Aras Türay: Nefret söylemi tanımlanamaz, tarif edilebilir

Türk Ceza Hukuku Derneği ve İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi iş birliğiyle 11 Ekim’de İstanbul Barosu Konferans Salonunda düzenlenen “Türk Ceza Hukuku Kapsamında İfade Özgürlüğü Sempozyumu”nun ilk oturum konuşmacılarından İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Arş. Gör. Aras Türay, “Sosyal Medyada Nefret Söylemi” başlıklı bir sunum yaptı. Nefret söyleminin tanımlanabilecek değil ancak tarif edilebilecek bir durum olduğunu belirten Türay, sunumunda sosyal medyadaki nefret söyleminin varlığını dünyadan örneklerle gösterdi.

Arş. Görv. Aras Güray’ın konuşmasından öne çıkan satırlar şunlar:

Nefret söyleminin üç temel unsuru var: Birincisi ifadenin bir kişi veya gruba yönelik olması. İkinci unsur kişi veya grubun sahip olduğu özelliğin olumsuz olarak nitelendirilmesi. Burada ikinci unsurun aslında iki özellik arz ettiğini görüyoruz. Bir kere kişi veya grubun sahip olduğu bir özellik var. Bu özellik etnik köken bağlamında örneğin Kürt olmak olabilir;  din, mezhep, cinsel yönelim, cinsiyet de olabilir. Bu, ülkeden ülkeye de değişebilir. Bu özelliğin belirlenmesinde, gruplara ait olan bireylere karşı gerçekleşen ayrımcılığın ideolojik, sosyolojik veya tarihsel bir bağlamı olmalı. Özelliğin, olumsuz olarak nitelendirimesi gerekir.

Nefret söylemi, ifade özgürlüğü kapsamı dışındadır

Bu ilk iki özelliği barındıran söylem, bir kişi veya gruba yönelik olan ve kişi veya grubun sahip olduğu özelliğin olumsuz olarak nitelendirildiği söylemler ayrımcı söylemler olarak nitelendirilir. Ancak nefret söylemi, ifade özgürlüğü kapsamı dışında tutulduğu için nefret söylemi kavramını da çok geniş yorumlamamak, sulandırmamak gerekir. Ayrımcı bir söylemin, nefret söylemi olarak nitelendirilmesi için de üçüncü unsur olarak ifadenin dış dünyaya belirli şekillerde yansıması gerektiği kabul edilir. Bunlar abartma, çarpıtma, aşağılama, iftira, nefrete, düşmanlığa veya şiddete tahrik, doğal kimlik ögesinin aşağılama unsuru olarak kullanılması, tarihsel olguların reddi basitleştirilmesi veya meşru gösterilmesi, soykırımların inkar edilmesiyle ilgili söylemler veya simgeselleşmiş nefret suçlarıyla ilgili söylemler de nefret söylemi olarak nitelendirilebilir.

Nefret suçu ile nefret söylemi arasındaki fark

Nefret suçuyla nefret söylemi birbirine çok karıştırılmaktadır. Nefret suçunun iki bileşeni vardır. Ön yargı veya nefret sahibi sebebiyle bir kişinin hedef olarak seçilmesi gerekir. Ardından kanunda halihazırda suç olarak düzenlenmiş bir eylemin bu kişiye karşı gerçekleştirilmesi gerekir. Nefret söylemi bir ifade biçimiyken nefret suçu esasta kanunda halihazırda tanımlanmış bir suçun ön yargı etkisiyle işlenmesidir. 

Olay denkleminden ön yargı veya nefret sahibini çıkardığımızda nefret suçlarında elimizde hâlâ kanunda zaten suç olarak tanımlanmış cezalandırabileceğimiz bir eylem vardır. Ama nefret söyleminde o ön yargıyı çıkardığımızda o ön yargı ifadesinin nefret söylemi olarak nitelendirilmesi için aranan bir unsur olduğu için elinizde bir nefret söylemi kalmayacaktır.

İkinci unsur da ön yargı veya nefretin dış dünyaya yansıması. Bir kere nefret söyleminde zaten ifadeyle, yani eğer bir suç teşkil ediyorsa bu ifadede eylemin gerçekleşmesi sırasında ön yargı dış dünyaya yansırken, nefret suçlarında  bu ön yargının muhakkak dış dünyaya yansıması gerekli değildir. Saik dediğimiz bizim kastı oluşturan motivasyondur esasında. Sizin mağduru hedef olarak belirlemenizde o saik gündeme gelir, eyleme muhakkak yansıması gerekmez.

Sosyal medyada nefret söylemi

Nefret söyleminin tespitinde ifadenin içeriğin hitap ettiği kitlenin özellikleri, toplumdaki ihtilafların varlığı, kökleşmiş ayrımcılığın varlığı ve tarihi, konuşmacının kullandığı dil, üslubu, amacı, ifadenin sarf edildiği mecra önemlidir.

