Dijital Miras nedir? Türk yasalarında “dijital miras”ın yeri

Alman Federal Mahkemesinin “Facebook” kararı üzerine incelemesine yer verdiği makalesi sayesinde kendisine ulaştığımız Av. Çiğdem İleri’ye dijital mirasın ayrıntılarını sorduk.

Dijital mirasın tanımını yapan ve Alman hukukunda nasıl ele alındığının ayrıntılarını paylaşan İleri’ye göre Almanya ile aynı hukuk ailesinden olan Türk yargısında da dijital miras, mutlaka dikkate alınması gereken bir konu.

Dijital mirasın en genel tanımını şu şekilde yapmak mümkün. Miras bırakanın internet ortamındaki dijital hesaplarının, verilerinin tümü zaten dijital miras kavramı kapsamında değerlendirilebilir.

Alman hukukunda şu an için dijital mirasa yönelik yasal bir düzenleme yok. Çok önem arz eden iki Federal Mahkeme kararıyla ve öğreti görüşleriyle esasen ele alınıyor. Bu kurumun yasal ve genel geçer bir tanımı da yok. Almanya’nın bir özellik arz ettiğini söylemek isterim. Çünkü dijital miras konusunun yüksek mahkeme düzeyinde ele alındığı sadece bir değil iki karar verildiği yegâne ülke özelliğini gösteriyor. Bizim açımızdan aynı hukuk ailesinin temellerine sahip olduğumuz için dijital mirasın mutlaka dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. 

Alman Federal Mahkemesi iki temel karar vermiş durumda. İkisinde de dijital mirasın tanımını yapmıyor. Dijital mirasın tanımını yapma konusunda bilinçli olarak sustuğunu düşünüyorum. Çünkü teknolojinin hızı ve bu alandaki gelişmeler nazara alındığında bu kavramın kesinlikle sınırlı kalmaması gerektiğini düşünüyorum. Federal mahkemenin de buradan yola çıktığını söyleyebilirim.

Federal mahkeme halihazırda var olan miras hukuku ilkeleri ve hükümleri Alman Medeni Kanunu’nun 1922. maddesi ve devam hükümleri başta olmak üzere külli halefiyet denilen ilke gereğince “miras bırakanın tüm mal varlığı değerleri ve aynı zamanda sözleşme ilişkileri de tüm hak ve yükümlülükleriyle birlikte zaten mirasçılara intikal ediyor.” diyor. Burada Federal Mahkeme değerlendirmesini yaparken kullanıcı hesabının ölenin şahsına mı yoksa mal varlıksal değerlere  bağlı nitelik gösterdiğine bakmakta. Mal varlıksal değerler sadece mirasa konu olabilir. Federal Mahkeme esasen bu ayrımın yapılamayacağını ve yetersiz kaldığını da bir kez daha gösteriyor. Zaten halihazırda Alman kanun koyucusunun iradesi somutlaşmış durumda. Çünkü Alman Medeni Kanunu’nun 2047. maddesinin 2. fıkrası ve 2373. maddelerinde halihazırda bir kişiye ait günlüklerin, kişisel mektupların, şahsa ait tüm analog yani dijital olmayan belgelerin mirasçılara intikali düzenlenmiş durumda. Bu anlamda Federal Mahkeme bu hükümden yola çıkarak şahsa bağlılık gösteren veriler, belgeler ve değerlerde miras yoluyla intikal edebilir. Federal mahkemenin esas görüşü temel miras hukuku ilkelerinden fiziki dünyada uygulanan ilkelerden yola çıkarak dijital miras kavramını ele almak ve bunların mirasçılara intikalini sağlayabilmek yönünde. Alman hukukuna göre şu an federal mahkeme görüşleri yadsınamaz bir hale geldi. Dijital miras özelinde sosyal medya hesapları mirasçılara intikal edebilir.

