Özgür TÜRKEŞ
Geçenlerde Instagram üzerinden bir müvekkil adayının Whatsapp görüntüsü paylaşıldı. Özetle, bir ücret vermiyoruz, değil mi? diyordu. Tabii hemen tepkiler, bizim bu işi Hilal-i Ahmer’e mi yaptığımızı sanıyorlar, ne demek ücret vermiyor muyuz? Kimsenin itiraf edemediği ama piyasada sadece kanuni vekalet ücretine çalışan avukatlar olduğu gerçeği. Avukatlık Kanunu ücretsiz iş alındı mı Baroya haber verme mecburiyeti getiriyor ancak yüzde usulü iş almayı yasaklamadığı için fiilen yasal vekalet ücretine çalışanlar olduğunu duyuyoruz. Tabii bu duyumlar avukatlar tarafından değil de daha çok müvekkiller tarafından dile getiriliyor. Çıkar ilişkisinin olmadığı, görece muteber kişilerden de aynı iddialar gelince, korkarım Yeni Türkiye olarak böyle bir acı gerçekliğimiz var.
Aslında bizim konumuz avukatlar ne durumda, barolar, devlet olaya el koysun değil. Asıl mesele, mahkemeler tarafından hükmedilen kanuni vekalet ücretinin kime ait olduğu. Efendim, kime ait olduğu belli değil mi? Avukatlık Kanunu açıkça söylememiş mi yasal merciler tarafından hükmedilen vekalet ücreti avukata aittir diye? Daha da ileri giderek, bu ücret hiçbir şekilde haczedilemez, iş sahibinin borcu sebebiyle takasa dahi girmez diye? Nedir o tartıştığımız?
Sorun, HMK tarafından kanuna göre takdir olunacak vekalet ücreti taraf lehine hükmedilir (m. 330) denmesinden kaynaklanıyor. Özünde, bu kötü bir düzenleme değil. Kanun koyucu, kişilerin davalarını avukat aracılığıyla takip etmelerini sağlamak için, ilk başta sarf etmeleri gereken avukatlık ücretinden çekinmesinler diye, böyle bir düzenlemeye gitmiş. Özünde, bu avukatların da lehine; müvekkilleri bu kadar (Baro tavsiye niteliğinde asgari ücret tarifesi) parayı veremem dediklerinde, “ama bak kazandığın zaman bu kadarını geri alacaksın” deme imkânı insanları avukat tutmaya (!) teşvik edecektir (Sahi, ne kadar güzel tabirlerimiz var bizim. Bir de mahkemeye vermeyi seviyorum. “hele seni sürüm sürüm mahkemelerde süründürürüm” şeklinde bir tehdit, cezalandırma olgusu da sadece bize mahsustur sanırım).
Canım bu da tartışılacak problem mi, ne yapıyorduk iki kanun hükmü çatıştığında, özel olan kanun mu geçerliydi? Bir kanunun özel mi genel mi olduğu tek başına belirlenemez de herhalde Hukuk Muhakemeleri Kanunu gibi bir yasanın yanında Avukatlık Kanunu’nun özel olmadığı söylenemeyecektir. O zaman, bitmiş midir mesele?
Bitemiyor, çünkü aralarında öncelik sonralık ilişkisi de var. Doktrin ileri tarihli genel kanunla eski tarihli özel kanun çatıştığında duruma göre incelmek gerekir, kanun koyucunun iradesini anlamaya çalışmak, yorum yapmak ve her hukukçunun yorumu farklı olabilir der de benim asıl anlatmak istediğim, 1969 Tarihli bir kanundan çok sonra getirilen HMK’da neden böyle bir çatışmaya yol açılabilecek bir düzenleme yapıldığı.
Kanun koyucuların aralarında ciddi sayıda hukukçu, özellikle avukat olduğunu da göz önüne alırsak HMK m. 330’un Avukatlık Kanunu ile çelişen hükmü olduğunun gözden kaçmış olduğu ileri sürülemeyecektir. Demek ki burada yasa koyucunun iradesi Avukatlık Kanunu’nun vekalet ücretinin avukata ait olduğu kısmını örtülü olarak ilga etmek. Gerekçelerini yukarıda saymıştık, bir açıdan anlaşılabilir, özünde insanları daha fazla avukatlık hizmeti almaya teşvik etmek amaçlanıyor olabilir de yöntem bu haliyle vatandaş ile avukatın arasını açmaya, daha da kötüsü vatandaşın adalete olan inancını yitirmeye çok müsait.
Avukat en başta yasal vekalet ücreti benim, bak zaten kanunla bana verilmiş diyor, vatandaş da kanun öyle dediyse tamam diyor, ilamda bir bakıyor vekalet ücreti kendi adına çıkmış; bu neden böyle, e haydi anlat özel kanun genel kanun ilişkisini. Bu konuda yaşanabilecek sıkıntılar aslında AYM Atilla İNAN 2012/615 Kararı’nda dile getirilmiş, ancak halen bir çözüm bulunamamıştır.
Özünde sen avukata para ver, daha sonra bir kısmını karşı taraftan al, çok da pratik değil. Olması gereken, vekalet ücretinin avukata ait olması, böylece vatandaşın haklılık durumuna göre kendi vekalet ücretini belirlemesi. Eğer dava tamamıyla haklı görünüyorsa (tabii Türkiye’de her zaman sistem böyle işlemiyor, çok ezbere, hiç anlaşılamayan kararlar verilebiliyor, bazılarını üst mahkeme bozuyor, bazılarında yasal sınırlılıklara takıldı diye usulden reddetmek durumunda kalıyor, çoğu da AYM’de düzeliyor o da bir usul hatası bulmazsa. Bunlar başlı başına farklı yazıların konuları) avukat ona göre daha makul bir ücret talep edebilir, dava haksız görünüyorsa, müvekkilini de uyarmak kaydıyla, daha yüksek bir ücret talep edebilir.
Sonuçta, karar ne olursa olsun ister vekilin ister iş sahibinin olsun vekalet ücreti, lütfen bu net bir şekilde tüm kanunlarda belirlensin, yorum olayına girilmek zorunda kalınmasın; tüm bunlar vatandaşın avukata olan inancını etkiliyor, neticede adalet duygusu zedeleniyor.
Özgür Türkeş Hakkında: 1978 İstanbul doğumlu. Ön lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Adalet, lisans eğitimlerini Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim ile Anadolu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, yüksek lisans eğitimini BİST Spor Mali Durum ve Hisse Hareketleri Analizi adlı teziyle Beykent Üniversitesi İşletme Yönetimi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde eğitimine devam eden Türkeş, Teknik Öğretmen olarak görev aldığı MEB’de Flekso Baskıda Maliyet ders kitabı modülünü hazırladı; Eğitim Kurumları Yöneticisi olarak çalıştı. Görevine Şubat 2023’ten itibaren Adalet Öğretmeni olarak devam eden Türkeş, Fransızca ve İngilizce biliyor.
Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, turkiyehukuk.org’a değil, yazara aittir.