İdam Cezası Tartışmaları ışığında hazırladığımız özel dosya kapsamında İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bahri Öztürk‘ün görüşlerine başvurduk. Siyasi idare istediği takdirde idam cezasının getirilmesinin mümkün olduğunu dile getiren Prof. Dr. Öztürk, ceza hukukçusu olarak demokratik hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri ile insan hakları açısından idam cezasının getirilmesini uygun bulmadığını belirtti.
İdam cezasını isteyenlerin aslında sanıldığı kadar çok olmadığına dikkat çeken Öztürk, idamı savunanların da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının nasıl infaz edildiğinin ayrıntılarını bilmedikleri için idamın geri getirilmesini savunduklarının altını çizdi.
İdam cezasının geri getirilmesi mevcut hukuk sistemimizde mümkün mü? Anayasa değişikliği yapılmak istense ve yapılsa pratikte idam cezası hukuk sistemimizde kolayca uygulanabilir mi?
Bir defa siyasi irade isterse idam cezasını geri getirir. Parlamentoda yeterli çoğunluğu da varsa veya parlamentoda bir ittifak sağlayabilirse getirebilir. Biz akademisyenler olarak sadece “İdam cezasının faydaları ve cezaları nedir?” diye sorabilir ve bunları söyleriz. Dolayısıyla “Kesinlikle idam cezası geri getirilemez” şeklinde bir açıklama demokratik prensiplere de uygun olmaz. Çünkü siyasi irade Millet Meclisi’nde tecelli eder. Biz akademisyenler olarak bu iradenin tecelli etmesinde yardım istenirse gerekeni yaparız.
İdam cezası eğer geri getirilirse bir Anayasa değişikliği gerektiriyor bu. Meclis’te de gerekli çoğunluğun sağlanması zor görünüyor. Eğer duyduklarım doğruysa buna bazı siyasi partiler karşı çıkıyor. Önce bu konuda Meclis’te bir Anayasa değişikliği yapabilecek çoğunluğun sağlanması lazım.
Bizim insanımız idam cezasına soğuk
İdam cezasının faydaları ve zararları nedir; ne gibi fayda, ne gibi zarar getirir? Hukuk düzenimizde daha önce var olan cezanın kaldırılmasının, yeniden getirilmesinin sebepleri nedir? Önce bunu tartışmak lazım. Ondan sonra gelirse uygulanıp uygulanmayacağı meselesini ele alalım. Bu en son ele alınacak bir konu. Hukuk sistemimiz idam cezasını 2001 yılında ortadan kaldırdı. Önce savaş hali ve olağanüstü hal yoktu. 2004 yılında da geri kalan kısmı, yani savaş hali ve olağanüstü halde de kaldırıldı. Bu yapılırken o zaman bize sorulduğunda – o zaman 9 Eylül Üniversitesi’ndeydim. 9 Eylül Üniversitesi’nde Ceza Hukuku Anabilim Dalı ve aynı zamanda bizim bir ceza hukuku ve kriminoloji insan hakları derneğimiz vardı.- uygun kurumları bir araya getirerek kamuoyu araştırmaları yaptık. Araştırmayı yapmadan önce zannediyorduk ki halkımızın yüzde 90’ı idam cezasına taraftar olsun. Sonuçlar öyle çıkmadı. Bir defa idam cezasına soğuk bakan kitle oldukça fazla.
“Hangi suçları idam cezasının içerisine dahil edelim?” sorusunu sormadan “İdam cezasını kaldırılmalı mı kaldırılmamalı mı?” şeklinde sorduk. Bizim insanımız idam cezasına soğuk. Bir veya iki, hadi bilemedin üç dört suçla ilgili olarak idam cezasının muhafaza edilmesi ama geri kalan hususlarda kesinlikle kaldırılması düşüncesi içindeydi halkımız. Şimdi yapsak yine aynı şekilde çıkacaktır diye tahmin ediyorum. Ama tabii bu bilimsel veri olmaz. Halkın ne düşündüğünü bilmek lazım.
