Ayıplı Mal Satımı Hallerinde ihbar Süreleri ve Şekli*

Candaş İLGÜN / Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Üyesi

Satın alınan malda tüketici tarafından mevcut olduğuna inanılan, maddi, ekonomik ve her türlü hukuki nitelikteki eksiklikler ayıp tanımına girmektedir. Örneğin satın alınan bir üründe başlangıçta mevcut olan kırık, çizik v.s. bozukluklar ile daha sonra ortaya çıkan bu tür bozukluklar ayıp tanımına girmektedir. Yasa açık ayıplar yönünden tüketicinin otuz günlük süre içerisinde bu ayıbı ihbar etmesi gerekir. Gizli ayıplar yönünden ise yasada açık hüküm olmadığından aynı yasanın 30. maddesi gereğince genel hükümlere müracaat edilerek (B.K. 198) T.B.K. 223/2. maddesi gereğince bu ayıbın hemen bildirimi zorunludur. Ayıp ihbarının şekle bağlı olmadığı ve şahitle de ispatı mümkün olduğu Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ve 15. Hukuk Dairesinin içtihatlarıyla kabul edilmiştir. Ayıp ihbarının yapılışı hiçbir şekle tabi tutulmamış olduğundan telefonla veya karşılıklı sözle de yapılması mümkündür. Ayıp ihbarının yapılışı hiçbir şekle tabi tutulmayınca yapılıp yapılmadığının ispatı da şekle tabi değildir. Her türlü delil ile ispatı mümkündür. Tüketicinin BK 198 uyarınca derhal satıcıya ihbar mükellefiyeti dürüstlük kuralı ve halin gereğince göz önünde tutulacak bir süredir. Buna göre ayıp ihbarı ortaya çıktığında derhal ihbar ibaresini bu şekilde değerlendirmek gerekir. Bu nedenle ayıp ortaya çıktığında tüketici fazla zaman geçirmeden bu ihbarı yapması yerinde olacaktır. Kaldı ki bu süre niteliği itibariyle bir hak düşürücü süredir.

Hak düşürücü süreler niteliği itibariyle hâkim tarafından re’sen göz önünde tutulması gerekir. Ancak bunun için dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesi gereğince bu konuda karşı tarafın sürenin geçirildiğini savunması veya iddia etmesi halinde hâkim re’sen dikkate alacaktır.

Bu nedenle ;ayıp ihbarlarına ilişkin hak düşürücü süre, bir yenilik doğruna hakkın kullanılmasına yada davanın açılmasına ilişkin bir hak düşürücü süre olmayıp sadece ‘bir tasavvur açıklamasının yapılmasına’ ilişkin bir hak düşürücü süredir. Yani burada bir ‘ yenilik doğrun hak veya dava’ hak düşürücü süreye tabi kılınmamış olup, sadece “bir tasavvur açıklaması” hak düşürücü süreye tabi kılınmıştır. Böylelikle ayıp ihbarının bir tasavvur açıklaması olması karşısında burada hak düşürücü sürelerin hâkim tarafından re’sen nazara alınması kuralının bir istisnası olduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle bunun sonucu olarak ayıp ihbarlarına ilişkin hak düşürücü sürelerin satıcı tarafından davada ileri sürülmedikçe hakim tarafından re’sen nazara alınmayacağı kabule dilmelidir.

Ayıp ihbarının süresinde yapılmadığını ileri sürmek satıcıya düşer. Satıcı böyle bir iddiada bulunmazsa hâkim bunu re’sen göz önünde bulunduramaz, ayıp ihbarı vaktinde yapılmış gibi karar vermek zorundadır. Satıcı ayıp ihbarının süresi geçtikten sonra yapıldığını ileri sürerse ihbarın süresinde yapıldığını ispat külfeti alıcıda olacaktır.

