Özgür TÜRKEŞ
Gene karşılaştık oksimoron bir soruyla. Ne demek tören şart mı? Törensiz olur mu nişan ya? Tören de olacak, düğün de, hediyeler verilecek, bohçalar değiş tokuş edilecek. Hem töreni kız tarafı yapıyor, müstakbel kaim pederiniz sizi ne kadar seviyor görün. Evet, kaim peder, baba yerine geçen, sonradan dilimizde kayınpeder olarak yerleşti.
Şimdi bunlar tamamıyla doğru da, biliyorsunuz biz burada hukukun ilgilendiği anlamda sorular soruyoruz. Nişanlanmak için tören şart mı diyorsak, bu hukuk düzeni açısından tanınmak içindir. Efendim, hukuken nişan nasıl mı oluyor? Evlilik tamam da, efendim hukuken nişanın da sorumlulukları var. Bir kere nişanlandıysanız öyle kafanıza göre nişan atamazsınız. Gerçi TMK m. 119 bir kere nişanlandık mı bu evliliğe zorlamak için dava hakkı vermez diyor ama hemen ardından gelen maddeler de haksız yere nişan bozan hem maddi tazminat hem de manevi tazminat öder diyor[1]. Üstelik bir ilerisi, anne baba ya da onlar gibi davrananların verdikleri hediyeler de geri istenebilir diyor.
Yani özünde nişanlılık maddi sonuçları açısından ciddi bir iş. Tamam da, nişanlılık nasıl kuruluyor? Yani, tören tamam da, bohçası, hediyesi, kuaförü…
Hayır efendim, bunların hiçbirine gerek yok. TMK m. 118 çok açık; nişanlanma evlenme vaadiyle olur diyor. Yani, “benimle evlenir misin”, “evet, evlenirim”; bitmiştir, nişanlılık kurulmuştur (gerçi burada madde biraz eksik. Nişanlanma karşılıklı evlilik vaadiyle olur diye iktibas etmeliydik. Evet, iktibas. Yani, cumhuriyetin yeni kurulduğu yıllarda İsviçre’den medeni kanunu iktibas etmek anlaşılabilir de yıl olmuş ikinci milenyum, neden kendimize uygun bir kanun yazmadık? Desek ki biz beceremiyoruz kanun yazmayı, yok, ceza konusunda çok güzel kanun yazabiliyoruz. İş kamu oldu mu bu becerikliliğimiz neden özel hukukta sürmüyor? Imperium etkisi de, o zaman doğru düzgün iktibas edelim. Yo, Sezar’ın hakkı Sezar’a, bizim Medeni Kanun gayet açıktır, güzeldir, işte var böyle birkaç sakıncalı madde, o kadar).
Yalnız biliyorsunuz pozitif hukuk, kanunlardan ibaret değil. Mevcut hukuk düzenimizi Yargıtayın kararları belirliyor. Yargıtay şu ana kadar düzenli cinsel ilişkiyi de yeri geldi nişanlanma saymadı, beraber yaşamayı da… Ama son zamanlarda bir kararı[2] var ki doktrinde çok tartışmalı.
Olayımızda hanım kızımız duygusal bir birliktelik yaşadığı esas oğlanı ablası ve eniştesiyle tanıştırıyor, anne ve babası olmadığı için nişan töreni yapmıyorlar ama nikah günü alıyor, nikah şekeri yaptırıyor, davetiye bastırıyor, dağıtıyor, çeyiz eşyalarını oğlanın evine yerleştiriyor… Ve çocuk da aynen Türk filmlerinde olduğu gibi onu nikah masasında bırakıp gidiyor. Daha doğrusu hiç nikaha gelmiyor.
Yani insani açıdan bakınca korkunç. Tabii ki her birliktelik evlilikle sonuçlanacak diye bir şey yok da böyle bitmemeli. Akla bazı sorular geliyor, gelmiyor değil. Öncelikle hani nişanı kız tarafı yapar, düğünü erkek ya; bu hanım kızımız neden nikah şekeri, davetiye, gün alma işlemlerini kendisi yapıyor. Biz burada bunları tartışmayacağız, belki yazımızın sonunda aklımıza takılan bir hususu soracağız, derdimiz Yargıtay’ın gerekçesi.