Ama görüldüğü üzere bazı suçlar var. Bu, hapis ya da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarıyla karşılandığında halkın adalet anlayışına çok uygun ve elverişli gelmiyor. O nedenle de “Keşke idam cezası olsaydı” gibi bir hayıflanma bazı vatandaşlarımızda oluyor. Bu dediğim gibi hunharca, insanlık dışı, vahşice, savunmasız kişilere karşı işlenmiş suçlar söz konusu olduğunda karşımıza çıkabiliyor.
Böyle bir durumda idam cezasının muhafazası 1990’lı 2000’li yılların başında halkımızın düşüncesindeydi. Avrupa Birliği’ne girilecek diye zamanın koalisyon hükûmeti gerekli çoğunluğu sağladı ve idam cezasını kaldırdı. 2004 yılında da yine onu Avrupa Birliği’ne girişle ilişkilendirdiler. Savaş hali ve olağanüstü durumlarda da kaldırıldı. Böylece idam cezası meselesi bizim hukuk sistemimizde ortadan kalkmış oldu.
İdam cezasının getirilmesi halinde uygulanabilir olup olmadığının bir değerlendirmesi yapılacak olursa, bizim hâkim ve savcılarımız yapılan adli hataların çokluğunu dikkate alarak idam cezasının var olduğu yıllarda bu cezayı uygulamamak için özellikle eski ceza kanununda takdiri hafifletici bir sebep olarak ele alınan 59. madde vardı. Hep onu uygularlardı. Böylece kalem kırmaktan imtina ederdi – ki idam cezasında öyle bir gelenek vardı – ve hâkim böyle bir sorumluluğa girmek istemezdi. Böylece senelerce idam cezası Türkiye’de uygulanmayan bir ceza olarak kanunumuzda kaldı.
Acaba idam cezasında, iyi bir cezada bulunması gereken nitelikler var mıdır? Bir defa iyi bir ceza insan onuruna uygun olmalıdır. Burada adamı öldürüyorsun. Onur falan kalmıyor tabii. İdam cezasının buna uymadığı çok açık. İkincisi yalnız suçluya etki etmeli. İdam cezası yalnız suçluya etki eder mi? Etrafında destekleyenleri de etkiler. Ama idam cezasının en önemli özelliği bölünebilir olmasıdır ve tamiri geri alınmasının olanaklı olmamasıdır. Mesela bir adli hata yapıldı, adam da asıldı. Geri dönüşü var mı? Yok. İstatistiklerimiz eğer doğruysa hâlâ beraat kararlarının oranı yüzde 60’a yakın. Bunun anlamı şu: Demek ki davalar yanlış açıldı. Yanlış açıldığı için de beraatle sonuçlanıyor. Ama bu şekilde adli hata yaparak mahkumiyet de söz konusu olabilir. Şimdi böyle bir durumda hiçbir hâkim ve savcıdan sorumluluk almasını beklemek mümkün olmaz. Onun için de eğer idam cezası olacaksa Japonya’da, Almanya’da, İsveç’teki gibi mahkumiyet oranlarının yani maddi gerçeğe ulaşma oranının yüzde 95-98’lere çıkması gerekir. Oralarda bile – ki İsveç’te Avrupa’da idam cezası yoktur – maddi gerçeğe ulaşmak yüzde yüz değildir. O bakımdan idam cezası, iyi bir cezada olması gereken nitelikler olmadığından kaldırılmıştır.
Dönmezer Komisyonu şu anda yürürlükte olan 2005 yılında Türk Ceza Kanunu’nu hazırlayan komisyondu. İşte aslında bu ölüm cezasının kaldırılmasını öneren de bu komisyondu. Bu komisyonun hazırlamış olduğu kanun 1999’daki koalisyon hükûmeti dağıldığı için yeni seçimlere gidildi. Tasarı kanunlaşmadı ama Avrupa Birliği’nin bizi dahil edeceğini zannederek, onların “TCK hemen geçmedi ama idam cezasını kaldırın” talebi üzerine idam cezası kaldırıldı. Ama ceza kanunu yasalaşmadı. Ne zaman yasalaştı? 2002’de gerçekten kendimin de çalışmaktan memnuniyet duyduğum parlamentoyu oluşturan milletvekillerinden meydana gelen meclisimiz ceza kanunu tasarısını yasalaştırdı. Kaldırıldığı için artık ölüm cezası bizim ceza kanunumuzda yer almadı.