Kıta Avrupası hukuk sistemine dahil olan hemen hiçbir ülkede doğrudan dijital mirası destekleyen hükümler yok. İleri, ilgili konunun Avrupa Birliği ile Amerikan hukuk sistemlerinde kendisine tam anlamıyla henüz yer bulmadığını hatırlatıyor. Ancak, bütün bu örnekler arasında önemli bir istisnayı da vurguluyor: Estonya

Dahil olduğumuz Kıta Avrupası hukuk sisteminde hemen hemen hiçbir ülkede şu an için doğrudan dijital mirası destekleyen hükümler yok. Başta Almanya olmak üzere mesele şu an yargı kararları ve öğreti görüşleri düzeyinde ele alınıyor. Bu şekilde yürütülüyor.

Avrupa Birliği’nde de blok genelinde geçerli olan bir düzenleme henüz yapılmış değil. Görece Avrupa Birliği bu tarz gelişmelere daha duyarlı ve hızlı reaksiyon veriyor. Yaptığım küçük bir araştırma sonucunda Avrupa Birliği yasa koyucularına yönelik ciddi bir baskı var. Bu düzenlemelerin yapılması gerektiği özellikle sosyal medya, internet şirketleri, bankalar, sosyal medya hesapları merkezlerinin kişilerin mirasçılarının bulunduğu yerden farklı bir üye ülkede olması durumunda ortaya çıkacak farklı hukuki yaklaşımlar, düzenlemeler sebebiyle bunların sorun yaratabileceği bu sebeple de blog genelinde de geçerli olacak dijital miras kapsayacak şekilde düzenleme yapılması gerektiği yönünde sıklıkla görüşler, makaleler kaleme alınıyor. Avrupa Birliği düzeyinde de yakın gelecekte bir düzenleme görebiliriz.

Amerika’ya baktığımızda hukuk sistemlerimiz her ne kadar farklı olsa da örnek teşkil etmesi açısından dijital mirasa ilişkin olarak yasalaşma var. Tanımı ve kapsamının belirlenmesi noktasında yetersiz kaldığı söylense de bu anlamda bir rehberlik sağladı. Özellikle ölüme bağlı tasarruflarla dijital mirasın nasıl belirlenmesi konusunda bir rehber taşıyabileceği söyleniyor. Dijital Varlıklara Gözden Geçirilmiş Güvene Dayalı Erişim Yasası (RFADAA) ismi.

Dahil olduğunuz hukuk sisteminde Kıta Avrupası Hukuku ülkelerinde henüz bir yasal düzenleme yok. Almanya halihazırda var olan hukuksal düzenlemelerin dijital mirasın ele alınışı bakımından yeterli olacağını söyledi. Dolayısıyla yakın gelecekte bir düzenleme görmeyeceğiz. Başta Almanya olmak üzere külli halefiyet ilkesinin geçerli olduğu diğer ülkelerde de yargı kararları ve öğreti görüşleriyle bu konu yürütülecektir.

Temelleri Germen hukukuna dayanan aslında aynı hukuk ailesine mensup olduğumuz bir ülkede düzenleme yapılmış durumda O da Estonya. 

Estonya miras kanunu kapsamında külli halefiyet ilkesinin geçerli olduğu bir ülke. Ama somut bazı düzenlemelerle de dijital mirası yasalaştırmış durumdalar. Estonya’nın medeni kanununda da yasal mirasçılık ve miras hükümleri açıkça dijital mirası da kapsayacak şekilde düzenlenmiş durumda.

Estonya, Almanya’yla benzer bir görüşü yürütüyor. Dijital olsun olmasın bu tarz verilerinde tüm mal varlığı değerlerinin de mirasçılara intikal edeceğini söylüyor.

