Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi

Aşağıdaki belge, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”nin (CEDAW) Türkiye tarafından onaylandığını bildiren 14 Ekim 1985 tarihli ve 18898 sayılı Resmî Gazete’dir. Genellikle kadınların uluslararası haklar bildirgesi olarak anılan bu sözleşme, kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve medeni alanlar dahil olmak üzere tüm alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerini ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan her türlü ayrımcılığı tanımlar ve yasaklar. Sözleşmeye taraf olan devletler, kadın-erkek eşitliği ilkesini anayasalarına dahil etmeyi, kadınlara karşı ayrımcılık teşkil eden tüm yasa, yönetmelik ve adetleri ortadan kaldırmayı taahhüt ederler. Sözleşme; eğitim, istihdam, sağlık, siyasi yaşam, evlilik ve aile ilişkileri gibi konularda kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmasını güvence altına alacak detaylı hükümler içerir. Ayrıca, sözleşmenin uygulanmasını denetlemek üzere “Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi” adıyla bir uzmanlar komitesi kurulmasını öngörür.

CEDAW, kadın haklarını insan hakları çerçevesine net bir şekilde yerleştirerek bu alanda evrensel bir hukuki standart oluşturmuştur. Sadece yasal eşitliği değil, aynı zamanda kadınların kalıplaşmış rollerini değiştirmeyi hedefleyerek fiili (de facto) eşitliği de amaçlamasıyla dünya hukukunda çığır açıcı bir rol oynamıştır. Sözleşme, kadınların oy kullanma, seçilme ve hükümet politikalarının oluşturulmasına katılma gibi haklarını güvence altına alarak demokratik toplumların temelini oluşturan eşit katılım ilkesini pekiştirir. Taraf devletlerin düzenli rapor sunma zorunluluğu, uluslararası bir hesap verebilirlik mekanizması yaratarak dünya genelinde kadın hakları konusunda şeffaflığı artırmıştır. Bu sözleşme, cinsiyete dayalı ayrımcılığın hukukun üstünlüğünü ve temel hakları ihlal ettiğini teyit ederek uluslararası hukukun gelişimine önemli katkı sağlamıştır.

Türkiye’nin 1985’te CEDAW’ı onaylaması, kadın hakları alanında uluslararası standartları benimseme taahhüdünü göstermiş ve sonraki yıllarda yapılacak yasal reformlar için birincil dayanak noktası olmuştur. Sözleşme, özellikle Medeni Kanun ve Ceza Kanunu başta olmak üzere iç hukuktaki cinsiyet ayrımcısı hükümlerin değiştirilmesi için kadın hareketi ve sivil toplum kuruluşlarına güçlü bir hukuki argüman sağlamıştır. Türk mahkemeleri ve Anayasa Mahkemesi için önemli bir yorum kaynağı haline gelerek, kadın haklarına ilişkin davalarda uluslararası hukuka atıf yapılmasının önünü açmıştır. Kadınların siyasi ve kamusal hayata tam ve eşit katılımını bir hak olarak tanımlaması, Türkiye’de demokrasinin derinleşmesi ve kadınların eşit vatandaşlar olarak tanınması mücadelesini güçlendirmiştir. Bu sözleşme, Türkiye’nin kadın hakları karnesini uluslararası denetime açarak, demokratik hesap verebilirlik mekanizmalarını hem içeride hem dışarıda kuvvetlendirmiştir.