Hâkim sadece ayıp ihbarını süresinde yapılıp yapılmadığı hususunu re’sen göz önünde bulunduramayacak ve ayıp ihbarı süresinde yapılmadığı gerekçesiyle ayıba dayanan davasının reddine karar veremeyecektir. Buna karşılık ayıp ihbarının yapılıp yapılmadığı hususunu hâkim re’sen göz önünde bulundurabilecek ve ayıp ihbarının hiç yapılmadığı gerekçesiyle alıcının ayıba dayanan talebinin (davasının reddine) karar verebilecektir.

Ayıp ihbarında, ayıp nitelendirilmeli (adlandırılmalı) ve sanılan kabul edilmediği açıklanmalıdır. Ayıp nitelendirilmeden genel bir ayıp iddiasında bulunmak yeterli değildir[1].

Ayıpların bildirilmesi bir şekle bağlı değildir. Sözlü de bildirilebilir. Ayıpların vaktinde bildirilmediğini ileri sürmek satıcıya düşer. Satıcı böyle bir iddiada bulunmazsa hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz. [2]

Ayıp ihbarının yapılışı hiçbir şekle tabi tutulmamış olduğundan telefonla veya karşılıklı sözle-de yapılması mümkündür.

Ayıp ihbarının şekle bağlı olmadığı ve şahit ile de ispatı mümkün olduğu Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ve 15. Hukuk Dairesinin içtihatlarıyla kabul edilmiştir. [3] (Yargıtay 15. H.D. 4/10/1993 gün ve 1993/2582 ve 3169 K)

Ayıp ihbarının yapılışı hiçbir şekle tabi tutulmayınca yapılıp yapılmadığının ispatı da şekle tabi değildir. Her türlü delil ile ispatı mümkündür. Ayıp ihbarı dava açmak suretiyle de yapılabilir.

Konuya ilişkin Hukuk Genel Kurulu kararı şu şekildedir.

Özet: Dava konusu üründe ayıbın ortaya çıkma nedeni ve ayıbın imalat hatasından mı yoksa kullanıcı hatasından mı kaynaklandığının araştırılması ve davanın kabulü halinde ürünün davacıya iadesi gerekir. (HGK. 2009/4-291; 2009/318)

Taraflar arasındaki “tüketici-bedel iadesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon 3.Asliye Hukuk Mahkemesince (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla) davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.01.2007 gün ve 2006/196-2007/13 sayılı kararın incelenmesi Davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 23.06.2008 gün ve 2007/13379-8569 sayılı ilamı ile; (….Dava, davalı şirketçe üretilerek dağıtım ve pazarlaması yapılan mobilyadaki ayıp nedeniyle bedelinin iade edilmesi isteğine ilişkindir, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, dava konusu mobilyayı 13.8.2003 tarihinde satın almış, kendi beyanına göre 4–5 ay sonra suni deri olan kumaştaki bozulmalar üzerine başvurduğunda davalı kumaşı ücretsiz olarak yenilemiştir. Bundan sonra 2006 yılı içinde kumaşta ortaya çıkan bozulmalar nedeniyle yeniden başvurduğunu ancak bu kez davalının garanti süresinin dolduğu ve imalat hatası bulunmadığı gerekçesiyle ilgilenmediğini bildirerek ödediği bedeli istemektedir. Davacının bu anlatımı itibarıyla dava konusu mobilyanın alımından itibaren üç yıl geçmiştir. Başlangıçta ortaya çıkan kumaş hatası davalı tarafından giderilmiştir. Bundan sonraki kullanım süresi içinde öngörülen garanti süresi geçtiği gibi, mobilyanın kumaş özelliği ve kullanım amacı gözetildiğinde ortaya çıkan durumun üretim hatasından kaynaklandığı söylenemez. Mahkemece alınmış olan bilirkişi raporu kullanım süresi gözetilmeden hazırlandığından dosya içeriğine uygun olmayıp hükme esas alınacak yeterlikte değildir. Bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulü yönünde hüküm kurulması doğru olmamış; bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir…..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.




TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, 4077 sayılı kanuna dayanılarak, tüketici tarafından üreticiye karşı açılmış olup; mobilyadaki ayıp nedeniyle bedel iadesi istemine ilişkindir.

