“Savaşın En Büyük Mağduru Kadın ve Çocuklar” Çalıştay Raporu

Moderatör : Av. Fatma Benli

4 Eylül 2014 tarihinde Bosna Hersek – Saraybosna’da düzenlenen ve ağırlıklı olarak kadın avukatlar ile birlikte kadın akademisyenler ve gözlemciler, Bosna Hersek’teki sivil toplum kuruluşlarından kadın temsilcilerin katıldığı “Savaşın En Büyük Mağduru Kadın ve Çocuklar” temalı çalıştayda Uluslararası Hukuk Kurultayı katılımcıları olarak bizler, aşağıdaki hususları dünya kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

GİRİŞ

Savaşın En Büyük Mağduru Kadın ve Çocuklar Kadın çalıştayında, çalıştayın amacı, ilkeleri ve çalışma tekniği hakkında bilgi verildikten sonra, “şiddet kültürünün en fazla mağduru kadınlar olduğundan bu mağduriyeti asgariye indirmek için nasıl bir strateji izlemeliyiz”, “kişilere, sivil topluma ve devlete nasıl görevler düşmekte ve bu görevlerini yerine getirmek için biz ne yapmalıyız” sorularına cevaplar aranmıştır. Toplantıda çoğunlukla “savaşta, toplumsal ilişkilerde ve aile içinde şiddet nesnesi”, “çalışma hayatında daha çok koşturan aile üyesi anne” ve “kadın” ifadelerinden hareketle fikir alışverişinde bulunulmuştur.

Çalıştaya katılan Savaşın Kadın Kurbanları Derneği Başkanı Bakira Hasecic ve avukatı Amra Kadric’in ülkelerinde yaşanan ve halen mağdur kadınların hukuk mücadelelerinin anlatıldığı sunumlarıyla, 1990 lı yıllarda Bosna Hersek’te yaşanan savaşta, kadınların sistematik bir şekilde maruz kaldıkları mağduriyetlerin özelinde, günümüzde göçmen kadınların yaşadığı sorunlara değinilmiştir. Sonuçta Bosnalı kadınların maruz bırakıldığı insanlık dışı muamele, sadece Müslüman olmalarından kaynaklamaktadır. Etnik temizlik aracı olarak, nesebi bozmak ve toplumu sindirmek için kadınlar hedef seçilmiştir.

Zaman konum ve yer değişse de, kadın ve çocuklar her zaman güç ilişkisinin sonucunda mağdur olmaya devam etmektedir. Filistin’de geçtiğimiz aylarda İsrail’in son saldırıda ölen 2148 kişiden 578 tanesinin çocuk, 345 tanesinin kadın olması ve İsrail’in saldırıda bahane olarak kullandığı ölen mücahit sayısının 100 ‘ü bile geçmemesi, bunun bariz örneğidir.

Bu durum bütün dünyanın kadınların mağduriyetlerini sonlandırılması noktasında sorumluluk almasını gerektiren bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.

DURUM TESPİTİ VE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Dünyadaki kaynaklar adaletsiz olarak dağılmış durumdadır. Devam eden savaşlar ve kaos ortamı da, en çok kadın ve çocukları etkilemektedir. Genel olarak güce sahip olmama nedeniyle, kaynakların kullanımından yoksun kalan kadınlar, otorite yoksunluğunun var olduğu dönemlerde en kolay hedef seçilen kitledir. Hiçbir ülke de bundan ari değildir.

Dünyanın tamamında genel olarak Müslümanlara yönelik, hatta bizzat müslümanlar kullanılarak gerçekleştirilen sistematik zulüm, başka kişi ve devletlerden medet ummayı bırakıp, kendimizin harekete geçmemizi gerektirmektedir.

Özellikle şiddet ve tecavüz, karşıdaki bireyi cezalandırmak ve korkutmak için yapılmakta olup, işkencenin ötesinde öldürmekten daha ağır bir husustur. Bu da tecavüz suçunun dünyanın her yerinde aynı derecede ağır bir yaptırıma tabi tutulması için çalışmalar yapılmasını gerektirmektedir.

Bosnalı kadınların 20 sene sonra dahi failleri mahkeme önüne çıkarmayı hedefleyen davranışları önemli bir örnektir. Zira yaşanan zulümler, yaptırımsız kaldıkça, toplumu nesiller boyu ifsat etmektedir.

Kimden gelirse gelsin hiç kimsenin yanı başında yaşanan sorunlardan etkilenmediğini ifade etmek mümkün değildir. Güçlerimizi ve birikimlerini birleştiremediğimizde, İslam dünyasındaki bireysel olumsuzluklar, bütün dünyada İslam karşıtlığı olarak geri dönmektedir.