Türkiye’nin Medeni Kanunu’nun İsviçre hukuku başta olmak üzere diğer ülkelerde de şu an için dijital mirası doğrudan düzenleyen bir kanun yok. Almanya veya İsviçre’de bir düzenleme yapılırsa bizler için de bir yol gösterici olacaktır diye tahmin ediyorum. Bana göre Türkiye şu an böylesi bir yasal düzenlemeden çok uzakta. Çünkü daha yargı kararlarında bile böyle konunun olduğu meselesi çok çok yeni gündeme gelmeye başladı.

Dijital mirasla ilgili yasalarda “sadece sosyal medya hespalarını kapsayan bir düzenlemenin” yetersiz olacağını ifade eden İleri, konuyla ilgili yanıtlanması gereken hayati soruları gündeme getiriyor: dijital miras, mirasçılara intikal edebilir mi?

Dijital miras meselesinin yalnızca miras hukuku ve külli halefiyet ilkesi bağlamında ele alınmasının hem tek yanlı kalacağını ve ciddi hukuki açmazlara yol açacağını düşünüyorum. Bilhassa giderek önemi artan yadsınamaz bir gerçek olan sosyal medya platformlarına akdedilen kullanıcı sözleşmeleri uyarınca sürdürülen faaliyetler neticesinde ortaya çıkan tüm veriler, bilgiler, paylaşımlar, yazışmaların hukuki akıbetinin doğrudan doğruya analog düzen neyse fotoğraflar, metinler nasıl ele alınıyorsa o şekilde ele alınmalıdır. Bunlar aynı hukuki kaderi paylaşacaktır demek bana göre hukuki açıdan yetersiz kalıyor. Çünkü ortada yadsınamayacak bir bir sözleşme var. Kişilerin bu platforma girerken akdettikleri gizlilik esasına dayalı bir kullanıcı sözleşmesi var. Bu sorunu çözmeye yarayacak özel hayatın, telekomünikasyonun gizliliği ile miras hukuku arasında mutlaka bir denge kuracak hangi hakka hangi durumda nasıl öncelik verileceğini belirleyecek bir düzenleme en öncelikli bir konu.

Ama sadece “Sosyal medya hesapları mirasçılara geçecektir.” demek şeklinde bir düzenleme bile bana göre yetersiz. 

Terekenin tespitinin nasıl yapılacaktır? Şirketlerin verileri saklama yükümlülüğü nasıl ve ne şekilde olacaktır?  Bunların ötesinde saklı pay vergilendirme sorunu karşımıza çıkmakta. Pek çok açıdan ele alınması gereken bir durum.

Ama ilk öncelikli güncelleme dijital miras, mirasçılara intikal edebilir mi? Ederse telekomünikasyonun ve özel hayatın gizliliği temel hakları nasıl ve ne şekilde ele alınacak? Nereye konulacak?

Telekomünikasyon ile özel hayatın gizliliği konularında çekincelerini ifade eden Çiğdem İleri, Kişisel Sağlık Verileri Hakkında Yönetmeliği hatırlatarak emsal niteliği taşıyacak bir karar üzerinden Türk yargısının konuya bakış açısını özetledi:

Sadece benim değil pek çok yazarın da çekincesi telekomünikasyon ve özel hayatın gizliliği boyutunda. Burada yer alan verilerin pek çoğunun kişisel veri niteliği taşıdığı düşünüldüğünde şöyle bir sorunla karşılaşılması mümkün:

