Doç. Dr. Naim Demirel / Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Bu makale çerçevesinde öncelikle “Başarısız devlet” kavramı üzerinde durulacak, onun uluslararası hukuk kişiliği problemi ele alınacaktır.
21.yy başından bu yana uluslararası hukuku “Başarısız devlet” (failed staat) kavramı meşgul etmektedir. Son yıllarda bazı devletler geçici bir zaman da olsa “başarısız devlet” statüsüne düştüler. 90’lı yıllardan bu yana Avrupa’nın ve Asya’nın bir kısmında da devlet yapısının ve kurumlarının geçici olarak çözülmesi gözlemlenmektedir.
“Başarısız devlet” Kavramı
“Başarısız devlet” kavramıyla, ülke içinde tek ve etkin otorite olma özelliğini kaybeden ve kamu düzeni bozulan, idari yapısı dağılan, temel devlet fonksiyonlarını yerine getiremeyen devlet ifade edilmektedir. “Başarısız devlet” in en belirgin özelliği etkin devlet otoritesinin yokluğudur.
“Başarısız devlet”, sadece siyasal otoritesini kaybetmekle kalmamakta, bunun yanında başka diğer devlet fonksiyonlarını da kaybetmektedir. Etkin iktidar gücünü kaybeden devlette, devlet organları kural olarak, yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarını yerine getiremez. Artık bu devletin hukuk ve kamu düzenini koruma yeteneği yoktur. Emniyet güçleri, yargı ve diğer düzeni sağlayıcı organlar fonksiyonunu kaybetmiştir ya da çoğu zaman maksadından uzaklaşmıştır. Devlet barışı ve düzeni sağlama görevini mevcut şekliyle yerine getirememektedir.
Devlet düzeninin ve kurumlarının yıkılması, “başarısız devlet” in önemli göstergesidir. Çökmenin derecesi devletten devlete, bölgeden bölgeye farklı olabilir. Bunun sebebi, her birisinin farklı tarih, sosyo-kültürel, ekonomik ve politik yapısının oluşudur.
Başarısız devlet ülkesel bütünlüğünü güven altına alamamaktadır ve ülke sınırlarını koruyamamaktadır. Devlet uluslararası ilişkileri yürütecek durumda değildir. Yeni sözleşmeler imzalayamayacağı gibi, mevcut sözleşmeleri de uygulamaktan acizdir.
Şiddet ve silahlı çatışmalar “Başarısız devlet” lerin en önemli özelliğidir. Bu çatışmalar, taraflarının nitelik ve sayısının yanında, kullanılan araç ve metot, kurbanlara uygulanan şiddet ve bununla ulaşılmak istenen hedefler noktasında klasik savaşlardan farklılık göstermektedir. Çatışan silahlı gruplar, milisler, savaş lortları, yağmacı gruplar, özel askerler, partizan gruplar ve bağımsız operasyon yapan keskin nişancılardan oluşmaktadır. Artık devletin tekelinde olan otorite özelleşmiştir. Siyasal otoritenin yerini, devlet benzeri aktörler almıştır. Devletin otoritesini kaybetmesi sonucunda oluşan kargaşa ortamında, herkes kendi yaşama hakkını kendisi korumak ve bunun için savaşmak zorundadır.
Bu çatışmalarda cepheler ve taraflar net olarak belli değildir. Birbirinden ayırt edilemeyen birçok grup birbirine karşı savaşmaktadırlar. Bilhassa dini ve etnik ayrılıklara dayanan çatışmalar, vahşet ve yoğunluk bakımından kendisine mahsus dinamiklere sahiptir. Bu gruplar daha çok halkın kendi kendini organize etmesiyle oluşmaktadır. Bu yeni savaş türlerinde savaşçılar ile sivil halk arasındaki fark ortadan kalkmıştır. Düşman tarafın sadece savaşçıları değil, bütünü meşru hedef olarak görülmektedir. Bunun neticesi olarak halkın büyük bir kesimi şiddet kurbanı olmaktadır.
Çatışmaların hedefi belirli bir ideoloji ya da politik hedeflere uluşmak için devleti ele geçirmenin yanında, kişisel, yerel ya da bölgesel mahiyette güç elde etmek ve maddi kaynakları ele geçirmekte olabilir. Bazen de toplumdaki sosyokültürel ya da etnik yapıyı bozmak ya da diğerini devre dışı bırakmak, hatta fiziki olarak bütünüyle ortadan kaldırma hedefi vardır.
