Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez / Galatasaray Ü. Hukuk Fak. Öğretim Üyesi
Hukuk Muhakemeleri Kanununun tüketici hukuku bakımından getirdiği iki önemli yenilik bulunmaktadır. Bunlardan ilki topluluk davası, ikincisi ise, tüketici mahkemelerinde uygulanan basit yargılama usulüne ilişkin değişikliklerdir. Biz aşağıda bu iki konuyu ele alacağız.
I. TOPLULUK DAVASI
Hukuk Muhakemeleri Kanununda tüketici hukukunu ilgilendiren ilk değişiklik, dava türleri içinde “topluluk davası”na yer verilmiş olmasıdır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzda böyle bir dava türü düzenlenmiş değildi. Gerçi maddi hukukta ve bazı özel kanunlarda topluluk davası açılmasına ilişkin hükümler düzenlenmiş ise de, genel olarak usul kanununda hüküm bulunmamaktaydı. Tüketici hukuku açısından Hukuk Muhakemeleri Kanununda yapılan ve 1 Ekim 2011 den itibaren yürürlüğe giren önemli bir yenilik 113. maddede düzenlenen topluluk davası ile getirilmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 113. maddesine göre, “Dernekler ve diğer tüzel kişiler, statüleri çerçevesinde, üyelerinin veya mensuplarının yahut temsil ettikleri kesimin menfaatlerini korumak için, kendi adlarına, ilgililerin haklarının tespiti veya hukuka aykırı durumun giderilmesi yahut ilgililerin gelecekteki haklarının ihlal edilmesinin önüne geçilmesi için dava açabilir.”
Günümüzde birçok kişiyi ilgilendiren ortak menfaatler söz konusudur. Tüketici, çevre, rekabet gibi alanlar buna örnek olarak gösterilebilir. Ortak menfaatler zedelendiğinde, menfaate sahip herkesin ayrı ayrı dava açması, gereksiz davaların açılmasına neden olmaktadır. Bu aynı zamanda daha fazla dava açılarak mahkemelerin meşgul edilmesine neden olmaktadır. Yine ayrı ayrı açılan davalar gereksiz masraf yapılmasına da neden olacaktır. Bu düşüncelerle topluluk davası genel olarak düzenlenmiştir.
Hukukumuzda topluluk davasının açılabilmesi Hukuk Muhakemeleri Kanunundaki düzenlemeden önce de kabul edilmekteydi. Ancak bu düzenlemeler özel alanlara ilişkin iken, Hukuk Muhakemeleri Kanununda topluluk davaları hakkında genel bir düzenleme yapılmıştır. (1) Maddenin gerekçesinde de belirtildiği gibi, “topluluk davası yoluyla, toplumsal yararın korunması ile dar ve teknik anlamda hukuki yarar kavramında bir açılım yaratılması amaçlanmaktadır.” Topluluk davasına doktrinde grup davası ya da sınıf davası da denilmektedir. (2)
Topluluk davası ile
1. İlgililerin haklarının tespiti,
2. Hukuka aykırı durumun giderilmesi
3. İlgililerin gelecekteki haklarının ihlal edilmesinin önüne geçilmesi için dava açabilir. Bunun için davayı açacak olan tüzel kişi, statüsü çerçevesinde üyelerinin veya mensuplarının yahut temsil ettikleri kesimin menfaatlerini korumayı talep edecektir.
Topluluk davaları tüketici örgütlerince açılabileceği gibi, haksız rekabet hukukunda, sendikalar hukukunda ve çevre hukukunda görülmektedir.
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 23. maddesinin 4. fıkrasına göre;
“Bakanlık ve tüketici örgütleri münferit tüketici sorunu olmayan ve genel olarak tüketicileri ilgilendiren hallerde, bu Kanunun ihlali nedeniyle kanuna aykırı durumun ortadan kaldırılması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilirler.” Aynı maddenin birinci fıkrasına göre:
“Satışa sunulan bir seri malın ayıplı olması durumunda Bakanlık, tüketiciler veya tüketici örgütleri, ayıplı seri malın üretiminin ve satışının durdurulması ve satış amacıyla elinde bulunduranlardan toplanması için dava açabilir.”
