Bozdağ’dan Deprem Bölgesindeki Hâkim ve Savcılara “6 Nisan” Hatırlatması

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, yaşanan sel felaketinden dolayı Diyarbakır Ergani’de inceleme ve ziyaretlerde bulundu. Deprem bölgesinde adalet hizmetlerinin aksamaması için Bakanlık olarak ciddi tedbirler alındığını hatırlatan Bozdağ, gönüllülük esası çerçevesinde 813 hâkim ve savcı ile 5 bin civarında adli personelin bölgede görevlendirildiğini belirtti. Bozdağ kimliklendirme çalışmalarının adli tıp uzmanları, hekimler ve adli tıp teknisyenleri tarafından yürütülmeye devam ettiğini de ifade etti.


Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından adli tahkikatların re’sen başlatıldığını; Adana, Diyarbakır, Hatay, Osmaniye, Kilis, Şanlıurfa ve Elazığ’da ve 16 ilçede ölüm ve yaralanmaların olduğu binaların tamamında delil tespitlerinin yapılıp delillendirme işlemlerinin tamamlandığı bilgisini veren Bakan Bozdağ, bilirkişi incelemesinin yapıldığı toplam 9 bin 435 binayla ilgili gerekli usul hukuku çerçevesinde adli süreçlerin tamamlandığını ifade etti.

Bugüne kadar depremle ilgili adli işlem başlatılan 1219 şüpheliden 284’ünün tutuklandığını, 416’sı hakkında adli kontrol kararı verildiğini ve 260’ı hakkında yakalama kararı bulunduğunu söyleyen Bozdağ, şüphelilerden 4’ünün de yurt dışında bulunduğu bilgisini paylaştı.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle deprem bölgesinde 6 Nisan’a kadar sürelerin durdurulması ve davaların görülmesi hususlarının da durmasına dair bir kararın normalleşme sağlandığı için Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Adana, Şanlıurfa ve Osmaniye’de 6 Nisan’dan sonra sürelerin durmasına ilişkin uzatılma yapılmayacağının altını çizen Bozdağ hâkim, savcılara, adli personele, avukatlara ve vatandaşlara bu illerde adli süreçlerin deprem öncesi duruma avdet edeceğini dikkate alarak hazırlıklarını yapmaları çağrısında bulundu.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Diyarbakır’da şu açıklamaları yaptı:

Deprem nedeniyle Türkiye’de en çok konuşulan hususların başında kentsel dönüşüme ilişkin yargılama süreçleri ve açılan davalar ve kentsel dönüşümde maalesef dönüştürülemeyen konutlar konusu olmuştur. Bildiğiniz gibi kentsel dönüşüm Türkiye’nin gündemine hükümetlerimiz tarafından sokulmuş, 2012 yılında müstakil bir kanun da çıkarılmıştır. O kanunu vaktiyle Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa Mahkemesine götürdü ama daha sonraki süreçlerde de maalesef kentsel dönüşümü itibarsızlaştırmak, vatandaşlarımızın kentsel dönüşüme destek vermesini azaltmak veya destek vermemesini sağlamak maksadıyla kentsel dönüşüm hakkında asılsız pek çok yalan, pek çok bilgi kamuoyuna aktarıldı. Bundan etkilenen insanlarımız da oldu ve bu nedenle kentsel dönüşümle ilgili hususlar Türkiye’nin maalesef iç siyasi kavgaları nedeniyle rantsal dönüşüm olarak kamuoyuna takdim edilmeye başlandı.

Adalet Bakanlığı olarak verilere baktığımızda deprem yaşanan illerimiz ve bunlara Ankara, İstanbul ve Kocaeli illerimizi de dahil ettiğimizde 2015 ile 2023 arasında açılan dava sayısına baktığımızda 5 bin 753 dava kentsel dönüşüm aleyhine açılmıştır. Bunlardan 5 bin 120’si sadece İstanbul’da açılmıştır. Kim açmıştır diye baktığınızda çok net söylüyorum Cumhuriyet Halk Partisi’nin arka bahçesi durumundaki kimi STK’lar, kimi başka başka belediyeler, kimi de başka başka şahıslar olduğunu görüyoruz.