Kişisel web sitesi sahibi öldüğünde mirasçıları ulaşması gereken şirket yetkililerine ulaştığında şöyle bir cevap alabilirler: Bunlar kişisel veri arz ediyor. Bu kapsamda sizin mirasçı olup olmamanız önemli değil. Biz ancak bunları veri sahibiyle paylaşabiliriz. Bu tarz uyuşmazlıklar halihazırda doğmaya başlamış durumda. Kişisel Verilerin Korunması Kurulu’nun bir takım tavsiye niteliğinde kararları var. Bu kararlara bakıldığında da aslında Türk hukukunda nasıl bir karmaşa olacağı ya da hukuki açıdan açmazlar ortaya çıkabileceğini söylemek mümkün değil. İki yıl önceki 18 Eylül 2019 tarih ve 2019/273 sayılı kurul kararıyla karşılaştım. Bu arada kurul dijital olsun ya da olmasın tüm veriler üzerinden inceleme yürütülüyor. Meselenin konuştuğumuz tarafının sadece dijital olup olmamasıyla bir ilgisi yok. Ölen bir kişinin eşi vefat eden eşinin yasal mirasçısı olarak İstanbul’da bir hastaneden tedavi belgelerine ulaşmaya çalışıyor. Hastane bunu reddediyor. Kişi yasal mirasçısı olduğuna dair belgelerini arz etmiş olmasına rağmen. Bu durumda yasal mirasçı bir şekilde kurula başvuruyor ve şu cevabı alıyor: ‘Buradaki verilerin ilgili kişisi verilerin paylaşılacağı kişi ancak verisi işlenen gerçek kişidir.’ Medeni kanundan yola çıkarak gerçek kişinin tanımını da yapıyor. Kurum ‘Ölümle birlikte kişilik sona erdiği için de bu verileri talep edecek kişi değilsiniz. Ancak verisi işlenen gerçek kişi talep edebilir.’ diyor. Bu anlamda bu tarz bir görüşün bizim hukukumuzda benimsenip benimsenmeyeceği çok keskin ve tek taraflı bir şekilde kanun kapsamında kişisel verisi işlenen kişi olmadığınız yasal mirasçıları bu veriler aktarılamaz denilebilir mi? Belki bazı şirketlerde bu görüşü benimseyecekler ve mirasçılar ciddi sıkıntılar yaşayabilecek.

Hukukumuzda yeni sayılabilecek bir yönetmelik var. Kişisel Sağlık Verileri Hakkında Yönetmelik. Bu yönetmelik açıkça ölmüş kişiye ait sağlık verilerinin en az 20 yıl boyunca dijital olsun veya olmasın şeklinde bir yükümlülük öngörüyor. Belki buradan yola çıkarak bir teamül oluşabilecektir. Öte yandan miras hakkının özellikle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olduğu bunu doğurduğu durumlarda zaten böyle bir kısıtlama öngörülemez. Yasal düzenlemeye ihtiyaç olan konulardan bir tanesi de bu. Mahkeme buna yönelik hiçbir değerlendirme yapmadı. ‘Aile Facebook’tan ne kadar süreyle ne kadar süre içerisinde talep edebilir? Facebook bu verileri ne kadar süreyle saklamakla yükümlüdür?’ gibi bir değerlendirme yok. 20 yıl saklama yükümlülüğü hukuki açıdan belki bir teamül oluşturabilir. Yasal düzenleme olmaması ve mevcut boşluk sebebiyle çok karışık ve farklı çelişkili uygulamalarla karşılaşabiliriz.


Peki iki temel anayasal hak olan telekomünikasyon ile özel hayatın gizliliğinin çeliştiği durumlar oluyor mu? İleri’ye göre analog dünyaya yönelik hazırlanan hükümlerin dijital miras konusunda uygulanması birçok yetersizliği de beraberinde getirmekte.