Bu hükümde görüldüğü gibi
* Kanuna aykırı durumun kaldırılması ve
* Ayıplı malın üretiminin durdurulması ve satışı amacıyla elinde bulunduranlardan toplanması amacıyla dava açılabilmektedir. Bu yönü ile Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunda açılabilecek topluluk davası, Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre daha dardır. Bu nedenle bundan sonra tüketici örgütleri bugüne kadar açtıkları davalar yanında, ilgililerin haklarının tespiti ile gelecekteki haklarının ihlal edilmesinin önüne geçilmesi için dava açabileceklerdir. Böylelikle topluluk davası, tüketici örgütlerinin ilgililerin haklarının tespitine ilişkin dava açılmasını da sağlamıştır.
Tazminat istemini içeren topluluk davası açılabilmesi Hukuk Muhakemeleri Kanununda düzenlenmemiştir. Bunun sebebi, bu tür davalarda tazminatın miktarının tespiti ve daha sonra toplulukta ilgililer arasında paylaştırılmasının oldukça güç olmasıdır. Topluluk içinde yer alan her bir ilgilinin zararının ayrı ayrı tespiti ve ispatı oldukça güç ve uzun bir süreci gerektirmektedir. Bunun için topluluk davası açacak olan örgütün ilgililere önce ulaşması ardından onların zararı ile ilgili delil ve bilgi toplaması ardından tümü için toplam bir tazminatı talep etmesi gerekecektir. Adeta her bir ilgilinin topluluk davası içinde bir dava arkadaşı gibi kabul edilerek, zararının ayrı ayrı ispatını sağlamak, işin içinden çıkılmasını mümkün kılmayacaktır. (3) Yine tüm ilgililer adına açılan tazminat istemli davada yargılama giderlerini kimin nasıl karşılayacağı çözümü gereken ayrı bir sorundur. Bu yönleri ile bakıldığında zarar gören ilgililerin tazminat davasının kendilerinin açması daha kolay ve pratik olacaktadır. Topluluk davası bu anlamda pratik bir kolaylık yerine uygulamaya karmaşa getirecek gibi gözükmektedir. Her ne kadar bu konuda tazminatın nasıl hesaplanacağı konusunda bazı ilkeler değişik ülke uygulamalarında görülmekte ise de (4), bu konunun zaman içinde tartışılarak uygun çözümün kabul edilmesinden sonra bir düzenleme yapılması uygun olacaktır. Bu tür bir topluluk davası Avrupa hukuku için de yeni bir konudur ve sadece Fransız ve Portekiz hukukunda tüketici gruplarına cezai yargılamayla beraber zarara uğraya tüketicilerin zararın tazmin etme hakkının da tanımaktadır.
Topluluk davalarında üzerinde durulması gereken hususlardan birisi de, bu davalar sonunda verilen hükmün ilgililer hakkında kesin hüküm teşkile edip etmeyeceği hususudur. Bu konuda topluluk davasının reddi ve kesinleşmesinden sonra, ilgililerin ayrı bir dava açmasına kesin hüküm engeli bulunacak mıdır? Bu soruyu kesin hükmün koşulları açısından değerlendirirsek, her şeyden önce her iki davanın tarafları aynı olmadığından, kesin hükmün bulunmadığı ileri sürülebilecektir. Anglo Amerikan hukukunda ise topluluk davası sonunda verilen hüküm ilgililerin ister lehine isterse aleyhine olsun kesin hükümden etkilenecekleri kabul edilmektedir. (5)
Ancak klasik kesin hüküm anlayışı, topluluk davası sonunda verilen hükmün sadece davacı ile davalı arasında kesin hüküm oluşturduğunu kabule elverişlidir. Bununla beraber ilgililer tarafından açılan davanın başka bir nedenle reddi gerekebilir. Nitekim ürünün piyasadan toplattırılmasına ilişkin açılan topluluk davası kabul edilmiş ve ürün toplatılmış ise, artık ilgililerin ürünün toplatılması için dava açmak istemeleri halinde hukuki yararı bulunmayacaktır. Buna rağmen dava açılırsa, kesin hüküm sebebiyle olmasa da, hukuki yararın bulunmaması nedeniyle dava reddedilecektir. (6) Buna karşılık topluluk davalarında tazminat talep edilemediğinden, ayıplı maldan zarar gören kişi hiçbir engelle karşılaşmadan tazminat davası açabilecektir. Ancak bu durumda diğer dava koşullarının mevcut olması gerekir.
