma Komitesi (CommitteetoProtectJournalists-CPJ) verilerine göre ShaabMasr muhabiri Salah al-Din Hasan olaylar sırasında öldürülmüştür. Hollandalı bir kadın muhabirin, Tahrir Meydanı’ndaki protestolar esnasında görevini ifa ederken tecavüze uğradığı açıklanmıştır. El Watan foto muhabiri Ömer Zoheiry, Tahrir Meydanı yakınlarında kimliği belirsiz kişilerce ağır bir şekilde dövülmüştür. Yine Mısır Gazeteciler Sendikası yönetim kurulu üyesi Halit el Balshy’e saldırıda bulunulmuştur. Al-Youm Al-Saba gazetesinden Muhammed Kemal, SuezNews’ten Raci el Atar ve Al Badil gazetesinden Kerim Anwar da dövülmüş ve ekipmanları kullanılamaz hâle getirilmiştir. Ağır şekilde darp edilen gazeteciler hastanede tedavi altına alınmıştır.
E. TAHRİR’DE TECAVÜZ VAKALARI
Bağımsız gözlemcilerin tespitleri ile sübuta erdiği üzere, Tahrir meydanındaki MURSİ karşıtı gösterilere katılan veya görevi gereği buraya gelen basın mensuplarına tecavüz edilmiştir. Genel olarak birbirlerini tanımayan ve MURSİ karşıtlığı temelinde toplanan siyasi gruplar; bugüne değin en az 90 kişiye karşı (60 kadın ve 30 erkek) Tahrir meydanında tecavüz vak’asını gerçekleştirmiştir.
Tecavüz vakalarından; Tahrir’deki İsyan Hareketi’ni gerçekleştirenlerin sorumlu olduğu açıktır. Esasen, basında çıkan görüntülerden de anlaşıldığı gibi, Tahrir meydanında yapılan organizasyonda öne çıkanlar, sınırlı sayıda siyasi parti yetkilisi ile birlikte Mısır askeri kuvvetleridir.
ALTINCI BÖLÜM
SONUÇ ve ÖNERİLER
Görüşülen kişinin beyanları kendisi dışında hiç kimse tarafından ifade edilmemiş tam aksine Tahrir gösterilerine destek veren birçok kişi Mursi taraftarlarının her hangi bir silah kullanmadığını beyan etmişlerdir.
MURSİ hükümetini düşürmek için Tahrir meydanına çıkan bazı kişi ve gruplarda askeri darbe ile karşılaştıklarında şok olduklarını ifade etmişlerdir. Halbuki süreç dikkatle takip edildiğinde; 30 Haziran 2013 organizasyonunu gerçekleştirenlerin, askerin iktidara el koyması için çağrıyı 2-3 ay önceden yaptıkları görülmektedir. Bu durumda, bu hareketi destekleyen ve sonucunda iktidara gelen Askeri Yönetimile birlikte bu çağırıyı yapan siyasilerin sorumlu olduğu açıktır.
Bu raporda; yapılan görüşmeler de dinlenen şahsın cümleleri birebir aktarılmıştır. Halkın oyu ile seçilen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye bazı eleştirilerin yöneltildiği görülmektedir. Mesela halkın beklentilerini karşılayamadığı, eski yönetimin bürokrasideki kalıntılarını temizleyemediği ifade edilmiştir. Hemen belirtmemiz gerekir ki bu görüşler devlet mekanizmasını ve işleyişini bilmeden yapılan değerlendirmelerdir. Bu konuda Muhammed Mursi’nin görüşlerini alma imkânı olmamıştır. Ancak Muhammed Mursi’yi eleştiren hemen herkes askeri darbenin kötü ve kabul edilemez olduğunu ifade etmiştir.
Yapılan araştırma ve değerlendirmelerimiz sonucunda; Uluslararası Hukukçular Birliği olarak aşağıdaki önerilerde bulunuyoruz;
1. Şekli ve amacı ne olursa olsun; seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’nın düşürülmesi, parlamentonun feshi ve hükümetin Genelkurmay başkanı tarafından düşürülmesi ve tutuklanması “ASKERİ BİR DARBEDİR”. Halkın İradesine aykırıdır. Meşru değildir. Üstelik 30 Haziran 2013 “isyan hareketi”ni düzenleyenlerin birçoğu amaçlarının “sivil itaatsizlik” yolu ile Cumhurbaşkanını halk oylamasına zorlamak iken, askeri darbe ile karşılaşıldığını ifade etmişlerdir.
2. Mısırda yapılan askeri darbe sonrası seçilmiş siyasi parti mensuplarına, kanaat önderlerine yönelik büyük bir tutuklama furyası başlatılmıştır. Belirli bir cemaat, siyasi parti mensubu veya darbe muhalifi olmak tutuklama için yeterli sebep olmuştur. Ayrıca tutuklamalar hâkim kararı ile değil idari kararlar ile gerçekleştirilmiştir. Bu yüzden binlerce kişi hukuka aykırı olarak hürriyetinden mahrum edilmiştir. Bu durum yoğun hak ihlallerini beraberinde getirmiştir. Hukuk ayaklar altına alınmıştır.
