Av. Ahmet Akcan: İdamla asıl amaçlanan topluma güçlü mesaj vermektir

İdam Cezası Tartışmaları ışığında hazırladığımız özel dosyada görüşlerine başvurduğumuz son isim Türkiye Hukuk Platformu Genel Sekreteri Av. Ahmet Akcan oldu. Yargı siteminin sorunları dururken idam cezasının geri getirilmesinin tartışılmasını doğru bulmadığını dile getiren Ahmet Akcan; “gerçekten söylenen etkiyi yaratsaydı idam cezasının uygulandığı ülkelerde suçun olmaması gerekirdi” yorumunda bulundu. Akcan, idam cezası tartışmalarıyla ilgili görüşlerini şu cümlelerle dile getirdi:

Bir avukat olarak idam cezasının olumlu veya olumsuz yönlerini değerlendirir misiniz?

Devlete karşı işlenen her türlü suçta idam cezasına karşıyım

İdam cezasını bir yaptırım türü olarak değerlendirdiğimizde son derece kritik bir cezalandırma yöntemi olduğunu söyleyebiliriz. İdam mevzusu öteden beri tartışılan bir alan. Hukuki gerekçelerin yanı sıra siyasi ve sosyolojik nedenler de idam cezalarının belirlenmesine yol açabilmektedir. Kamuoyunun da gözlemlediği gibi, toplumda infial yaratan suçlarla ilgili sürekli cezaların artırılmasına ilişkin talepler oluyor. Maalesef, siyasi iktidarlar toplumun yoğun talepleri karşısında kendini adım atmak zorunda hissedebiliyor. Buna maalesef dememin sebebi şu: Hukuki düzenlemeler elbette meşru olmalı, meşruiyetini halktan almalı. Ancak önemli hukuki düzenlemelerde insanların olaylar karşısındaki reaksiyonu sağduyudan uzak, hatta aşırı duygusal, tepkisel olabildiği gibi zaman itibariyle çoğunlukla dönemsel kalıyor. Bu tür önemli kararların tepkisel ve dönemsel reaksiyonlar üzerine alınmaması gerektiğini düşünüyorum.

Ben prensip olarak idam cezasına karşı değilim. İdam cezasını iki bölüme ayırıyorum. İdam cezasının siyasi suçlarda ve terör suçlarında uygulanmasına karşıyım. Aslında kısaca özetleyecek olursak devlete karşı işlenen her türlü suçta idam cezasının uygulanmasına karşıyım. Bunun sebebi de siyasi suçlar ve terör suçları dönemsel olabilmekte, dönemin konjonktürüne göre değişebilmektedir. Dün suç olabilen bir şey bugün suç olarak görülmeyebiliyor. Maalesef siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. 

Ancak adi suçlarla ilgili özellikle toplumun geniş tepkisini çeken ve ağır sonuçlar yaratan, toplumda travmalara yol açan suçlar var. Bu suçlarda idam cezasının prensip olarak uygulanabileceğini düşünüyorum. Neden prensip olarak? Çünkü bu idam cezasının uygulanabilmesinin de ağır koşullara bağlı olması gerekir. Bu ağır koşulların ilki; bir ülkede hukuk sisteminin tam olarak oturmuş, adalet olgusunun zihinlere tam olarak işlemiş olması gerekmektedir. Günümüz koşullarına bakıldığında Türkiye’nin bu konuda hazır olmadığını söyleyebiliriz. Öteden beri gelen, adalet sisteminin geç işlemesi, yargı yükü gibi nedenlerden dolayı Türkiye, yargıya güven noktasında hak ettiği yere gelememiştir. 15 Temmuz ihanetinin bir sonucu da yargı da ortaya çıkmıştır. FETÖ yapılanmasının en çok tahrip ettiği yerlerden birisi maalesef yargı camiasıdır. Yargıya olan güvenin azalmasında bu yapının rolü oldukça çoktur. Balyoz, Ergenekon, Kumpas, Şike davalarında hep bu örgütçe yargı kirli emellere alet edilmiştir. Bu tahribatın neticesinde 15 Temmuz sürecinden sonra yargı sisteminde FETÖ’den sebep ihraç edilen kadroların -doğal olarak- tecrübesi daha az olan hâkimler, savcılar ya da yargı mensupları tarafından doldurulduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla hâlâ toparlanma sürecinde olan yargı sistemimiz sorunlarıyla ortada dururken, idam cezasının tartışmalara açılmasını doğru bulmamaktayım. Kaldı ki bu konuda sevindirici bir gelişme olarak Adalet Bakanlığı’nın geçtiğimiz yıl Yargı Reformu Strateji Belgesini Meclis’e sunması ve bunun yasaya dönüşmesi son derece önemli bir gelişmedir. Yargı Reformu Strateji Belgesi, yargı yükünü hafifletmenin yanı sıra, önemli bir misyon olarak yargı erkinde karar alma süreçlerinde destek olan hizmetlerin niteliklerinin artırılmasına yönelik bir çalışmadır. Zaten bu incelendiğinde eksikliklerin Adalet Bakanlığı tarafından doğru tespit edildiği görülmekte ve çok güzel çözüm önerilerinin sunulduğu ifade edilmektetir. Yargı Reformu Strateji Belgesine muhalefet dahil hiç kimsenin neredeyse itirazı olmadı. Büyük bir konsensüsle bunun yasallaştığını görmekteyiz. Bu açıdan sevindirici gelişmeler olsa da belirtmiş olduğum diğer gerekçelerden dolayı idam cezasının tartışmaya açılmasının doğru bulmuyorum.