Topluluk davası henüz sonuçlanmadan ilgililer tarafından da aynı konuda dava açılması derdestlik itirazının ileri sürülmesine de neden olmayacaktır. Zira her iki davanın tarafları aynı değildir. (7) Keza farklı örgütler tarafından birden fazla topluluk davası açılmışsa, diğer koşullar aynı olsa bile, taraflar aynı olmadığından derdestlik olmayacaktır. Bu konuda hakkın kötüye kullanılmasından ya da hukuki yararın bulunmamasından da söz edilemez. Aynı vakıalara ve aynı sebeplere dayanılarak birden fazla topluluk davası açılması halinde, bu davaların birleştirilmesi düşünülebilir. Böylelikle ortak tahkikat yapılarak bu davaların usul ekonomisine uygun biçimde görülmeleri sağlanabilir.
4077 sayılı Tüketicinin Kurulması Hakkında Kanunun uygulanması ile ilgili olarak çıkacak tüm uyuşmazlıkları çözmek üzere özel görevli tüketici mahkemeleri kurulmuştur. Uzman bir mahkemenin kurulması ile birlikte uyuşmazlıkların daha kısa sürede ve daha basit ve ucuz şekilde çözümü amaçlanmıştır. Mahkemelerin yargı çevresi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır. Ancak bu muafiyet sadece davacı bakımındandır. Davalı dava sonunda haksız çıkar ve aleyhine karar verilirse, hem karar ve ilam harcı hem de temyiz harcı ödeyecektir. Davayı kaybeden davacı aleyhine başvurma ve karar ve ilam harcına mahkûmiyet söz konusu olmayacaktır. Buna karşılık yargılama gideri davayı kaybedene aittir. Özellikle davayı kaybeden taraf için vekâlet ücreti, önemli bir miktara ulaşabilecektir. Bunun yanında keşif, delil tespiti, ihtiyati tedbir giderleri, tebligat giderleri davayı kaybeden tarafa aittir. Ancak bilirkişi ücreti konusunda özel bir düzenleme yapılmıştır. (TKHK.m.23).
Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre, davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır( HMK.m.120). Davacı tarafın dava açarken yatırması gereken gider avansı bakımından topluluk davasında bir istisna tanınmamıştır. Bu nedenle tüketici örgütleri de dava açarken gider avansını peşin olarak yatırmak zorundadırlar. Ancak Tüketicinin Koruması Hakkındaki Kanunun 23. maddesine göre, tüketici mahkemelerinde dava açan tüketiciler ve tüketici örgütleri ve Bakanlıkla açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır.
Gider avansı tarifesine göre belirlenecek olan tutar hakkında Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun başka bir istisna da, tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretlerinin Bakanlıkça karşılanacağıdır. (8) Bu nedenle tüketici örgütleri tarafından açılacak davalarda gider avansı hesaplanırken, bilirkişi ücreti alınmayacaktır. Ancak bilirkişi ücreti konusunda getirilen istisna sadece tüketici örgütleri için kabul edilmiştir. Bu nedenle tüketiciler tarafından açılacak davalarda bilirkişi ücretinin gider avansı ile birlikte tüketici tarafından ödemesi gerekmektedir. Gider avansı dava şartı olduğundan( HMK.m.114, g) hâkim bu avansın yatırılmadığını tespit ederse, ön inceleme aşamasında davacıya tamamlaması için kesin bir süre verir. Bu süre içinde eksik olan tutar tamamlanırsa, davaya devam edilir, aksi takdirde davanın dava şartı eksikliği nedeniyle usulden reddi gerekecektir.
II. Basit Yargılama Usulü
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Hukuk Muhakemeleri Kanununda yer alan yargılama usullerinden, sözlü ve ser’i yargılama usulü kaldırılarak, basit yargılama usulünde önemli değişiklikler yapılmıştır. Tüketici mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulandığından, 1 Ekim 2011 tarihinden itibaren tüketici mahkemelerinde de bu usule ilişkin yeni hükümler uygulanmaya başlayacaktır. Bu konuda zaman itibariyle uygulama açısından; önceki Kanun döneminde yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler, yeni kanundan etkilenmeyecek, ancak yeni yapılacak tamamlanmamış işlemlere için, yeni Kanun hükümleri uygulanacaktır( HMK.m.448).
