Doktrinde ve Yargı Kararlarında Fedakârlığın Denkleştirilmesi Sorumluluğu

Rukiye AKPUNAR

Hukukumuzda sorumluluk farklı tasniflere tabi tutulabilmektedir. Özel hukuk açısından irdeleme yaptığımızda bu tasniflerden bir tanesi akdi (sözleşmeden kaynaklanan) sorumluluk ve akit dışı (sözleşme dışı) sorumluluk tasnifidir. Akdi sorumluluk ile tarafların karşılıklı ve birbirine uygun, belirli bir hukuki sonucu doğurmaya yönelik irade beyanları ile kurulan, hukuki işlemin ifasının hiç ya da gereği gibi yerine getirilmemesinden kaynaklanan sorumluluk anlaşılırken; akit dışı sorumlulukta ise tarafların arasında bir akdin bulunmadığı, hukukun herkese yüklediği objektif ve genel bir yükümlülüğün ihlale uğratılmasından kaynaklanan zarardan sorumluluk anlaşılmaktadır.[1]

            Akit dışı sorumluluk kendi içerisinde kusur sorumluluğu, kusursuz sorumluluk, caiz olmayan (gerçek olmayan) vekâletsiz işgörmeden doğan sorumluluk ve fedakârlığın denkleştirilmesinden doğan sorumluluk olmak üzere bir tasnife tabi tutulabilmektedir.[2]

            Bilindiği üzere hukuk düzenimizde bir sorumluluk tesis edilecekse kural kusur sorumluluğudur. Borçlar kanununun 49.maddesinin birinci fıkrasında da belirtildiği üzere “kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren bu zararı gidermekle yükümlüdür.” Bu maddeye bakıldığı zaman kusurlu sorumluluk / haksız fiil sorumluluğu için; hukuka aykırılık, kusur, illiyet bağı ve zarar unsurlarının somut olayda bulunması gerekmektedir.

Bir diğer sorumluluk türü ise istisnai nitelikte olan kusursuz sorumluluktur. Teknolojinin hızla gelişmesi neticesinde, zarar gören açısından kusurun ispatlanması noktasında çeşitli zorlukların ve hakkaniyete aykırı durumların ortaya çıkması pek muhtemeldir. Bu yüzden sosyal adaletin de tesis edilmesi adına gerek borçlar kanunumuzda gerekse de ilgili diğer kanunlarda kusursuz sorumluluk halleri düzenleme alanı bulmaktadır.

            Kusursuz sorumluluk, sorumluluğun doğabilmesi için kusurun aranmadığı ancak zarar ile hukuka aykırılık unsurunun (bazı kusursuz sorumluluk hallerinde hukuka aykırılık da bir unsur olarak aranmaz) arasında yine illiyet bağının arandığı istisnai ve tahdidi hallerde (sınırlı durumlarda) ortaya çıkabilen bir sorumluluk türüdür. Doktrinde sebep sorumluluğu olarak da zikredilen kusursuz sorumluluk da kendi içerisinde farklı tasniflere tabi tutulabilmektedir. Genellikle benimsenen tasnif ise kurtuluş kanıtı getirilebilen kusursuz sorumluluk halleri ve kurtuluş kanıtı getirilemeyen kusursuz sorumluluk halleri tasnifidir.[3]

            Çalışma konumuz olan kusursuz sorumluluk çeşitlerinden fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluğu ise Borçlar kanununda Tehlike Sorumluluğu ve Denkleştirme başlığı ile 71.madde’nin 4.fıkrasında genel bir çerçeve ile düzenleme alanı bulan bir sorumluluk türüdür. Borçlar kanununda ki fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğunun yerine dair eleştiriler yöneltilmekle birlikte[4], fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğu tehlike sorumluluğunun bir alt türü değildir yani bu sorumluluk sadece tehlike sorumluluğu durumlarında ortaya çıkmamaktadır.

            Öncelikle çok kısa bir şekilde tehlike sorumluluğundan bahsedecek olursak; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunumuzun 71.maddesinde genel bir madde ile düzenleme alanı bulan tehlike sorumluluğu, önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde bu zarardan işletme sahibinin ve varsa işletenin de müteselsil sorumlu olmaları esasına dayanan, kurtuluş kanıtı getirilemeyen ve bu yüzden de ağırlaştırılmış objektif sorumluluk olarak da ifade edilen[5] bir sorumluluk türüdür.