Müslüman kadınlar olarak bizlerin sorumluluğu, Dünyanın neresinde olursa olsun savaş mağdurları için çalışma yapmayı gerektirmektedir. Buna karşın şiddetin bizim dışımızda gerçekleştiği durumlarda, göz ardı edilmesi bir vakıadır. Bu gerçeklik, özellikle Suriye’den ve başka ülkelerden gelen kadınlara karşı daha fazla karşımıza çıkmaktadır. Suriye ve genel olarak diğer ülkelerden buraya gelen kadınlar cinsel saldırıya maruz kaldıklarında, çaresiz bir durumda ve çok büyük bir korku halinde oldukları ya da bir yandan ülkeden atılma korkularını taşıdıkları için yaşanılan olumsuzlukları, yetkililere iletememektedir. Bu durumu önlemek adına adli kolluk personelinin başka ülke vatandaşlarına karşı davranışlarına ilişkin eğitimler verilmedir. Özellikle Iraklı ve Suriyeli kadınlar için gerekli mercilerin çalışmaları artırılmalı ve etkin hale getirilmelidir.

Nitekim şiddet ve bağımlılık gibi sorunlar aile boyu kuşaktan kuşağa aktarılabilmektedir. Şiddet sadece aile içinde kalmamakta, tüm toplumunu kuşatmaktadır. Kadınların sözlü ve davranışsal her türlü şiddete maruz bırakılması, aile içerisinde görev paylaşımının olmaması, toplumsal ve siyasal alanda kadına dönük yeterli temsilin olmamasının tamamı bir şiddet türüdür. Bu sorunların çoğunun Müslüman ülkelerde de yaşanması, uygulamaların İslam anlayışına aykırı olarak kadın aleyhine yorumlanması ve uygulama örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kadına yönelik sorunların dile getirildiği toplantılarda karar mekanizmasında olanlarının ve erklerinin bulunmaması da, sorunların çözümünde iki tarafın beraberce çalışamamasına yol açmaktadır.

Kadınların yaşadığı temel sorunların dile getirilmemesi çözümü geciktirmektedir. Hâlbuki insani değerlere sahip çıkılması hep beraber mücadele edilmesi ile mümkündür. Kadını değiştirip dönüştürdüğünüzde, tüm toplumu da aynı şekilde olumlu yönde dönüştürmek mümkündür.

Kadını, erkeğin karşıtı, erkeğin karşısında duran, kadın haklarından bahsedildiğinde ya da kadın haklarını kullandığında, erkekten rol çalan onun haklarını azaltan değil, aksine biri diğerini tamamlayan bir bütün, biri diğerine karşı öncelik verilemeyecek bir konumda kabul edilmesi gerekmektedir.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Dünyanın herhangi bir yerinde bir hak ihlali gerçekleştiği esnada bunu tespit edecek izleme komiteleri ile ihlalin raporlanmasını ve dünya kamuoyuna duyurulmasını sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalı, var olanlar da güçlendirilmelidir.

Sadece Müslümanların değil, zamanla tüm dünya vatandaşlarının başvurabileceği, yaptırımı olan bir Uluslararası yargı organı kurulmalıdır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi benzeri İslam Ceza Mahkemesi ya da daha evrensel bir ad altında bir mahkeme kurulması ve tüm İslam âleminin bu mercie başvurması için, çalışmalar yapılmalıdır.

İslam Kalkınma Örgütü, kadın sorunları ile ilgili çalışmalar gerçekleştirilmelidir.

Uluslararası ortamlarda, kadınların sorunları konuşarak birbirlerinin tecrübelerinden yararlanabileceği imkânlar sağlanmalıdır.

İslami duyarlılıkların kötüye kullanılması engellenmeli, din görevlilerine, dini bilgileri doğru kaynaktan aktarmaları için din eğitimi, adli psikiyatri desteğiyle güçlendirilmeli, töre cinayetlerinin dinle birlikte algılanması engellenmelidir.

İhtiyaç duyulan zihniyet dönüşümü, kadınların sosyal ve siyasa hayata katılımı ile mümkündür. Kadınların sosyal, siyasal ve çalışma yaşamında yer alması, karar mekanizmalarında bilgi ve tecrübesini kullanabilmesi için, çalışma hayatında zorlukları giderici çalışmalar yapılmalı, örneğin çalışan kadınların çocuk sahibi olduğunda işe geri dönüşü kolaylaştırılmalıdır.

TV programları aileyi ve buna bağlı olarak toplumu dejenere ettiğinden aile içi iletişimi güçlendirici programları desteklenmelidir.

Medya da aile kurumunun önemine atıf yapan programlar arttırılmalıdır.

Kadınlara dönük şiddetle ilgili farkındalık oluşturacak kamu spotları gerçekleştirilmelidir.

Medyanın dilinde aile içi iletişim dikkate alınmalıdır. Özellikle RTÜK direk sorumluluk almalı ve aile kurumu önceliğini göz önüne alarak caydırıcı yaptırımlar gerçekleştirmelidir.

Olumlu örnekleri yaygınlaştırmalı, farkındalık çalışmaları yapılmalı ve özellikle genç nesil için hak arama bilinci geliştirilmelidir.

*Avrasya Hukuk Kurultayı Tebliğler Kitabı; s.76 (3-7 Eylül 2014, Saraybosna)