Yeni düzenlemeye göre basit yargılama usulüne tabi davalarda dava dilekçe ile açılacaktır. Ancak Yönetmelikte yer alacak olan tutanağın doldurulması suretiyle de dava açılabilecek ve açılmış olan davaya cevap verilebilecektir ( m.317, 4). Bu konuda Yönetmelik hazırlanmışsa da henüz kabul edilmemiştir. Yönetmeliğin kabulünden sonra bu uygulama başlayacaktır. Bunun özellikle tüketiciler bakımından büyük bir kolaylık sağlayacağı kanısındayım. Bu aynı zamanda basit biçimde dava açılmasını da sağlayabilecektir.(9)
Basit yargılama usulünde dava dilekçesine cevap süresi iki haftadır. Ancak davalının bu sure içinde cevap vermesi çok zor yahut imkansız ise, iki haftalık sure içinde başvurmak şartıyla cevap süresinin iki hafta daha uzatabilmesi mümkündür( m.317, 2). Böylelikle cevap süresi hâkimin izni ile dört haftaya kadar uzatlabilmektedir. Bunun dışında cevap süresi uzatılamaz. Yani ikinci kez cevap süresinin uzatılması mümkün değildir. Sürenin uzatılmasına karar veren hâkim bu ek süreyi her iki taraf da bildirmek zorundadır.
Basit yarglama usulünde yazılı yargılama usulünde olduğu gibi cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi yoktur. Bu nedenle iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dilekçelerin mahkemeye sunulması ile başlar (m.319). Taraflar dilekçeleri ile birlikte tüm delillerini dilekçelerine eklemek ve hangi delille hangi vakıayı ispat etmek istediklerini somut olarak göstermek zorundadırlar. Yine taraflar getirtilmesinin istedikleri delillerin nereden getirileceğini, bununla ilgili adres ve gereken diğer bilgileri dilekçelerinde belirtmek zorundadırlar( m.318).
Basit yargılama usulünde de davanın daha basit ve kolay sonuçlandırılabilmesi için, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi, ön inceleme safhası öngörülmüştür( m.320). Buna göre ön inceleme aşamasında öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar incelenecektir. Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. Örneğin dava görevsiz mahkemede açılmış ya da dava şartlarından birisinin eksik olduğu son derece açık ve bu eksiklik giderilemeyecek nitelikte ise duruşma yapılmadan da dava usulden reddedilebilir.
Mahkemenin doğru şekilde davaya devam edebilmesi ve tahkikat aşamasına geçebilmesi için ön inceleme aşamasında tarafların hangi konularda uzlaştıkları ve uzlaşamadıklarının tespit etmesi gerekir. Bu tespitten sonra, davaya sadece tarafların uzlaşamadıkları noktalar üzerinden devam edilecektir. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.
Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir. Hemen belirtelim ki, duruşmalar arasındaki sürenin bir aydan fazla olması verilen karara bir etki yaratmaz.
Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır.
Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez( m.321).
Tahkikatın tamamlanmasından sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi, sözlü yargılama için ayrı bir kesit öngörülmemiştir. Tahkikat tamamlandıktan sonra hâkim tarafların beyanını alır ve yargılamanın sona erdiğini belirterek hükmünü tefhim eder( m.321, 1). Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Şüphesiz bu tebliği tarafların talep etmesi gerekmektedir. Mahkeme hükmünün verdikten sonra kendiliğinden taraflara tebliğ etmeyecektir.
Basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır (m.322).
*Bu metin,24-25 Kasım 2011 tarihinde gerçekleştirilen Uluslararası Tüketici Hukuku Sempozyumu‘nun 1 . Gün 1. Oturumunda Galatasaray Ü. Hukuk Fak. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez tarafından sunulmuştur.
(1)Örneğin, haksız rekabet hukukunda( TTK.m.58, 2), sendikalar hukukunda(Sen.K.m.32) çevre hukukunda( Çevre K.m.3) topluluk davası açmak mümkündür.
(2)Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medenî Usûl Hukuku, Ankara 2011, 12. Bası, s.323; Özbay, İ., Grup Davaları, Ankara 2009
(3)Özbay, s.162-163
(4)Ayrıntılı bilgi için bkz. Özbay, s.162 vd.
(5)Özbay, s.193.
(6)Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s.323-324
(7)Özbay, s.196 vd.
(8)TKHK.m.23’e göre, “Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır. Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri,29 uncu maddeye göre kaydedilen ödenekten Bakanlıkça karşılanır. Davanın davalı aleyhine sonuçlanması durumunda,bilirkişi ücreti 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak 29 uncu madde düzenlenen esaslara göre bütçeye özel gelir kaydedilir
(9)Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s.587