İlkin, uyuşmazlıkla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde durmakta yarar vardır;

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4822 sayılı Kanunla değişik “Ayıplı Mal” başlıklı 4.maddesinin 1.fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.” tanımlaması yapılmış; devamında 2.fıkrasında ayıp ihbarına ve kullanılacak yasal haklara ilişkin olmak üzere; “Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Aynı maddenin 5582 sayılı Kanunla değişik 3.fıkrasında da; “İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve …., ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. …Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.” denilmektedir.

Ayıba ilişkin zamanaşımı süreleri ise, maddenin 4.fıkrasında düzenlenmiş; “Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda beş yıldır. Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.”hükmü öngörülmüştür.

Maddenin son fıkrası gereğince; bu hükümler, mal satışına ilişkin her türlü tüketici işleminde de uygulanacaktır.

Aynı Kanunun “Garanti belgesi” başlıklı 13.maddesinde aynen:

“İmalatçı veya ithalatçılar ithal ettikleri veya ürettikleri sanayi malları için Bakanlıkça onaylı garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını içeren garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye aittir. Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlar ve asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları, Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir.

Satıcı; garanti belgesi kapsamındaki malların, garanti süresi içerisinde arızalanması halinde malı işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamir ile yükümlüdür.

Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde, 4 üncü maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.

Tüketicinin malı kullanım kılavuzunda yer alan hususlara aykırı kullanmasından kaynaklanan arızalar, iki ve üçüncü fıkra hükümleri kapsamı dışındadır.

Bakanlık, hangi sanayi mallarının garanti belgesi ile satılmak zorunda bulunduğunu ve bu malların arızalarının tamiri için gereken azami süreleri Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilanla görevlidir.”

Düzenlemesi yer almaktadır.

Yine, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Satış Sonrası Hizmetler” başlıklı, 4822 sayılı Kanunla değişik 15. maddesinde;

“İmalatçı veya ithalatçılar, sattıkları, ürettikleri veya ithal ettikleri sanayi malları için o malın Bakanlıkça tespit ve ilân edilen kullanım ömrü süresince, yeterli teknik personel ve yedek parça stoku bulundurmak suretiyle bakım ve onarım hizmetlerini sunmak zorundadırlar.

İmalatçı veya ithalatçıların bulundurmaları gereken yedek parça stok miktarı Bakanlıkça belirlenir.

İthalatçının herhangi bir şekilde ticari faaliyetinin sona ermesi halinde, kullanım ömrü süresince bakım ve onarım hizmetlerini, o malın yeni ithalatçısı sunmak zorundadır.

Bakanlık, hangi mallar için servis istasyonları kurulmasının zorunlu olduğu ile servis istasyonlarının kuruluş ve işleyişine dair usul ve esasları Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilânla görevlidir.

Garanti belgesiyle satılmak zorunda olan bir sanayi malının garanti süresi sonrasında arızalanması durumunda, o malın Bakanlıkça belirlenen azami tamir süresi içerisinde onarımı zorunludur.” Hükmüne yer verilmiştir.

Sanayi Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin 11.maddesinde de; “Servis istasyonları, kendilerine intikal ettirilen arızalı mallar ile ilgili olarak aşağıda belirtilen hususları içeren servis fişini tekemmül ettirmek ve tüketicilere vermek zorundadırlar…” hükmü bulunmakta, aynı Yönetmelik’in 10/3. maddesinde de bu hükme atıf yapılmak suretiyle, “Servis istasyonları, 11.maddede belirtilen hususları içeren servis fişini düzenlemek ve bir nüshasını tüketicilere vermek zorundadır.” denilmektedir.

Diğer taraftan, Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 6. maddesinde, garanti süresinin malın tesliminden başlayacağı ve en az iki yıl olduğu, bu süre içinde malın arızalanması (ayıplı olduğunun anlaşılması) halinde tamirde geçen sürenin, garanti süresine ekleneceği, belirtilmiş; Yine aynı Yönetmeliğin 15.maddesinde, imalatçı-üretici veya ithalatçıların garanti belgesi ile sattıkları malların bakım, onarım ve kullanımına ilişkin satış sonrası hizmetlerini yeterli olarak vermek ve bunun için gerekli tedbirleri almak zorunda oldukları, ifade edilmiştir.