Kesinlikle bir çelişkinin ortaya çıktığını bu iki temel hakkın karşı karşıya geldiğini düşünüyorum. Bilhassa sosyal medya hesapları açısından. Eğer ki Türk hukuku uygulayıcıları da bunu yalnızca Alman Federal Mahkemesi gibi miras hukuku ilkelerinden yola çıkarak yapacak olurlarsa doğrudan bir düzenleme olmamasına rağmen var olan, yerleşen ve mevcut düzenlemelerden yola çıkılarak ulaşılan sonuçlar, hukuki değerlendirmeler bizde de aslında Alman hukukundaki benzer bir yaklaşımın bir şekilde ortaya çıkabileceğini gösteriyor. Bu görüşün savunulduğu durumda yarışan birbiriyle çelişen haklar durumunu sunmak istiyorum. İki temel Anayasal hakkın karşı karşıya getirildiğini, bunlardan hangisinin üstünlük sağlanması gerektiği gibi bir tutum içinde olunabileceğini görüyorum. Esasen bu konu ele alınırken mutlaka çok detaylı ayrımlar somut olay düzeyinde de incelemeler yapılması gerektiği kanısındayım. Bir takım sosyal medya hesapları açısından bir kişinin yaptığı aile fotoğrafı paylaşımı, durum güncellemeleri, kendi fotoğrafları, sadece kendisini ilgilendiren paylaşımlar gibi durumlarda kendi iradesiyle tüm kullanıcılara yönelik bu paylaşımlar bakımından bir sorun teşkil etmeyeceği fakat esas sorunun başka kullanıcılarla birlikte girdiği paylaşımlar noktasında diğer kullanıcının o paylaşımın Facebook kullanıcı sözleşmesi akdederken kabul ettiği ve kendisinin ve karşı tarafından taahhüt ettiği bunların gizli kalacağı ve kimseyle paylaşılmayacağı yönündeki hükümle kesinlike bir çelişki doğurduğunu düşünüyorum. Dijital miras, mirasçılara intikal eder veya etmez gibi bir cevap yerine bu konudaki yasal güncellemelerle birlikte konunun mutlaka bunlar özelinde ele alınması gerektiğini ve analog, fiziki dünyaya yönelik hazırlanmış hükümlerin dijital miras konusunda uygulanması konusunda yetersiz kalacağını ifade etmek istiyorum. En önemli mesele telekomünikasyonun ve özel hayatın gizliliği meselesinin bu paylaşımda bulunulan üçüncü kişilerin hakları açısından nereye konulacağı ve mirasçılar bu iki kişi arasında olan paylaşımın aktarılabileceği olup olmayacağı, yoksa bunun dışında kalan üçüncü kişi sayılıp sayılmayacağı kalıp kalmayacağı konusunda bir değerlendirme mutlaka yapılmalı. Federal mahkeme bu değerlendirmeyi aslında yaptı. ‘Telekomünikasyonun gizliliği açısından bir sorun yok. Zaten üçüncü kişi değildir.’ dedi. ‘Şu benzerlik fiziki dünyada da ölen kişinin tüm verileri, bilgi ve belgeleri mirasçılara kalıyor. Dolayısıyla bunun dijital ortamda olmasının bir önemi yok’ şeklinde bir görüş var. Bu tartışma zaten dijital olmayan veriler için de yapılabilir. Alman kanun koyucusu bu önceliği yapmış durumda. Kanunen bu düzenleme yapılmış. Bu anlamda özel hayatın gizliliği kanunen sınırlandırılmış durumda. Mektupların, günlüklerin intikali bakımından. Dijital ortamın sosyal medya hesapları bakımından şöyle bir farkı var. Buradaki gizlilik sözleşmesi, kullanıcı sözleşmesi fiziki dünyada yok. Yapılmıyor. Biz ‘Dijital ortam, fiziki ortama aynı uygulamalara tabiidir’ dediğimizde gizlilik sözleşmesini tamamen yok saymış oluyoruz. Yok sayamayacağımıza göre ortaya çıkan çelişkinin giderilmesi gerektiğini düşünüyorum. 

Antalya Bölge Adliye Mahkemesi’nin Kasım 2020’de verdiği bir kararı örnekleyen İleri’ye göre Türk yargısında dijital miras meselesiyle ilgili mutlaka bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var.