İdam cezası getirilirse yurt dışındaki hainlerin iadesi imkansızlaşır
İkinci bir husus “iade”. Şu anda FETÖ ve terör soruşturmaları sebebiyle yurt dışında kaçak durumda olan çok sayıda fail ve şüpheli var. Eğer bizim bunları – Tam sayılarını söyleyemeyeceğim ama en az yüzlerce – Avrupa’daki kaçakları Türkiye’ye getirebilmemiz için iadelerini sağlayabilmemiz için – ki bunların pek çoğu Avrupa’da. Avrupa’da olmayanları paketleyip getiriyorlar zaten – idam cezasının olmaması gerekir. Marmaris’ten helikopterle Yunanistan’a kaçanların ilk söylediği şey neydi? “Bize işkence yapılıyor.” Yapılmadığı halde. Hele idam cezasını getirirseniz bu tür suç işlediği söylenilen kişilerin yani darbe yapan hainlerin iadesi veya terörle ülkemizi bölmeye çalışan kişilerin yargılanması çok zorlaşır, hatta imkansızlaşır.
İdam cezası failleri korkutmuyor
43 yıldır ceza hukukuyla uğraşan biri olarak, kanuna bakıp kendisine en uygun suçun, cezanın ne olduğuna bakarak seçip suç işleyen fail bugüne kadar hiç görmedim. Bir suç işleyeceğim ama cezası idam mı? Bunu yapanı hiç görmedim. Dolayısıyla idam cezasının korkutucu olacağı ve suçları engelleyeceği düşüncesi kesinlikle doğru değildir. İdam cezası failleri korkutmuyor. Ama ne oluyor Hunharca, insanlık dışı, vahşice işlenen bir iki suç söz konusu olduğunda insanlarımız adaletin tecelli ettiğine inanmıyor. İşte o nedenle idam cezasının tartışılması söz konusu oluyor. Yoksa idam cezası suçları önler. Önlemiyor efendim. 1950’li yıllarda idam cezasını gerektiren suçların oranı yüzde 50 arttı. Suçlar da yüzde 50 arttı. Demek ki bu cezanın önleyici, ibret teşkil edici bir tarafı zannedildiği gibi çok değil. O bakımdan da meselenin altını çizerek söz konusu cezanın yarardan uzak olduğunu ifade etmek mecburiyetindeyim.
İdam cezasının demokrasi, insan hakları için gelmemesi daha hayırlı olur
Dün (12 Eylül) demokrasi şehitlerimizi, Adnan Menderes ve iki bakanını andık. Bu ülkede başbakanı ve iki bakanını astık. Bu bile idam cezasına çok sıcak bakmama engel olmaktadır. Demokrasi mücadelesi veren kişilerin ülkedeki şartların değişmesi sebebiyle idam edilebiliyor olması beni ürkütmektedir. Bu korkunç bir şey. Bitmedi. Her darbeden sonra birçok olay yaşamadık mı? Yaşadık. Ama 1980 darbesinden sonra Kenan Evren’in meşhur sözü “Bir sağdan bir soldan astık” ile gençleri idam sehpasına gönderdik ve böyle bir geçmişimiz var. Bütün bu gerekçeleri bir araya getirdiğimizde idam cezasının yeniden getirilmesinin fayda sağlamayacağı kanaatindeyim. Ama siyasi irade derse ki “Ben getiriyorum”, getirebilir o ayrı bir şey. Ama bu gerekçelerle gelmemesi; demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü için gelmemesi daha hayırlı olur. Ama bu tartışılacak, olgunlaşacaktır. O olgunluk içerisinde bir sonuca varılacaktır.
İdam cezasının belli katalog suçlar için uygulanacak olması bu yaptırımı makul göstermek için yeterli midir?