Tehlike sorumluluğunda işletmenin mahiyeti ya da faaliyette kullanılan malzeme, araçlar vb. hususlar göz önünde bulundurulduğunda gerekli özen gösterilse bile sürekli olarak zarar doğurmaya elverişli bir işletme vardır. Kanun koyucu işletme diyerek kamu ya da özel hukuk işletmeleri arasında da bir ayrım yapmamıştır. Önemli olan önlenmesi mümkün olmayan zararlar doğurabilecek bir işletmedir.

Bu işletmelerin faaliyetlerinin yasaklanması da söz konusu değildir. Zira bu işletmelerin varlığı insanlar tarafından istenilmektedir ve varlığı da gereklidir. Bir zarar meydana gelirse de kanun koyucu zararın külfetlerine zarar görenlerin değil, işletme sahibinin ve varsa işletenin (müteselsil)sorumlu olmasını istemiştir.[6]

Tehlike sorumluluğunda bahsettiğimiz özelliklere haiz olan bir işletmenin yanı sıra sorumluluğun tesis edilebilmesi için illiyet bağının da varlığı şarttır. Yani o tehlikeli işletmenin faaliyeti ile ortaya çıkan zarar arasında mantıksal bir bağ bulunmalıdır. Örneğin klasik bir örnek olarak zarar görenin intihar etme amacı ile söz konusu tehlike arz eden işletmeyi kullanması durumunda ya da bir üçüncü kişinin zarara sebebiyet vermesi durumunda nedensellik sağlanamadığı için sorumluluk da söz konusu olmayacaktır.

Tehlike arz eden bir işletme faaliyetinin sonucunda ortaya çıkan zarar neticesinde zarar gören pek tabi tazminat isteyebilecektir. Ancak bu işletme sahibi/ işleten açısından tazminat ödeme yükümlülüğü kapsamında ağır bir külfet doğurabilir. Bu yüzden kanun koyucu 71.maddenin son fıkrasında “Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin bu tür faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olsa bile, zarar görenler, bu işletmenin faaliyetinin sebep olduğu zararlarının uygun bir bedelle denkleştirilmesini isteyebilirler” diyerek aslında çalışma konumuzda olan fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğunun somut bir görünümüne yer vermiştir.[7]

Bu minvalde fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğuna genel bir girizgâh yaparak başlayacak olursak; 

Mecelle’nin külli kaidelerinden 85.maddede belirtildiği üzere “mazarrat menfaat mukabelesindendir” kaidesi ile ifade edilen, esasında fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğunu yansıtan bir maddedir. Bu madde ile kast edilen bir kimse bir şeyin faydalarından (menfaat ya da semere de denilebilir) yararlanırsa onun getireceği zarara da katlanmak ile yükümlüdür. Yani aslında kişi hukuka uygun müdahaleden, davranıştan kaynaklanan zarara uğratılıyor ve karşılığında da kendisine görmüş olduğu zarara karşılık bir tazminat isteme hakkının verildiği bir sorumluluk tipi olarak ifade edilebilir.

Özel hukuk alanında fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğunun pek çok yerde karşımıza çıkabildiğini söylemek mümkündür.[8]

İlk örnek olarak yukarıda da ifade ettiğimiz Türk Borçlar Kanunu madde 71/4’de düzenleme alanı bulan tehlike sorumluluğunda ki fedakârlığın uygun bir bedelle denkleştirilmesini verebiliriz. Tehlikeli bir işletme faaliyetleri (ancak bu işletme varlığı istenen bir işletmedir) neticesinde ortaya çıkarılan kaçınılmaz ve olağan zararların giderilmesi için fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğu gündeme gelecektir. Tehlike sorumluluğu ile fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğunda ki ayrım şu örnekle daha iyi anlaşılacaktır. Gaz sıkışması nedeni ile bir fabrika da patlama meydana gelse ve bir zarar doğsa bu zarar tehlike sorumluluğu talep normuna binaen istenecekken (Türk Borçlar Kanunu m.71/1), bu fabrikanın bacasından çıkan dumanın çevreye ya da orada bulunan insanların sağlığına bir zararı olursa o zaman da fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğuna gidilecektir.( Türk Borçlar Kanunu m.71/4)[9]

Fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğunun görünüm alanlarından bir diğeri ise bir hukuka uygunluk sebebi sayılan Türk Borçlar Kanunu’nun 64.maddesinin ikinci fıkrasında düzenleme alanı bulan zorunluluk halidir.

“Kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin mallarına zarar verenin, bu zararı giderim yükümlülüğünü hâkim hakkaniyete göre belirler”

Zorunluluk hali için aranan şartlar;  zarar verene ya da bir üçüncü kişiye yöneltilmiş açık ya da yakın bir zarar tehlikesinin bulunması, kişinin mallarına zarar verilmesi, kişinin kendisi ya da başkasını tehlikeden koruyabilmek için kasti bir davranış ile hareket etmesi, zarar verenin zarar verici davranışının zorunlu olması, zarar verenin kusurunun bulunmaması ve korunmaya değer üstün bir menfaatin bulunması şeklinde sıralanabilir.

Zorunluluk halinde esasında Türk Borçlar Kanunu madde 63’ün ikinci fıkrasının son cümlesinde de belirtildiği üzere söz konusu eylem hukuka aykırı sayılmaz. Zira burada yarışan iki menfaat söz konusudur. Ve kanun koyucu bu yarışan iki menfaatten birine daha fazla üstünlük tanımıştır. Örnek verilecek olursa;  şu sıralar çok da sık yaşanılan olası bir köpek saldırısı durumunda bir kimse söz konusu saldırı eyleminden kaçmak için bir başkasının bahçesine ya da balkonuna girse, burada saldırıdan kaçan kişinin şahıs varlığı, girmiş olduğu bahçe ya da balkon sahibinin mülkiyet hakkına yönelik müdahaleden daha üstün olduğu, yani zorunluluk hali olduğu için korunacaktır.

Zorunluluk halinde bir zararın ortaya çıkma ihtimalinin de gündeme gelmesi pek muhtemeldir. Kanun koyucu bu zararlar içinde 64.maddenin ikinci fıkrasında ki hükmü getirmiştir. Zararın hakkaniyete uygun bir şekilde giderilmesi de hâkim tarafından takdir yetkisine binaen (Türk Medeni Kanunu madde 4’e göre) belirleneceği düzenleme altına alınmıştır. İşte burada ifade edilen hakkaniyete uygun bir şekilde giderilmesi ile kast edilen, çoğunluklu kabul edilen görüşe göre fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğudur. Burada zarar görenin zarara tek başına katlanması somut olay adaletine uygun görülmediği için hâkime zararın giderimi hususunda takdir yetkisi verilmiştir.[10]

Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin E. 1990/4306 K.1990/4775 15.06.1990 tarihli kararında, karara konu olan olaya göre komşusunda çıkan yangının söndürülmesi amacıyla kapı ve pencereleri kırılan üst katta ki komşu dairede meydana gelen zarara sadece söz konusu daire malikinin katlanması 818 sayılı borçlar kanunu 52/2’de (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda 64/2) düzenlenen ıztırar halinde fedakârlığın denkleştirilmesine aykırı olur. Denilerek zorunluluk halinde fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesine atıf yapılmıştır.

Fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğu bahsettiğimiz gibi sadece borçlar kanunu hükümleri ile sınırlı değildir. Medeni Kanunda da görünüm alanları bulmaktadır.

Medeni kanunda ki örneklerine bakılınca fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğuna ya zorunluluk halinden kaynaklanan sebepler ya komşuluk hukukundan kaynaklanan sebepler ya da komşu taşınmaza gelen şeylerden kaynaklanan sorumluluk durumlarında gidildiği görülmektedir[11]

Yargıtay kararlarında da sıklıkla karşımıza çıkan, Medeni Kanunun 744.maddesinin ilk fıkrasında düzenleme alanı bulan mecra geçirilmesine katlanma yükümlülüğünde ve devamında ki 745.madde de kanun koyucu yükümlü taşınmaz malikinin kendi menfaatinin hakkaniyete uygun bir biçimde giderilmesini isteyebileceği düzenlenmiştir. Yine Medeni Kanunun 747.Maddesinin ilk fıkrasında ki zorunlu geçit haklarında, taşınmazından genel yola çıkabilmek için yeterli geçidi bulunmayan malikin bedelinin tam karşılığının verilmesi koşulu ile geçit hakkını komşularından isteyebilecektir. Maddenin üçüncü fıkrasında da bu geçit hakkının her iki tarafın menfaati gözetilerek belirtileceği düzenleme alanı bulmuştur ki bu da fedakârlığın denkleştirilmesinin bir görünümüdür.

