TİHEK: İfade özgürlüğünün kullanımı sınırsız bir koruma güvencesine sahip değildir

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), Danimarka’da Türkiye Büyükelçiliği önünde gerçekleştirilen Kur’an-ı Kerim yakma olayıyla ilgili kınama mesajı yayımladı. İfade özgürlüğünün, demokratik siyasal toplumların en temel güvence alanlarından birini oluşturduğunun hatırlatıldığı yazılı açıklamada TİHEK, bu özgürlüğün kullanımının sınırsız bir koruma güvencesine sahip olmadığının da altını çizdi.


TİHEK’in konuyla ilgili yayımladığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

İsveç’te bu yılın başında yaşanan Kur’an-ı Kerim yakılması olayının bir benzerinin Danimarka’da Türkiye Büyükelçiliği önünde gerçekleştiği haberi yazılı ve görsel basında yer almıştır. 

Bireylerin düşüncelerini açıklama ve yayma hakkı olarak tanımlanan ifade özgürlüğü, demokratik siyasal toplumların en temel güvence alanlarından birisini oluşturmaktadır. Ancak bu özgürlüğün kullanımı sınırsız bir koruma güvencesine sahip değildir. Nitekim ifade özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasında da belirtildiği üzere bazı koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir. Danimarka’da provokatör bir grup tarafından Kuran-ı Kerim ile bağımsızlığımızın sembolü Şanlı Türk Bayrağımıza karşı gerçekleştirilen İslam karşıtı ve ırkçı eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği aşikardır. 

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 1997 yılında kabul ettiği R(97) 20 sayılı Tavsiye Kararında nefret söylemini; “ırkçı nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizm veya hoşgörüsüzlük ifade eden saldırgan milliyetçilik de dâhil olmak üzere, hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her türlü ifade biçimidir” şeklinde tanımlamıştır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, ırkçı nefret, yabancı düşmanlığı ve saldırgan milliyetçilik de dâhil, hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret biçimlerini nefret söylemi kapsamında değerlendirmektedir.

Nefret söylemi ve nefret suçları bağlamında İslam düşmanlığı sıkça gündeme gelmektedir. İnsan haklarına, farklı din ve inançlara saygıya dayalı ve küresel barış kültürünü teşvik eden uluslararası çabaların güçlendirilmesi amacıyla geçtiğimiz yıl Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından 15 Mart, “Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü” olarak kabul edilmiştir. Bu olumlu gelişmeye rağmen küresel barış ve toplumsal huzuru tehdit eden İslam düşmanlığı ve kültürel ırkçılıkla mücadele çabalarının yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir. Müslümanlara ve Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik nefret söylemi ve nefret suçları ancak uluslararası toplumun tüm aktörleri tarafından benimsenecek sağlam bir karşı duruş ile engellenebilir.

Temel misyonu insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, ayrımcılığın önlenmesi ve bu konuda farkındalığın artırılması olan Kurumumuz medyaya yansıyan bu eylemi şiddetle kınamaktadır.

Kaynak