Bir ülke içindeki çatışmalarda devlet yapısının bozulması ve dağılmasının doğal sonucu, ağır insan hakları ihlalleri ve ağır insani krizlerin meydana gelmesidir. Çatışmalar birçok sivil halkın hayatlarını kaybetmelerine yüz binlerce hatta milyonlarca insanın yurtlarından çıkartılmalarına, yurt dışına kaçmalarına sebep olmaktadır. İnsanlar, özellikle çocuklar açlık sebebiyle hayatlarını kaybetmektedirler. Soygun, tehdit, yağmalama ve tecavüz günlük olay haline dönüşmüştür. Yurt dışına sürgün, işkence ve idamlar sıkça vuku bulmaktadır. Dini ya da etnik bağları sebebiyle sivil halka karşı takip ve öldürme olayları meydana gelmektedir. En temel hak olan insanın yaşama hakkı ihlal edilmektedir.
“Başarısız devlet”te iç politikaya ilişkin artık ya hiç karar alınamamakta ya da idari organlar alınan kararları uygulayamamaktadır, vergileri toplanamamaktadır. Devlet alt yapı hizmetlerini verememektedir. Ulusal üretim, ticaret için gerekli kamu mallarının temini mümkün olamamaktadır. İç ve dış ticaret için gerekli hukuksal düzenlemeler yapılamamakta ve gerekli uzmanlar bulunamamaktadır. Ticaret illegal yollara kaymış, uyuşturucu ve silah ticareti artmıştır.
Toplumdaki sağlık ve eğitim hizmetleri durmuş, toplumun sosyal kurumları işlemez hale gelmiştir. Devlet farklı dil, din, etnik kökenlere ait grupların sosyal ve politik uyumunu ulusal boyutta sağlama görevini artık yerine getirememektedir.
Her ne kadar bütün bu olaylar ülke içinde meydana gelmekte ise de, olaylar sebebiyle komşu ülkelere göçlerle birlikte olayın sınır aşan etkisi de ortaya çıkmaktadır.
“Başarısız devlet” ’in Hukuksal Kişiliğinin Varlığının Devamı
Bu durumdaki bir devletin, uluslararası hukuk kişiliği devam etmekte midir?
Jellinek’in tanımına göre devlet, belirli bir coğrafi alana yerleşmiş, bir siyasal otorite altında yaşayan insan topluluğunun oluşturduğu varlıktır. Bu tanım çerçevesinde “başarısız devlet” değerlendirildiğinde, devlet olmanın üç unsurundan ülke unsuruna ilişkin sorun bulunmamakla birlikte, diğer iki unsurun halk ve siyasal otorite unsurunun varlığının sorgulanması gerekmektedir.
Halk Unsuru
“Başarısız devlet” te, insanların kimlikleri daha çok ait oldukları etnik ve sosyo-kültürel gruplara göre oluşmaktadır. Artık bu süreçte bir millet olma hissi olmadığı gibi, ortak bir siyasal organizma oluşturma iradesi de bulunmamaktadır. Sosyolojik olarak halk unsurunun mevcudiyeti tartışmalıdır. Doehring halk olmak için sübjektif elementin gereğini vurgulamıştır. Kamu hukukunda bir devletin halk unsurunu, devletin otoritesi altında yaşayan bütün vatandaşlar oluşturmaktadır. Dolayısıyla kamu hukuku anlamında halk kavramı, sosyolojik anlamda halk kavramıyla aynı anlamda değildir. Siyasi birlik olma iradesinin olmaması bir devletin halk unsurunun oluşması için mutlaka gerekli değildir. “Başarısız devlet” te bir süre etkin otorite gücü ortadan kalksa da, mevcut hukuk düzeni altında bulunan bütün insanlar “başarısız devlet” in halk unsurunu oluşturmaya devam edecektir.
Etkin Devlet Otoritesinin Ortadan Kalkması
Devletin otoritesini kaybetmesi neticesinde, artık devlet hukuk ve düzen hâkimiyetini ve vatandaşların güvenliğini sağlayabilecek durumda değildir. Devletin düzeninin ve kurumlarının dağılması sonucunda, artık devlet ana fonksiyonlarını icra edemez duruma gelmiştir.
Devlet yasama yürütme ve yargı faaliyetlerini sürdürememektedir. “Başarısız devlet” te ana unsur, devlet organlarının hem içeriye ve hem de dışarıya yönelik olarak artık karar verebilecek ve uygulayabilecek durumda olmadığıdır. Dış ilişkilerde de ülkeyi temsil eden organların icra kabiliyetleri kırıldığı için, devlet artık uluslararası hukuk sorumluluklarını yerine getirememektedir. Bu sebeple “başarısız devlet ”ten ülke içinde hukuksal düzeni sağlaması ve uluslararası ilişkilerde uluslararası hukuk sorumluluğunu yerine getirmesi beklenemeyecektir.