Özetle diyor ki yüksek daire, sen aile hukukuna göre nişanın haksız bozulmasıyla kişilik haklarının uğradığı zararı tazmin etmek istiyorsun da, kusura bakma ama, sen hiç nişanlanmamışsın ki! Ne ananın babanın olduğu bir tören yapılmış, ne eş dost gelmiş, biz görmemişiz ki bir tören!
E hani nişanlanmak için bir şekil şartı, tören gerekli değil di? Evlilik vaadi (vaatleri aslında) yeterliydi? Yahu anası babası yok kızın, nasıl gelsinler? Hani desek ananın babanın rızasını almamışsın, oh olsun, büyük sözü dinlemezsen böyle olur, o da değil.
Şimdi hukuk düzeni şu açıdan haklı olabilir, sen bazı maddi ve manevi tazminatlar istiyorsan böyle bir hakkının olduğunu ispatlaman lazım, sen nişanlandık diyorsun da adam da “Yok efendim, ne nişanı. Bizim seviyeli bir birlikteliğimiz vardı, benim evde yaşıyorduk, evet ev birlikteliğine katkı olsun diye bazı eşyalar aldı ama o kadar. Yani çok üzgünüm öyle bir izlenime kapılması için, ama benim evlilik niyetim yoktu, yani kısmet bu işler, hayırlısı…” dediğinde, mahkeme ne yapsın?
Yalnız benim burada aklıma takılan, kişilerin nikah günü alması aslında nişanlanmış olduklarını göstermez mi? Yani şu anda nikah günü almak için çiftlerin beraber müracaat etmesi gerektiğini biliyorum, uzun zamandır böyle de, öte yandan Türk filmlerinden biliyoruz “bana kafa kağıdını ver de gün alayım” muhabbetlerini, bizim olayımızda her ne kadar tanışmaları 2005 olsa da, bizde yargılama uzun sürse de sonuçta 2018 tarihli bir karar. Yani sanmıyorum, çiftimiz beraber almak zorunda nikah gününü. Ve Yargıtay buna rağmen bu durumu nişanlanma saymıyor! Gerçekten çok tartışmalı.
Bence biz hukuk okuryazarlığına sahip insanlar olarak buradan bir ders çıkaralım. Tamam, ailemiz her şeyin en doğrusunu bilemez de mümkün mertebe onaylarını almaya çalışalım. Rızaları yoksa nedenini düşünmeye çalışalım. Romantik takılmayalım, yapalım güzel bir nişan, herkese duyuralım, bol bol resim olsun. Hayatın ne getireceği belli olmaz, yazılı delil ya da yazılı delil başlangıcı olsun elimizde.
Alanımız hukuk düzeni değil de Güzin Abla köşesi olsaydı yazımızı bir de “kişi evlenmek istemiyorsa, maddiyatı öne sürerek bahaneler buluyorsa, zorlamayalım, gönülsüz olmuyor bu işler” diye bitirirdik ancak biz formatımızı bozmayalım, kalın sağlıcakla efendim.
[1] TMK m. 121
[2] Yargıtay 3. HD, E. 2016/12231, K. 2018/2059, T. 05.03.2018
Özgür Türkeş Hakkında: 1978 İstanbul doğumlu. Ön lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Adalet, lisans eğitimlerini Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim ile Anadolu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, yüksek lisans eğitimini BİST Spor Mali Durum ve Hisse Hareketleri Analizi adlı teziyle Beykent Üniversitesi İşletme Yönetimi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde eğitimine devam eden Türkeş, Teknik Öğretmen olarak görev aldığı MEB’de Flekso Baskıda Maliyet ders kitabı modülünü hazırladı; Eğitim Kurumları Yöneticisi olarak çalıştı. Görevine Şubat 2023’ten itibaren Adalet Öğretmeni olarak devam eden Türkeş, Fransızca ve İngilizce biliyor.