Aslında Türk hukuku açısından çok yeni bir karar var. Bir istinaf mahkemesi kararı var. 13 Kasım 2020 tarihli Antalya Bölge Adliye Mahkemesi’nin bir kararı. Bu konu çok yeni yargı düzeyinde tartışılmaya başlandı. Bu kararda istinaf ilk derece mahkemesinin vefat eden kişi eşinin iCloud hesabındaki bilgilere ulaşmaya çalışıyor. Bir şekilde ulaşamaması sonucunda bir yargı süreci başlıyor. İlk derece mahkemesi bu kararı reddediyor. Özel hayatın gizliliği kapsamında reddediyor. Akabinde yürütülen yargısal süreçte de istinaf mahkemesi bu anlamda ‘Ölü kişinin e-posta hesabına özel hayatın gizliliği kapsamında değerlendirilerek reddedilmesi hatalıdır.’ diyor. Gerekçesine baktığımızda birtakım eksikler var. İstinaf mahkemesi yalnızca mal varlıksal değerlere mülkiyete dayalı değerlerden yola çıkarak bir tereke, dijital miras anlayışı benimsemiş gibi görünüyor. Göz ardı edilen çok net bir gerçek var. Mirasçılara aslında terekeyle üzerinde mülkiyet hakkı verilebilen, kurulabilen mallar geçmiyor. Aynı zamanda kişisel edim borcu altına girilen sözleşme ilişkileri de mirasçılara intikal ediyor. Burada da kriter kişinin kendisinin kişiliğinin bir önem arz etmediği borçlar hukuku ilişkileri de külli halefiyet kapsamında. Bu anlamda halihazırda örnek sayabileceğimiz kararın eksik yanları olmakla birlikte şu an sanki şöyle bir düşünce ortaya çıkmış gibi. Yargı düzeyinde de sanki dijital mirasın, sosyal medya hesapları, e-posta hesapları, kripto paralar, internet bankacılığındaki verilerin gibi aktarılabileceği yönünde bir görüş benimsemiş durumda. Ama Yargıtay kararlarını beklemek lazım. Çelişkili kararlar ortaya çıkabilir. Bu durumların ancak yasal düzenlemelerle giderilebileceğini düşünüyorum. Kişisel Verilerin Korunması Kurumu’nun yaklaşımını söyledim. Buradan yola çıkarak bazı uyuşmazlıklar çıkacak. Bunların hepsi yasal boşluktan kaynaklanıyor. İşleyişin başka bir tarafı da bu hesapların aktif olarak kullanılıp kullanılamaması meselenin başka bir sorunu. Sosyal medya, e-posta hesaplarını, şu bağlamda değerlendiren mirasa intikal edip edemeyeceği, aktif kullanıp kullanılamayacağı yönünde. Özellikle Instagram’da bunu sıklıkla görmeye başladık. Sanki bir satış platformu gibi kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Böylesi durumlarda bu hesaplar özelinde bir değerlendirme yapıldığında bunların aslına bakarsanız intikal edebileceğinizi söylemek mümkün. Bence esas meseleyi çelişkinin olduğunu düşündüğüm esas sorunun parayla ölçülemeyen manevi değerlere ilişkin dijital miras değerleri verilerinin olduğunu düşünüyorum. Parayla ölçülen parasal değeri olan dijital miras içerikleri bakımından mevcut düzenlemelerin yeterli olabileceğini belki bir noktada söylemek mümkün. Tüm konu bakımından meselenin mutlaka bir yasal düzenlemeye muhtaç olduğunu buradaki en önemli meselenin manevi değeri olan yazışmaların, paylaşımların üçüncü kişilerin onların özel hayatına müdahale etmiş olduğu noktada nasıl intikal edeceği sorusunun ancak bir yasal düzenlemeyle giderileceğini düşünüyorum. Buradaki sorunu, çelişkiyi yaratan esas meselenin de sosyal medya hesaplarına girilirken akdedilen kullanıcı sözleşmelerine dayalı gizlilik prensibinden doğduğunu düşünüyorum. Dijital mirasın, dijital terekenin nasıl hesaplanacağı, içeriğinin nasıl tespit edileceği, kapsamının belirlenmesi, mirasçılarına aktarımı, bu verilerin aktarımı, işin vergisel boyutu gibi pek çok soru var. Mal varlıksal paraya dayalı veriler parasal değeri olan dijital miras bakımından bu soruya evet yanıtını vermenin daha kolay olduğunu ve kısıtlı da olsa mevcut düzenlemelerle bunun yürütülebileceğini düşünmekle beraber manevi değeri olan ve sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlar ve yazışmalar bakımından şu anki haliyle ben bu soruya hayır yanıtı verilmesinin daha uygun olduğunu düşünüyorum. 