Sosyal medyada nefret söylemi çok yaygın. Nefret söyleminde gayet zengin örnekler verebilmekte. 

Nefret söylemiyle mücadelede erişim sağlayıcılarla mücadele edilebilir mi?

Twitter’ın Türkiye’de milyonlarca kullanıcısı var. Çok farklı şekillerde nefret söylemleri veya suç teşkil eden ifadeler gündeme gelebiliyor. Bu kişilerle tek tek uğraşmak gerçekten mümkün değil. Birçok kişinin katıldığı kitlesel eylemlerde Ceza Hukuku veya hukukun başka bir dalı çaresiz kalır. Özellikle bilişim sistemi aracılığıyla işlenen bu tür suçlarda çeşitli başka zorluklar da var. Failin belirlenmesi sorunu var. Takma bir adla bu eylemi gerçekleştirdiğinde bu kişinin IP bilgisinden adresinin tespit edilmesi gerekir, bu çok ciddi bir iş yükü oluşturabilecektir. Veya teknolojik imkanlardan faydalanılıyorsa bu imkansız hale de gelebilir.

Suçun işlendiği yerin tespiti

TCK madde 8 eğer eylem bir suç teşkil ediyorsa suçun kısmen veya tamamen, hareketin veya neticenin bir kısmının dahi Türkiye’de gerçekleştirilmesi yeterli olacaktır. bu TCK’nın uygulanması bakımından bu tür olaylarda olumlu gibi görünmekte.

Mahkeme sürecinin yürütülmesi. Özellikle sınırı aşan bir şekilde işleniyorsa suç , dışarıdaki failin Türkiye’ye iadeyle getirilmesi ya da adli iş birliğine girişilmesi zor olabiliyor. 

Bilişim sistemleriyle işlenen suçlardaki genel zorluklar sosyal medyada nefret söylemi bakımından da gündeme geliyor. 

Teknolojiye nazaran hukuk daha hantal bir yapıda

Nefret söyleminin yaygınlaşmaması ve engellenmesi bakımından içerik sağlayıcılarla tek tek uğraşarak hukuk bir çözüm elde edemez. Çünkü teknolojiye nazaran hukuk daha hantal bir yapıda. Siz oradaki bir içerik sağlayıcıyla uğraşırken yüz farklı içerik sağlayıcı nefret söylemi üretmeye devam edecektir. İçerik sağlayıcılarla tek tek uğraşmak, nefret söylemiyle mücadele açısından elverişli değil.

5651 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrasında diyor ki “Yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir.” diyor. 2. fıkrada da “Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.” diyor. Bir bildirim yoksa hiçbir yükümlülüğü yokmuş gibi bir hükmümüz var.

Nefret söylemiyle nasıl mücadele edilebilir, bizim yasal dayanağımız nedir?

Kanunun 8A maddesinde kişilerin can ve mal güvenliği konusu önemli, bir şiddete tahrik vs varsa bu gündeme gelebilir. Kamu düzeninin korunması veya suç işlenmesinin önlenmesi sebeplerine dayandırılabilir. Bu madde, ifade özgürlüğünü kısıtlamak bakımından fazla muğlak bir madde. 

Yer sağlayıcının hiçbir yükümlülüğü yok gibi görünüyor, bir bildirim gelinceye kadar. AİHM’in bu konuda üç kararı var. Bunların hepsi nefret söylemiyle bağlantılı değil ama yer sağlayıcının sorumluluğunun gösterilmesi bakımından önemli. 3 Ekim’de Avrupa Adalet Divanı’nın bir kararı çıktı. Büyük dairenin bu konuda verdiği ilk karar. Burada mahkeme şu yönde bir yaklaşım sergiliyor: Burada üçüncü bir kişinin ifadesi vardır, yer sağlayıcının sağlamış olduğu platformda bu söylem gerçekleşiyor, bu hakaret de aşağılayıcı bir ifade de olabilir nefret söylemi de olabilir. Burada acaba yer sağlayıcının sorumluluğu var mıdır diye bakıldığında aslında yer sağlayıcının sorumluluğu vardır demek yer sağlayıcıya bir yükümlülük yüklemek demektir. Burada da bir dengenin gözetilmesi gerekmekte.  Kişilerin nefret söyleminden bağımsız şekilde yaşaması veya kişilerin haysiyetinin korunmasıyla yer sağlayıcının ifade özgürlüğü arasında bir dengenin kurulması gerekiyor.

Bizdeki 5. maddede “yer sağlayıcının bir yükümlülüğü yok” demiştik, aslında AİHM yer sağlayıcıların belli bir yükümlülüğü olduğunu söylüyor. İç hukuk normunu bu kapsamda düzenlemek gerekebilir. 


Arş. Gör. Aras Türay’ın Sosyal Medyada Nefret Söylemi Sunumunun tamamına buradan ulaşılabilir.