Özetle artık etkin devlet gücü ortadan kalkmıştır.
“Başarısız devlet” in Hukuki Şahsiyetinin Devamı Problemi
Devletin üç ana unsurundan birisi olan etkin otorite unsuru yoksa devletin hukuki varlığı devam etmekte midir?
“Başarısız devlet”lerin hukuki varlıklarının devam ettiğine dair, uluslararası hukukta öteden beri görüş birliği vardır. “Başarısız devlet” in hukuksal varlığı, diğer devletler ya da uluslararası örgütler tarafından sorgulanmamaktadır. Her ne kadar “başarısız devlet” , ülkesi üzerinde etkin devlet kontrolünü kaybetmişse de, onun ülkesel bütünlüğüne saygı gösterilmektedir. Uluslararası toplum onun kriz öncesindeki formuyla siyasi bütünlüğüne riayet etme gayretindedir. Lübnan, Liberya, Afganistan ve hatta uzun zamandır etkin bir devlet gücü olmayan Somali bunun örneklerindendir. Hatta ülkenin kuzeyinde kurulan Somaliland, Jellineck’in tanımına göre devlet olmanın üç unsuruna da sahip olmasına rağmen hiç bir devlet tarafından tanınmamıştır. Uluslararası toplum hala bölünmemiş Somali’yi devlet olarak tanımaya devam etmektedir.
BM Sözleşmesinde, devlet olmanın unsurlarının kaybolması halinde, hangi hukuki sonuçların doğacağına ilişkin açık hüküm bulunmamaktadır. BM organlarının uygulamasında “başarısız devlet” in devam ettiğinden hareket edilmektedir. Bu devletlerin hukuksal varlıklarının devam ettiği, bağımsızlıkları, egemenlikleri ve ülke bütünlükleri ya açıkça ya da dolaylı olarak tasdiklenmiştir. Uygulamada “başarısız devlet” , etkin devlet gücünün ortadan kalkması süresince de BM üyesi olarak devam etmektedir.
Uygulamadaki bu netliğe rağmen öğretide bu konuda tam bir sonuca ulaşılamamıştır. “Başarısız devlet ”in, uluslararası hukuk süjesi olarak varlığını sürdürmesi konusunda üç ayrı görüş vardır.
Bir grup yazara göre, bu durumdaki devletin artık varlığını sürdürdüğü söylenemez. Bu devletlerin uluslararası hukuk sujeliği düşmüştür. Bu yazarlara göre, her ne kadar uluslararası hukuk uygulaması “başarısız devlet” in devam ettiği yönündeyse de, bir devlette hükümet olmaması, devletin kendi ülkesi ve halkı üzerinde egemen otoritesini, gücünü kullanamaması sonucunu doğuracağından, artık ortada uluslararası hukuk anlamında bir devlet yoktur.
Bazı yazarlara göre ise “Başarısız Devlet” te artık etkin bir egemen devlet otoritesi yoktur. Üstelik bu durum, geçici bir süre için olmadığı gibi, harici bir güç tarafından hukuka aykırı olarak da oluşturulmamıştır. Bir devletin varlığı için gereken üç unsurdan birisi ortadan kalkmıştır. Ancak “başarısız devlet” in hukuken varlığının sürdüğü varsayılmalıdır. Bu varsayımın sebebi ise, halkın kendi geleceğini belirleme hakkıdır. Burada devlet ortadan kalkmışsa bu ülke bir başka devlet tarafından işgal edilecektir. Bu ise halkın kendi geleceğini belirleme hakkını ihlal eder. Dolayısıyla halkın bu hakkını kullanacağı zamana kadar bu ülke üzerinde “Başarısız Devlet” in hukuksal varlığının sürdüğü kabul edilmelidir.
Ağır basan görüşe göre ise, “Başarısız Devlet” in içeride varlığını kaybetmesine rağmen uluslararası hukuk açısından varlığı sona ermiş sayılmaz. “Başarısız Devlet” sadece uluslararası hukukta hareket etme kabiliyetini yitirmektedir. Ancak devlet ve uluslararası hukukun süjesi olarak varlığını sürdürmektedir.
*Avrasya Hukuk Kurultayı Tebliğler Kitabı; s.340 (3-7 Eylül 2014, Saraybosna)