Avukat Çiğdem İleri, dijital medyanın önemli unsurları influencerler örneği üzerinden siber dünyada içerik üreten, ticaret yapan ya da gelir elde eden herkesi ilgilendiren konuyu da gündeme getirdi: Bir influncerın ölümü durumunda, gelirleri elde ettiği hesaplarının akıbeti ne olacak?

Esasen bu sorunun çözülmesi noktasında yasal düzenlemenin gelmeyeceğini düşünelim. Bu durumda kullanıcılar ne yapmalı, ne yapabilirler? Bu da başka bir sorun. Oturup beklemek mi lazım? Özellikle parasal değeri iyice yükselen sosyal medya hesapları bakımından ticari amaçla kullanıldığı bloggerlık, influencerlık gibi uygulamaların yaygınlaştığı durumda şu gündeme geliyor. Örneğin bir influncer reklam gelirleri elde ederek, paylaşımlar yaparak burayı bir gelir kapısı haline getirdiyse ölümü halinde o hesabın akıbeti ne olacak? Ne olmalı? Burada mevcut bir düzenleme olmadığı için bana göre şu söylenebilir: Facebook şu imkânı sağlıyor. Hesabın kişinin vefatından sonra kime kalacağı o verilere erişimin nasıl sağlanacağı yönünde bir imkân sağlıyor. Geçerliliği konusunda bir uyuşmazlık halinde yasal olarak geçerli olmadığını söylemek zorundayız. Çünkü bu yazılı bir mirasçı ataması değil. Bizim kanunumuza göre yazılı şekilde yapılması gerekiyor. Sorun olmadığı varsayımında bulunalım. Miras bırakan kişi yasal olarak geçerli bir şekilde mirasçı ataması yapabilir. Burada şu soru tartışmaya çok açık. O hesabın kullanımında o kişinin kişiliği, kendisi önem arz ediyor mu? Bu tartışmanın yapılması lazım. Kendi yüzünü kişiliğini kullanarak hesabı yürütüp bu yolla gelir elde ediyorsa bunun kişiye sıkı sıkıya bağlı bir nitelik gösterdiğini kabulüyle ona göre mirasçılara intikalinin geçerli olmadığı intikal edemeyeceğini söylemek mümkün. Ama sözün özü bu sıkıntılara, tüm çelişkilere yönelik olarak yapılması gereken en doğru şey sadece dijital miras için değil tüm miras hukuku uyuşmazlıkları için de bence geçerli olmalı. Kişi sağ iken ölüme bağlı tasarruflarla kanunun sağladığı imkanlarla dijital mirasın da ne şekilde yönetileceği kime nasıl aktarılacağı konusunda bir belirleme yapılırsa bu sorunların daha kolay çözüleceğini düşünüyorum. Yine çelişkilere çok açık. Siz elinizde bir mirasçı atamasıyla bir şirkete gidip ‘Ben yasal mirasçıyım. Bu hesap bana kaldı’ dediğinizde karşı taraftaki şirket bu soruya olumlu cevap vermeyebilir. Yine yasal düzenlemeye muhtaç olduğumuzu bir kere daha söylemek istiyorum. Görece hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir. Ölüme bağlı tasarruflara başvurma yoluna gidilmesi gerektiğini düşünüyorum.