Hukuk düzeninde duygusal davranmaya gerek yok
Az önce söylediğim gibi halkımızın da yüreğine su serpecek. Çünkü bu konuştuğumuz hukuk falan değil. Halkımızın adalet düşüncesi noktasında yüreğine su serpmek. Biz ne yaptık Dönmezer Komisyonu’nda? İdam cezası kalktığına göre bunun yerine bir şey koyalım dedik. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası koyduk. Ben de o komisyondaydım. Bu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının özelliği, o cezaya çarptırılan kişi gün yüzü göremez. Ağır bir uygulama söz konusu. Belli bir süresi de tecrit edilerek konur. Çok kolay bir ceza değildir uygulama açısından. Asacağınız kişiyi asarsınız ölür ve gider. Ama ağırlaştırılmış müebbet hapis, hemen hemen her gün ölmek gibi bir şey. Aslında insanlarımız hapis cezasının, özellikle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının nasıl infaz edildiğini tam bilmedikleri için ölüm cezasının gelmesini istiyor. Öyle bir ceza ki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası – uzun bir süre hem de – cezanın belli bir kısmı tecrit edilerek, tek başına hücrede geçiyor. Gün ışığı bir daha göremiyor. “Besleyelim mi?” deniliyor. Ama yapacak bir şey yok. Hukuk düzeninde duygusal davranmaya yer yok. Orada hukukun gerekleri, evrensel hukukun ilkeleri cari olur.
Ama siyasi irade “Ben iki ya da üç suç için idam cezasını geri getiriyorum” derse bu durumda bunu yurt dışına kaçan failleri dikkate alarak dizayn ederse getirebilir. O konuda herhalde bizim “Getirin ya da getirilmesi doğru değil” dememiz ona mani olacak değildir. Bir akademisyen, ceza hukuku öğretim üyesi olarak idam cezasının ülkemize faydalı bir yaptırım olarak hizmet edemeyeceğini düşünmekteyim.
İdam cezasını tekrar uygulayabilmek için Türkiye’nin 2004 yılında kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 6’ncı madde ve 13 ek protokollerinden vazgeçmesi pratikte ne kadar mümkün? Sözleşmeden vazgeçilmesi durumunda Türkiye açısından başka olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir mi? Çıkarsa bunlar neler olur?
İdam cezasının tekrar kabulü bizim Avrupa Konseyi’nden de çıkarılmamızı gerektirebilir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin belli bazı bölümlerini kabul etmiyorsun demektir. Hal böyle olunca her şeyden önce bu mahvillerde eğer idam cezası getirilecekse anlatılması gerekir. Ben onu anlayacaklarını hiç zannetmiyorum. Geldiği takdirde uygulanacaktır. Avrupa’yla uyum ve ilişkilerimiz ona uygun bir şekilde olumsuz yönde ilerleyecektir. Bu da bir tercihtir. Siyasi irademiz, halkımız bunu tercih ediyorsa yapacak bir şey yok.
Ama benim kanaatim Avrupa Birliği’ni bir kenara bırakın, biz kendi insanımızın mutluluğunu, huzurunu, hukuk düzeni içerisindeki temel hak ve özgürlüklerini düşünmemiz lazım. Şimdi kim ister kendi vatandaşını hataen idam etmeyi? Ben o nedenle karşıyım. Yoksa Avrupa Birliği’nden falan değil. Avrupa’ya girmemiz de bu saatten sonra çok kolay gözükmüyor. İlişkiler tamamen gerilmiş vaziyette. Ama büsbütün gerildiğinde Türkiye ile Avrupa Birliği’nin ilişkileri koptuğunda bundan zarar görüp görmeyeceği konusunda sadece Türkiye değil Avrupa Birliği de çok büyük zararlar görür bundan. İdam cezasının -bazı çevreler için – cazibesine kapılıp az önce arz etmeye çalıştığım gerekçeleri yok saymak bence doğru bir yaklaşım olmaz. Bir akademisyen, ceza hukukçusu olarak idam cezasının ülkemize ne demokratik ne hukuk devleti ilkesi ne hukukun üstünlüğü ilkesi ne de insan hakları zaviyesinden hiçbir konuda uygun olmadığını ifade etmek isterim.
İdam cezası tartışmaları özel dosyamızın diğer bölümlerine göz atın: