Kabulünün 97. Yılında 1924 Anayasası

Arş. Gör. Ömer Temel

Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı

20 Nisan 2021 tarihi itibarıyla 1924 Anayasasının, gerçek adıyla Teşkîlât-ı Esâsîye Kanunu’nun, kabulünün 97.yılını geride bırakıyoruz. Cumhuriyetin ilanından sonra hazırlanan ilk anayasa olma özelliğini taşıyan 1924 Teşkîlât-ı Esâsîye Kanunu (Yazının buradan sonrasında 1924 Anayasası olarak anılacak), getirmiş olduğu pek çok yenilikle Cumhuriyetin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. 

Anayasacılık tarihimizi Osmanlı-Türk Anayasaları olarak ele aldığımızda ilk anayasa olarak 1876 Kanun-ı Esasi’nin kabul edildiğini görürüz. Dönemin koşulları ve Sultan II. Abdülhamit’in anayasanın ilanından 2 sene sonra Meclis-i Mebusan’ı süresiz tatil etmesi nedeniyle anayasal ortam tam olarak hâkim olamamıştır. 1908’e kadar oldukça uzun bir süre bir anayasanın var olduğu çoğu kimsenin aklına dahi gelmemiştir. 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanı sonrası yapılan Meclisi Mebusan seçimleri ve akabinde gerçekleştirilen 1909 Anayasa değişiklikleri ile Padişahın mutlak yetkilerinde sınırlamalar yapılmıştır. Meclisin etkisi daha ön plana çıkartılmıştır. Ancak yine dönemin siyasi koşulları, bağımsızlık kazanmak isteyen bölgelerin Osmanlı Devleti’ne karşı başlattığı mücadeleler ve akabinde başlayan 1. Dünya Savaşı süreci bu anayasal reformların tam olarak uygulanmasında zorluklar olarak karşımıza çıkmıştır. Kurtuluş Savaşında Anadolu’nun örgütlenmesi için İstanbul yönetiminin elverişsiz koşulları nedeniyle Ankara’da Meclis kurulması planlanmıştır. Kurulacak olan Meclis, alacağı kararların hukuki olarak meşruiyetini sağlamak adına yeni bir anayasal metne ihtiyaç duymuştur. Savaş koşulları köklü bir reform yapma olanağına izin vermediği için, geçici, adeta günü kurtarmak adına, 23 maddeden oluşan 1921 Teşkilatı Esasiye (Anayasası) yürürlüğe konmuştur. Bu yeni anayasal dönemin en önemli özelliklerinden birisi, kendisinden önceki anayasayı bütünüyle ortadan kaldırmamış olmasıdır. 1876 Kanun-i Esasi’nin halen daha yürürlükte olmasıdır. 1876 Kanun-ı Esasi’nin, 1921 Anayasası ile değiştirilmeyen maddeleri yürürlükte kalmaya devam etmiştir. Ta ki 1924 Anayasası ilan edilene kadar. 

1921 Anayasası her ne kadar bir geçiş dönemi anayasası olsa da Cumhuriyet’in kabulü gibi oldukça önemli bir gelişmeye de tanıklık etmiştir. 23 Nisan 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyet ile artık anayasacılık anlamında 1876’nın tamamen sona erip yeni bir anayasanın hazırlanmasının vakti gelmiştir.  Mustafa Kemal için her ne kadar 1876 Kanun-i Esasi ilk zamanlarda 1921 ile birlikte düşünüldüğünde yeterli gözüktüyse de gerek saltanatın kaldırılması gerekse de cumhuriyetin ilanı bir anda yeni bir anayasanın gerekli olduğunu ortaya koymuştur. 

1924 Anayasasının yapımında demokratik anayasa yapım usullerinden biri olan kurucu meclis usulü benimsenmemiştir. İkinci Meclis olarak bilinen Büyük Millet Meclisi içerisinden, Yunus Nadi başkanlığında bir komisyon kurulmuş ve bu komisyon anaysa metnini hazırlamıştır. Komisyon üyeleri sadece anayasa hazırlamak amacıyla görevlendirilmedikleri için anayasa hazırlığı bitince de Mecliste görevlerine devam etmişlerdir. Meclis yeni anayasa hazırlıkları devam ederken almış olduğu bir kararla yeni anayasanın kabul edilmesi için meclis üye tamsayısının üçte ikisinin evet demesini şart koşmuştur. Bu bir anlamda yeni anayasanın “toplumsal mutabakat” sonucu kabulünün sağlanması adına önemlidir. Yeni rejimin inşasında önemli bir mihenk taşı olacak olan bu anayasanın, toplumun geniş kesimini temsil eden parlamenterlerin onayı ile kabul edilmesi, aynı zamanda anayasanın diğer kanunlardan üstün bir yerde konumlanacağını da göstermektedir. Bir nevi anayasanın üstünlüğü prensibinin de ilk görünüm hali denilebilir.

Osmanlı’nın son döneminde uygulanmaya çalışılan Meşruti Monarşi hükümet sistemi, 1921 Anayasası ile Meclis hükümetine dönüşmüştür. 1924 Anayasası ise Meclis hükümeti ile parlamenter sistem arasında bir hükümet modeli tercih etmiştir. Anayasa hukuku öğretisinde “karma sistem” olarak adlandırılan bu yeni hükümet siteminin esası, “kuvvetler birliği ve görevler ayrılığı” ilkesine tabidir. Devletin kuvvetleri (erkleri) olarak sayılan yasama ve yürütmenin Meclis bünyesinde birleştiğini kabul etsek de yasamanın görevi ayrı, yürütmenin görevi ayrı düzenlenmiştir. Yürütme bu görevini yerine getirirken mutlaka Cumhurbaşkanına ve Bakanlar kuruluna ihtiyaç duyacaktır. Cumhurbaşkanı kavramı da kendinden önceki anayasalarda olmayan bir yeniliktir. 1921 Anayasanda hükümet sistemi Meclis hükümeti olduğu için devlet başkanı konumunda Meclis Başkanı vardı. 1924 Anayasası devlet başkanı ile meclis başkanını ayırmıştır. Bu aynı zamanda yürütmenin de başı olacak yeni bir anayasal makam kurulduğunu göstermektedir. 

1924 Anayasası getirmiş olduğu yeniliklerle adeta Cumhuriyetin kurucu metni haline gelmiştir. İlk halinde devletin resmi dini İslam ibaresi metinde yer almasına rağmen 1928 yılında bu ibare anayasadan çıkartılmıştır. Akabinde 1937 yılında “Laiklik” ilkesi anayasal bir ilke olarak metne dahil olmuştur. 1937 yılında sadece laiklik değil aynı zamanda Anayasanın 2.maddesine devletin temel nitelikleri olarak Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik ve İnkılapçılık ilave edilmiştir. Bir nevi inkılabın yapılırken temellendirildiği bütün ilkeler anayasal statüye kavuşmuştur. 

Kadınlara seçme ve seçme hakkı ilk kez 1924 Anayasası döneminde verilmiştir. 1930 yılında gerçekleştirilen mahalli seçimlerde ilk defa kadınlar seçilme hakkını elde etmiştir. 1934 yılında yapılan anayasa değişikliği ile kadınların seçme ve seçilme hakkı bu sefer anayasal güvence altına alınmıştır. 

1924 Anayasası yenilikçi tutumunu temel haklar ve hürriyetler bahsinde çok fazla gösterememiştir. Bu hiç düzenlememiştir anlamına gelmemelidir. Milletin egemenliği prensibinin hâkim olduğu bu yeni anayasa düzeninde yine milletin en büyük temsilcisi olarak Millet Meclisi görülmüştür. Milletin temsilcilerinin Mecliste çıkaracakları yasalar ile milleti ilgilendiren hakları en geniş manada koruyacakları kabulü anayasada bu konunun üzerinde ehemmiyet verilmesine mâni olmuştur. Toplumsal haklar metnin ilk halinde neredeyse hiç yoktur. 

Çok partili hayata geçiş olan 1946 yılına kadar 1924 Anayasası Tek Parti dönemi olarak devam edegelmiştir. Çok partili hayatla Demokrat Partinin seçim kazandığı 1950 yılına kadar da bu süreyi uzatabiliriz. 1924 Anayasası yürürlükte kaldığı sürenin uzun bir kısmını tek parti egemenliği ve ideolojisi ile tamamladığı için demokrasi anlayışı çoğulculuktan ziyade çoğunlukçu anlayışa yakındır. Muhalefetin bu anlamda çok önemsendiği bir dönem söz konusu değildir. Rousseau’nun Genel İrade anlayışında geçen “Çoğunluğun çıkarlarıyla toplumun genel çıkarları hiçbir zaman çatışmaz” öğretisi uyarınca bu dönemin yönetimi şekillenmiştir.

Milli egemenlik ilkesi bu dönem için en önemli kurucu ilke olarak kabul edilmiştir. Bu ilkenin vücut bulmuş hali olarak ise Büyük Millet Meclisi görülmektedir. Öyle ki Meclisin yapacağı her kanun hukuka uygun olacağı anlayışından ayrıca bir anayasa yargısı bu dönem için düşünülmemiştir. Yasama yorumu olarak adlandırılan bir denetim mekanizması ile bu görev yine dolaylı olarak Meclisin kendisine verilmiştir.  

Altı bölümdeki 105 maddeden oluşan 1924 Anayasası, yürürlükte kaldığı süre boyunca beş temel değişiklik yaşamıştır. Ancak bu beş temel değişiklik yanında iki değişiklik daha vardır. Son iki değişiklik 1945 ve 1952 yıllarında yapılan anayasanın dili ile ilgili değişikliklerdir. 1945 yılında yapılan değişiklik ile 1924 Anayasasının dilinde sadeleştirme yapmak istenmiş ve aynı metnin daha öz Türkçe kelimeler ile tekrar yazılarak yürürlüğe girmesi sağlanmıştır. 1952 Yılında tekrar eski haline (1945 öncesi) dönene kadar yaklaşık 7 yıl yürürlükte dili sadeleştirilmiş metin kalmıştır. Kimi yazarlarca 1945 Anayasası olarak adlandırılan bu dönem içerik olarak 1924’de yer alan kavramların eş anlamlılarının seçilmesiyle tekrar yazılan bir metindir. Yeni bir anayasa olarak kabulü zordur. Kaldı ki 1945 Anayasa değişikliğinin 104. Maddesi, “20 Nisan 1340 tarih ve 491 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu yerine mana ve kavramda bir değişiklik yapılmaksızın Türkçeleştirilmiş olan bu kanun yürürlüğe konmuştur” ifade ederek yeni bir anayasa olmadığını açıkça belirtmiştir. İçerik olarak değil sadece şekli bir değişiklik olarak ifade etmek mümkündür. 

Demokrat Parti iktidarının 1960 darbesi ile devrilmesinin ardından başa gelen darbeci yönetim 1924 Anayasasının yetersi kaldığı iddiasıyla yeni bir anayasa hazırlığına başlamış 1961 yılında yeni anayasa yürürlüğe girmiştir. 1924 yılından 1960 yılına kadar oldukça uzun bir süre yürürlükte kalan 1924 Teşkilatı Esasiye, yeni cumhuriyetin kuruluşunda oldukça önemli değişikliklerin merkezinde yer alan çok önemli bir siyasi ve hukuki belge olarak tarihte yerini almıştır. 

Yazıda Yararlanılan Kaynaklar ve Konuya Dair Detaylı Okuma için:

  • Abdurrahman Eren, Anayasa Hukuku Dersleri, Seçkin Yayınları. (2020)
  • Cem Eroğul, Anatüzeye Giriş, İmaj Yayıncılık. (2005)
  • Ergun Özbudun, 1924 Anayasası, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. (2012)
  • Hasan Tahsin Fendoğlu, Türk Anayasa Hukuku Tarihi, Yetkin Yayınevi. (2021)
  • Hüseyin Tolga Coşkuner, Türkiye’de Modernleşme Atılımları ve 1924 Anayasası, Aristo Hukuk Yayınevi. (2020)
  • Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Kitabevi. (2020)
  • Yavuz Atar, Türk Anayasa Hukuku, Seçkin Yayınları. (2020)

Köşe yazarları tarafından burada paylaşılan görüşler, turkiyehukuk.org’a değil, yazara aittir.