Yargıtay 14.Hukuk Dairesi vermiş olduğu bir kararda da Medeni Kanunun 747.maddesinin ikinci fıkrasına konu olan bir olay kapsamında fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğuna yer verilmiştir.

“Türk Medeni Kanunun 747/2 maddesi gereğince geçit isteği, önceki mülkiyet ve yol duruma göre en uygun komşuya, bu şekilde ihtiyacın karşılanmaması halinde geçit tesisinden en az zarar görecek olana yöneltilmelidir. Zira geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit ihtiyacının nedeni, taşınmazın niteliği ile bu ihtiyacın nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil objektif esaslara uygun olarak belirlenmeli taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi gözden kaçırılmamalıdır.”[12]

Yine Medeni Kanununun 761.maddesinde ki evi, arazisi veya işletmesi için gerekli sudan yoksun olup bunu başka yoldan sağlayamayan taşınmaz malikine komşusunun ihtiyaç fazlası suyunu bedelinin tam ödenmesi karşılığında irtifak kurulmasını isteyebilecektir. Burada da her iki tarafın menfaati gözetilerek fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğuna gidilebilecektir.

Medeni kanundan bir diğer örnek, Madde 730’ da düzenlenen sıklıkla da uygulama alanı bulan, fedakârlığın denkleştirilmesi denilince tipik örneklerden olan, taşınmaz malikinin sorumluluğudur. Taşınmaz malikinin sorumluluğu da özünde komşuluk hukukuna dayanan ve kurtuluş kanıtı getirilemeyen bir sorumluluk çeşididir. Malikin taşınmazı mülkiyet hakkına ve mülkiyet hakkının gerektirdiği kanuni kısıtlamalara aykırı kullanmasından ötürü (yani aktif bir davranış aranıyor) meydana gelen sorumluluk çeşididir.  Örneğin malikin komşularını rahatsız edecek şekilde balkonda mangal yapması ya da gürültü çıkarması gibi davranışlar madde 730/1 kapsamında değerlendirilebilir. Maddenin ikinci fıkrasında da hâkimin yerel adetlere uygun bir şekilde kaçınılmaz taşkınlıklardan ötürü ortaya çıkan zararı uygun bir bedel ile denkleştirmesi düzenlenmiştir. Burada geçen kaçınılmaz ifadesi önemlidir zira eğer ki önlenebilir ya da kaçınılabilir bir husus söz konusu olduğunda fedakârlığın denkleştirilmesine gidilemez. Hâkim burada zarara uğrayan komşu maliklerin hakkı ile zarar veren faaliyeti değerlendirir ve eğer ki zarar verici faaliyetten ötürü toplam yarar üstün ise o zaman uygun bir bedel ile denkleştirmeye karar verir.[13]

Yine aile hukukunda, evlilik süresince bir eşin maddi ya da manevi katkısının sonucunda oluşan, edinilmiş mal niteliğinde ki ortak malvarlığının paylaşılmasına ilişkin hak olan katkı payı alacağında da (Türk Medeni Kanunu Madde 227) Yargıtayın fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesine atıf yaptığı kararları vardır.

“Aile hukukundan kaynaklanan mal rejimleri ağırlıklı olarak kamu düzenini ilgilendiren davalar olarak kabul edilmektedirler. Bu tür davalarda fedakârlığın denkleştirilmesi ve hakkaniyet ilkeleri sıkça uygulanabilmektedir. BK.nun 42. maddesinde; zararın katkı miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hâkim, halen mutad cereyanını ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazarı itibara alarak onu adalete tevfikan tayin eder denilmektedir. Hâkim hakkaniyete uygun takdir yetkisini işte bu hükümden almaktadır.”[14]

            Sonuç olarak, fedakârlığın denkleştirilmesi sorumluluğu esasında nimet külfet dengesinin bir gereği olarak ortaya çıkan, zararı tazmin yükümlüsünün ağır bir yükümlülük altına girmesi istenmediği için, hakkaniyet gereği denkleştirilmiş bir bedel ile zarar görenin tatmin edilmesini sağlayan bir sorumluluk türüdür. Gerek Türk Medeni Kanununda (taşınmazlardan kaynaklanan sebeplerden, aile hukukundan kaynaklanan sebeplerden) gerekse de Türk Borçlar Kanununda ve ilgili diğer özel kanunlarda bu sorumluluk türüne gidilebilmekte ve yargı kararlarında da uygulamasını bulabilmektedir.