Sınai mallarında (eldeki örnekte mobilyada ) her satıcı, yetkili servisleri eliyle satış sonrası hizmet vermek zorundadır. Yetkili servise yapılan başvuru tarihinden itibaren yapılan ya da yapılmayan işlemler satıcının sorumluluğundadır.

Görülmektedir ki; üretici-imalatçı, ithalatçı ve satıcılar malın ayıplı olmasından birlikte sorumlu oldukları gibi, garanti süresi içinde veya dışında malın arızalanması halinde gerekli servis hizmetini vermekle de yükümlüdürler. Tüketicinin yasadan kaynaklanan haklarını kullanma şekilleri de yine yasaca belirlenmiştir.

Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanunla değişik Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı başvuru süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir.

Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisi dikkate alınması, gerekmektedir. Eğer, ayıp ağır kusur veya hile ile gizlenmişse, zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağından, açılan davanın süresinde olduğunun kabulü ile sonuca varılacaktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında;

Davacı, davalı firmanın ürettiği Bellona-Oscar marka koltuk takımını 13.08.2003 tarihinde dava dışı yetkili satıcı firmadan satın almıştır.

İbraz edilen garanti belgesine göre, kumaş cinsi “Chenillie” olup, ürün için teslim tarihinden itibaren –yasadaki sürenin altında- bir yıllık garanti süresi tanınmıştır.

Davacının, davalı yanca da kabul edilen beyanına göre, satın alma tarihinden bir süre sonra, garanti müddeti içinde koltuk kumaşlarında yırtılma ve aşınmalar oluşması nedeniyle davacının müracaatı üzerine, davalı firma tarafından koltukların kumaşları yenilenmiştir.

Ancak, garanti müddeti dolduktan sonra aynı sorun tekrarlamış; bu kez davalı firma şikayetler ile ilgilenmediği için; tüketici, eldeki davayı 02.08.2006 tarihinde açmıştır.

Mahkemece, yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda, raporda yer alan “kumaştaki yıpranmanın alttaki döşemede varolan imalat hatasından kaynaklandığı” görüşüne itibar edilerek, davacının bedel iadesi talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalının temyizi üzerine Özel Dairece karar yukarıda başlık bölümüne aynen alınan gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hükmü, davalı üretici firma vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mobilyada ortaya çıkan ve garanti müddeti içinde değiştirilmiş olmasına karşın yinelenen kumaş hatasının üretimden mi kullanımdan mı kaynaklandığı; ayıbın niteliğinin ne olduğu ve davacının yasal sürede başvuruda bulunup bulunmadığının tespitine yönelik olarak, mahkemece yapılan inceleme ve araştırma ile hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.

Eldeki uyuşmazlığın konusunu mobilyanın döşemesi ve kumaşında ortaya çıkan ayıp nedeniyle bedelin iadesi oluşturmaktadır.

Malın tesliminden sonra garanti süresi içinde kumaşın ayıplı olduğunun ortaya çıkması ve tüketicinin imalatçıya yaptığı ayıp ihbarı üzerine kumaş değişikliği yapıldığı; tarafların kabulündedir.

Ancak bu tamirata rağmen garanti süresi geçtikten sonra kumaşta yeniden aynı tür ayıbın ortaya çıkması üzerine, tüketicinin davalıya yaptığı başvurular sonuçsuz kalınca, eldeki dava açılmış; ayıp nedeniyle akdin feshi ile bedelinin iadesini istenmiştir.

Mahkemece yapılan bilirkişi incelemesine dayanılarak yargılama sonlandırılmış; davanın kısmen kabulüne, karar verilmiştir.