Kentsel dönüşüm kanununu mahkemeye taşıyanlar, her kentsel dönüşüm kararını rantsal dönüşüm diye takdim edenler, vatandaşları kentsel dönüşüm aleyhine kışkırtanlar, yalan yanlış bilgiler yayarak kentsel dönüşümü engellemeye çalışanlar ve bu konuları her daim mahkemeye taşıyanlara buradan bir kez daha Adalet Bakanı olarak sesleniyorum lütfen elinizi vicdanınıza koyun Türkiye’nin bu dönüşümüne engel olacak yollara tevessül etmeyin. Milletin hayrına, milletin yararına, menfaatine olan işlere takoz koymak için yarışa girmeyin. Kentsel dönüşümün yapılamaması ve mahkemelere konunun taşınması, işin uzatması ve bu sırada bir felaket olması halinde burada hayatını kaybeden veya yaralanan herhangi bir insanımızın olmasının vebali, sorumluluğu bu işe takoz koyan herkesin omzunda olacaktır. Bu işi yavaşlatan da herkesin omuzunda olacaktır. Onun için ben de buradan çağrıda bulunuyorum. Lütfen kentsel dönüşüme hep birlikte destek verelim. Bu kararların hayata geçmesini hep birlikte sağlayalım.

Birileri dava açmak, konuyu yargıya taşımak, işi uzatmak istediği zaman ya da birileri siyasal istismar yapmak istediği zaman bunun karşısında milletçe hep beraber olalım. Kentsel dönüşüme karşı olanlar, kentsel dönüşümü halkın aleyhine gösterenler, bunu rantsal dönüşüm diye takdim edenler, bunun siyasi istismarı yapanlar gelinen bu noktada şimdi hepsi perdenin arkasına saklanıyorlar. Onun için de ben vatandaşlarımıza bir kez daha diyorum ki gelin el ele verelim, birlik olalım. Kim ki bu dönüşümün karşısında duruyorsa milletin hayrına olmayan bir işi yapıyor demektir. Kim ki bu konuları yargıya taşıyorsa, yargıya götürüyorsa bu dönüşümün önüne büyük bir engel getirip koyuyor demektir. Kim ki bu işin aleyhine konuşuyorsa bu konut stokunun yenilenmesi projesine, Türkiye’mizin güçlenmesi projesine dur demek istiyordur. Bunlara izin vermeyelim.

Kentsel dönüşümü birlikte yapalım, el ele yapalım, omuz omuza yapalım. Belediyelerimize, Bakanlığımıza, Hükümetimize ve bu konuda irade ortaya koyanların yanında olmaya özen gösterelim. Bu kentsel dönüşüm konusu, Türkiye’nin önümüzdeki zaman da gündeminde olacaktır. Şimdi deprem felaketi ve yaşanan acılar, kayıplar, yıkımlar nedeniyle bugün suspus olanlar yarın bu meseleler biraz geçtikten sonra yeniden ortaya çıkabilirler. Ben onun için buradan çağrıda bulunuyorum. Bunlar ne zaman ortaya çıkarsa o zaman karşısında birlikte durmakta fayda olduğuna ben yürekten inanıyorum. Her konuyu yargıya taşımak, her konuyu ihtilaf konusu haline getirmek, her konuyu siyasi istismar olarak kullanmak kimseye faydası bugüne olmadı. Bundan sonra da olmayacaktır. Rakamları Türkiye geneline vurduğumuzda ise, daha büyük rakamlar çıktığını buradan ifade etmek isterim. Türkiye’nin dönüşümüne yargıyı engel gösterenler de oluyor. Olabilir ama bu işi yargıya götürenler yargı görevi yapan hakimler değil, savcılar da değil, adliye de değil. Bu işi yargıya götüren STK’lar, belediyeler ve bazı şahıslar, onlar götürüyor. Yargıya kim götürüyorsa bunu esas engel olan, esas yavaşlatan, esas bu işi durduran onlar oluyor. Onun için de bu hususta yargıyı da haksız yere suçlamanın doğru olmadığını da buradan ifade etmek isterim. Elbette yargı da bu konuları değerlendirecektir. Yaşanan olaylar yargımızı da bu anlamda bundan sonraki kararlarında etkileyecektir onda şüphe yok. Ama bu konuyu sadece yargının üzerine yıkmak da yargıya yapılan bir haksızlık olduğunu buradan ayrıca ifade etmek isterim. 

Kaynak