KAYNAKÇA

ALÇIN, Ayşe Aslı,  İdare Hukukunda Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi,  Doktora Tezi, Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021.

BAŞOĞLU, Başak, Sözleşme Dışı Kusursuz Sorumluluk Hukuku ve Özellikle Tehlike Sorumluluğuna İlişkin Değerlendirmeler, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:6 Sayı 2 Yıl 2015.

EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara,2019.

HATEMİ/ GÖKYAYLA, Borçlar Hukuku Genel Bölüm, İstanbul, 2015.

OĞUZ, Cemal, Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi Uyarınca Taşınmaz Malikinin Sorumluluğu, Sorumluk ve Tazminat Hukuku Sempozyumu, 2009.

ÖNOK Murat, ÖNAY Işık, “Hukuk Düzeninin Birliği İlkesi Çerçevesinde Zorunluluk Hâlinin Hukukî Niteliği” ,77(2) İstanbul Hukuk Mecmuası s. 847-895.

ÖZEL, Çağlar, Türk Özel Hukukunda Sözleşme Dışı Sorumluluk Olgularına Genel Bakış, Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 18, Sayı 2, 2000,s.415-432.

SARIHAN, Banu BilgeTürk Borçlar Kanununda Genel Bir Kural Olarak Tehlike Sorumluluğu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi Prof. Dr. Ali Rıza Okur’a Armağan, Cilt 20, Sayı 1, 2014.

YILDIRIM, Ayça Akkayan, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Düzenlemeleri Çerçevesinde Kusursuz Sorumluluğun Özel Bir Türü Olarak Tehlike Sorumluluğu, İÜHFM, C.LLX, S.1, 2012.


[1]  EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler,  Ankara,2019,s.574

[2] BAŞOĞLU, Başak, Sözleşme Dışı Kusursuz Sorumluluk Hukuku ve Özellikle Tehlike Sorumluluğuna İlişkin Değerlendirmeler, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:6 Sayı 2 Yıl 2015, s.30

[3] HATEMİ/ GÖKYAYLA, Borçlar Hukuku Genel Bölüm, İstanbul, 2015 s.150

[4] HATEMİ/ GÖKYAYLA, s.149

[5] Ancak ağırlaştırılmış özen sorumluluğu halleri de sadece bu tehlike sorumluluğu ile sınırlı değildir. Örneğin medeni kanunumuzda ki 730.madde de taşınmaz malikinin sorumluluğu ya da borçlar kanunumuzda 69.maddede düzenlenen yapı malikinin sorumluluğu da bu başlık altında değerlendirilebilir.

[6] BAŞOĞLU, s.44

[7] SARIHAN, Banu BilgeTürk Borçlar Kanununda Genel Bir Kural Olarak Tehlike Sorumluluğu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi Prof. Dr. Ali Rıza Okur’a Armağan, Cilt 20, Sayı 1, 2014,s.1187

[8] Kamu hukukunda da kamu külfetleri karşısında eşitlik şeklinde ifade edilen sorumluluk tipinin özel hukukta ki fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi ile aralarında bir farkın bulunmadığına dair bkz. ALÇIN, Ayşe Aslı,  İdare Hukukunda Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi,  Doktora Tezi, Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021, s.5

[9] YILDIRIM, Ayça Akkayan, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Düzenlemeleri Çerçevesinde Kusursuz Sorumluluğun Özel Bir Türü Olarak Tehlike Sorumluluğu, İÜHFM, C.LLX, S.1, 2012,s.215

[10] Önok Murat, Önay Işık, “Hukuk Düzeninin Birliği İlkesi Çerçevesinde Zorunluluk Hâlinin Hukukî Niteliği” ,77(2) İstanbul Hukuk Mecmuası 847-895, s.868

[11] ÖZEL, Çağlar, Türk Özel Hukukunda Sözleşme Dışı Sorumluluk Olgularına Genel Bakış, Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 18, Sayı 2, 2000, s.419

[12] 14. Hukuk Dairesi   2017/4361 E.  ,2018/5125 K.

[13] OĞUZ, Cemal, Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi Uyarınca Taşınmaz Malikinin Sorumluluğu, Sorumluk ve Tazminat Hukuku Sempozyumu, 2009, s.213

[14] 8.HD: 2010/5612 K: 2011/343 Karar Tarihi: 25.01.2011


Rukiye Akpunar Hakkında: Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğrencisi. Özel hukuk alanında çeşitli konulara dair araştırmalar yapmakta ve yazılar yazmakta.