Altınbaş Üniversitesi Uluslararası Hukuk Kulübü tarafından
9 Mayıs Perşembe günü üniversitenin Gayrettepe yerleşkesinde düzenlenen Basın Hukuku Konferansı iki oturumda gerçekleştirildi.
İlk oturumda Emir Çağdaş Pekçetin dijital medyada basın, Duygu Kaya saha haberciliği ve yeni medya, Arslan Bulut gazetecinin gözünden basın özgürlüğü ve Burcu Karakaş gazetecinin gözünden basın ve ceza hukuku ilişkisi ile ilgili görüşlerini dile getirdi.
Arslan Bulut – Yeniçağ gazetesi: Gerçek anlamda basın özgürlüğü kavramının gazete ve televizyonlarla ilgisi kalmadı. Çünkü Türkiye’de gazetecilik ve habercilik diye bir şey kalmadı. İster hükûmet yanlısı ister hükûmet karşıtı olsun, mevcut kanallar gerçeği çarpıtmak için yayınlar yapıyor.
Ekonomide bozulma var, buna bağlı olarak medyada da bozulma var. Adalet ve siyaset mekanizmasını oluşturanların büyük çoğunluğunda utanma duygusu kayboldu. Bu kaybolunca da başka hiçbir değerin temeli kalmıyor.
Medya artık yok. Türkiye’deki medyanın yüzde 90’ı hükûmet yanlısı, yüzde 10’u muhalif yayın yapmakta. Utanarak söylüyorum ki Türkiye’de gazetecilik mesleği yok oldu.
Duygu Kaya – CNN Türk: Sahada hem kendi meslektaşlarımızla rekabet ediyoruz hem de önümüze çıkarılan şartlarla savaşıyoruz. Bu dönemde işin en zor boyutu sahada çalışmak.
Maalesef Türkiye’de bazı kurumlara dokunmak zor. Gazetecilik, Türkiye’de gittikçe zorlaşıyor. Sahada özgürlük bakımından karnemiz kötü. Bizim tek isteğimiz işimiz yapmak; okuduğumuz, gördüğümüz şeylerin hakkını verebilmek.
Burcu Karakaş – Deutsche Welle Türkiye: Türkiye’de basın özgürlüğü yok, varmış gibi yapıp çalışmaya devam ediyoruz. Eğer uygulanabilirse, hâkim ve savcılar layıkıyla çalışırsa Türkiye’de elbette hukuk var ancak çökmüş durumda.
Gazetecilik suç olmadığı için yapılan haberin Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanması çok garip.
Yurttaş gazeteciliği kavramından çok hoşlanmıyorum. Türkiye’de ana akım medya denen şey bitti. İkiye bölünmüş bir medya var.
Doç. Dr. Hasan Sınar‘ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen Basın Hukuku Konferansının ikinci oturumunda Dr. Neşe Kızıl basının kamusal görevleri çerçevesinde basın özgürlüğü,Doç. Dr. Murat Volkan Dülger sosyal meyada iletişim özgürlüğü ve Av. Tuğçe Duygu Köksal İHAM içtihadı ışığında basın özgürlüğü konularında görüşlerini dile getirdi.
Dr. Neşe Kızıl – Emekli Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi: Basının haberi alma ve yayma özgürlüğü vardır. Basın özgür diyebilmek için bu iki özgürlüğün de gazeteciye verilmesi gerekir. Demokratik, özgür bir ülke istiyorsak gazetecinin özgürlüğüne sınır çekilmemeli. Bir gazeteciyi tutuklamak, bir ülkenin özgürlüğünü ortadan kaldırmaktır.
Basın haber vermeli, denetim ve eleştiride bulunmalı. Yasamayı yönlendirecek yürütmeyi denetleyecek olan da basındır.
Basın, yönetenlerle yönetilenler arasında köprü görevi görür.
Azınlıkların sesi olma görevini üstlenir. Gazeteler olmazsa, kim ne istiyor bilemeyiz. Bazı konularda halkı eğitir.
Gazetelerin hepsi iyidir, yeter ki gazete olsun. Gazeteler susturulmasın, baskı altına alınmasın.
Doç. Dr. Murat Volkan Dülger – Aydın Üniversitesi: Sosyal medya, bugüne kadar hiç olmadığı kadar basın özgürlüğünün olduğu bir mecra. Patron kimse, özgürlüğümüz de o kadar. Twitter’da yazdıklarımızı, bugün yazılı basında yayımlatamayız. İntenetin patronu yok, o yüzden muhteşem bir özgürlük alanı var.
Hukuka aykırı çıkarttığımız düzenlemelerle, aslında kendi ayağımıza sıkıyoruz. Dün size saçma gelen şey, bugün dünyanın en önemli gerçeği olabilir. İnsanın saçmalamasına izin verilmeli ki o saçma fikir internet olsun, drone olsun, yapay zekaya dönüşsün.
İnternete herhangi bir düzenleme getirilmemeli. İnternete yasak getirilmesini istemiyoruz. Yasaklayamadığınızı düzenleyeceksiniz. Türkiye’de yasakçı zihniyete son verilmeli. İnterneti ve insanları özgür bırakmalı.