Özel Dairece; inceleme eksiğine işaret edilmiş; ne var ki, bu belirlemeye aykırılık oluşturacak şekilde, davanın satış tarihinden itibaren üç yıl sonra açılmış olması, gerekçe gösterilerek davanın tümden reddi gereğine işaret edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bozma ilamında yer alan bu açık çelişki karşısında, kesin bozma görüşüne çoğunlukça iştirak edilmemiş; dosyada yapılan araştırmanın yetersiz olduğu, bu şekliyle sonuca varılamayacağı oyçokluğu ile kararlaştırılarak, hüküm değişik gerekçeyle araştırmaya yönelik olarak bozulmuştur.

Hemen belirtilmelidir ki, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler de nazara alındığında, dosyada yapılan inceleme ve araştırma hükme varmaya yeterli değildir.

Şöyle ki;

Davacının yasal haklarını, yine yasada belirlenen koşullara uygun biçimde ve süresinde kullanıp kullanmadığı, ayıbın niteliği, davacıdan ağır kusur veya hile ile gizlenip gizlenmediği, ayıbın imalattan mı yoksa tüketicinin hatalı kullanımından mı kaynaklandığı, hususunda uzmanınca yapılmış bir belirleme ve bunun hukuk alanındaki etkisi konusunda herhangi bir değerlendirme bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, davalı üretici tarafından düzenlenerek tüketiciye verilen garanti belgesinde, yasada öngörülen iki yıllık sürenin altında olmak üzere bir yıllık garanti süresi yer almaktadır. Oysa garanti sürelerinin yasada yer alan süreden aşağıya çekilmesi olanaklı değildir. Bu nedenle, anılan belge tüketiciyi yanıltacak niteliktedir ve getirdiği sınırlamaların kabulü mümkün değildir. Mahkemece; bu husus üzerinde durulmadığı gibi; taraflar ilk önce ortaya çıkan ayıp nedeniyle kumaş değişikliği yapıldığını belirtmişlerse de buna ilişkin belgeler getirilmemiş ve yine buna bağlı olarak davalı firmanın ayıba ilişkin tespitinin ne olduğu, tamirin ne kadar sürede gerçekleştiği –bu sürenin garanti süresine ekleneceği de gözetilerek- tespit edilmemiştir.

Bu nedenledir ki, sorunun sağlıklı biçimde çözümlenebilmesi için öncelikle açıklanan bu hususlar da göz önüne alınarak yeterli şekilde inceleme ve araştırma yapılması, konusunda uzman bilirkişiden alınacak rapor ile; maldaki ayıbın niteliğinin, ağır kusur veya hile ile gizlenip gizlenmediğinin, varılacak sonuca göre de, ayıp ihbarı için kısıtlayıcı bir yasal süre söz konusu olup olmadığı, garanti müddetinin belirlenmesinde ölçünün ne olacağı ve ilk ayıbın ortaya çıkış süresi, tamiri için harcanan süre ve tamir biçimi, ayıbın yeniden ortaya çıkma nedenlerinin imalat hatasına mı kullanım hatasına mı bağlı olduğunun, belirlenmesi gerekmektedir.

Kabul şekline göre de, dava konusu koltuk takımının davalı tarafa değil davacı tarafa iadesine karar verilmiş olması da doğru bulunmamıştır.

Tüm bu gereklere uyulmaksızın eksik inceleme ile karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup; direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçelerle bozulması gerekir.




SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 08.07.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

*Bu metin, 24-25 Kasım 2011 tarihinde gerçekleştirilen Uluslararası Tüketici Hukuku Sempozyumu‘nun 2 . Gün 2. Oturumunda Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Üyesi Candaş İlgün tarafından sunulmuştur.

[1] Şahiniz Salih Tacirler Arası Ticari Satımlarda Satıcının Ayıplı İfadan Sorumluluğu(Ankara 2008)
[2] Tandoğan Haluk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkilileri Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Ankara 1987 Sayfa 176
[3] Doğanay İsmail Ticari Alım Satım Akdi Ve Nevileri Adalet Yayınevi Ankara 2003