3. İnsanoğlunun en temel hakkı hayat hakkıdır. Diğer bütün haklar bundan sonra gelir. Darbeciler, Mısır vatandaşlarının hayat haklarını ihlal eden bir ortam oluşturmuştur. Cumhurbaşkanlığı muhafız alayı önünde bulunan askeri eğlence kulübü önünde sabah namazını kılan göstericilere sabah namazı esnasında askeri kuvvetler tarafından hedef gözetilerek kasten ateş açılmış, 100’den fazla kişi katledilmiş ve 1.000’den fazla kişi de yaralanmıştır. Bu durum, entemel insan hakkı olan hayat hakkının pervasızca ortadan kaldırılmasıdır. Devlet terörüdür. Katliamdır
4. Değişik kentlerde, örneğin Mansure’de kadınlara yönelik katliam, devletin derin kanadı olan “baltacı”diye tabir edilen çeteler tarafından yapılmıştır. Bu da açık bir devlet terörüdür ve sorumlusu darbeciler ve atadıkları yöneticilerdir; insanlığa karşı suç teşkil eden fiillerdir.
5. Görüntüleri medyada yayınlanan başta Hollandalı gazeteci olmak üzere, 60’ın üzerinde kadına TAHRİR meydanında tecavüz edildiği her iki tarafça da kabul edilmiştir. Bu olaylardan organizasyonu düzenleyenler ve darbe yapanlar sorumludur. Zira meydandaki eylemi organize eden kişilerin ve/veya kurumların, doğabilecek hukuk dışılığa ve insan hakları ihlallerine karşı da önlem almaları gerekirdi. TAHRİR meydanında yapılan organizasyonda öne çıkanlar, sınırlı sayıda siyasi parti yetkilisi, kamu kurumu bürokratları ile birlikte Mısır askeri kuvvetleridir.
6. Mısır halkı tarafından %64 oranında bir nispetle kabul edilmiş Anayasanın tek bir Generalin kararı ile askıya alınıp, yerine 33 maddelik geçici bir kararname konulması evrensel hukuk standartlarına uymamaktadır.
7. Cumhurbaşkanının emrinde çalışması gereken Genel Kurmay Başkanının aldığı karar ile; Cumhurbaşkanının düşürülmesi, Meclisin lağvedilmesi, Hükümetin devrilmesi hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
8. Şimdiye değin, tutuklaması gerçekleşen 1.500 kişi ile birlikte, sivil ve seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’nın hapsedilmesi ve yerinin de hiç kimse tarafından bilinmemesi, hiçbir hukuk sisteminde kabullenilecek bir husus değildir. Hukuka aykırı tutuklama ve gözaltılar ile Kişi özgürlüğü ve kişi güvenliğine yönelik olarak uluslararası sözleşmeler (üçüz insan hakları metinleri) ihlal edilmiştir.
9. Hukuka aykırı olarak tutuklanmış olan Cumhurbaşkanı Mursi ve darbe sonrası tutuklanan kişiler derhal serbest bırakılmalıdır.
10. Televizyonların ve gazetelerin kapatılması, basın mensuplarının tutuklanıp sorgulanması basın özgürlüğünün ihlali olduğu gibi halkın haber alma hakkının da açık ihlalidir.
11. Mısır halkının üzerine ateş açanlar, yüzlerce kişiyi öldürenler, binlercesini yaralayanlar yargılanmalıdır.
12. Uluslararası hukukun devlet olma şartı olarak belirlediği bağımsız siyasi otorite kavramının sadece cebri icra gücü ya da düzenleme yapma yetkisini haiz olma şeklinde algılamak yanlış olur. Devletin modern uluslararası hukukta kabul gören nitelikleri arasında temel hak ve hürriyetlere saygılı olması şartı aranmaktadır. Devletin İnsan Haklarını korumakla alakalı pozitif yükümlülüğünden bahseden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında bu koruma yükümlülüğünü demokratik devlet olmanın temeli olarak saymaktadır.
13. Günümüz uluslararası hukuk camiası, bir devletin ülkesinde yaşayan insanların temel hak ve hürriyetlerini koruma yetisini takip etmektedir. Bu bağlamda, uluslararası hukukta son dönemlerde ortaya çıkan başarısız devlet kavramının devletin kendi ülkesinde yaşayan insanlara yaklaşımını değerlendiren kriterlere bağlı olduğunu görüyoruz. Sisi darbesi ile beraber Mısırın başarısız devletler arasına girdiği uluslararası camiada sıkça tekrar edilmektedir.
14. Mısır’ın da taraf olduğu BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamasi, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve BM İşkenceyi Önleme Sözleşmesi’nin temel hükümleri çiğnenmektedir. Endişe verici bu durum uluslararası hukuka güveni derinden zedelemektedir.
*Uluslararası Hak İhlalleri, 2013-İstanbul