Suçun azaltılmasına yönelik tedbirlere ağırlık verilmeli

İdam cezasının uygulandığı ülkelere ve geçmiş dönemlerde söz konusu yaptırımın uygulanma biçimine baktığımızda, suçların engellenmesinde önleyici bir mekanizma olmadığını çok rahatlıkla görebilmekteyiz. Cezaların artırılmasıyla suçların önlenebileceğini düşünmek büyük bir yanılgıdır. Dolayısıyla medyadan ve sosyal medyadan cezaların artırılmasına ilişkin gelen taleplerin sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. 

İstatistiklere bakacak olursak cezaların periyodik olarak arttığını görmekteyiz. Ancak buna mukabil suç oranının düşmediğini de rahatlıkla görebilmekteyiz. Elbette cezalar olmalı. Suçun önlenmesinde önemli ve etkili unsur olduğunu söyleyebilirim. Burada temel eğilim suçu ortaya çıkaran nedenlerin üzerine eğilmek olmalı. Dolayısıyla siyasi iradenin cezaların artırılması yahut idam cezası taleplerinden ziyade, suçun ortaya çıkışına neden olan gerekçelere eğilmesi ve bunları önleyici tedbirler getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun da cevabı çok zor değil. Rahatlıkla şunu görüyoruz: Suçun artma oranları daha çok batı illerinde ya da gelişmiş metropol şehirlerinde. Suç oranlarına baktığınızda İstanbul, İzmir, Adana gibi iller ön plana çıkmakta. Elbette illerin sosyo-ekonomik yapılarına baktığımızda suç niteliklerinin değiştiğini de görüyoruz. Ancak suçun en yüksek işlendiği, özellikle katalog suçlarda üst sıralarda yer alan cezaların ağırlıklı olarak bu metropollerde işlendiğini görüyoruz. Bu sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde böyledir. Bu noktada suçun önlenmesinden ziyade, suçun azaltılmasına yönelik tedbirlere ağırlık verilmelidir.Özellikle toplumsal ahlak meselesinin işlenmesi gerekir. Toplum düzenini bozucu nitelikteki organizasyonların ya da yayınların denetim altına alınması gerekir. Çünkü her şeyin özendirici bir yönü vardır. Maalesef televizyonlarımızda suç tipleri gerek dizilerde gerekse televizyon programlarında olsun tüm çıplaklığıyla ortaya konulmakta. Avrupa’nın gelişmiş hiçbir ülkesinde bunların bir örneğini göremeyiz. Oradaki denetim mekanizmaları bu konularda işlemektedir. Medya ve sosyal medya, özellikle kriminal olayları, hukukun temel prensiplerini ayaklar altına alırcasına bütün çıplaklığıyla hatta bazen çarpıtarak ortaya koymaktadır. Bu son derece tehlikeli bir durumdur. Bunun mutlaka önüne geçilmesi gerekiyor.

Cezaları artırarak suçu önleyemezsiniz. Ayrıca pek ifade edilmez ama şunu belirtmek isterim. Burada da yer almasını isterim: İdam cezası bizde yasal olarak bulunmuyor. Ancak geçmişteki verilere baktığımızda bazı rakamlar karşımıza çıkıyor. Darbe dönemlerinde özellikle 1960 darbesi ve sonrası, 1980 darbesi ve sonrasında idam cezalarının resmî rakamlara göre yüksek oranda uygulandığını görüyoruz. Resmî rakamlar dışında maalesef darbe dönemlerinde (darbe dönemi dediğimiz şey sadece darbenin gerçekleştiği dönem olarak düşünülmemeli) devam eden siyasi irade olsa da sivil bir hükûmet başta olsa da darbenin etkileri bu ülkede hep devam etmiştir. Dolayısıyla biz ülkemizde iki ya da üç darbe olmuştur diyemeyiz. Darbenin etkisinin devam ettiği dönemlere baktığımızda faili meçhullerin çok yüksek olduğunu görüyoruz. Faili meçhul diyoruz ama bunların çoğu infaz aslında. Maalesef bunun bir kısmının devlet adına yapıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bazı yapıların sözüm ona devleti koruma adına hareket ettiğini özellikle 1980-1990 yılları arasında çok gördük. 90’lı yıllarda birçok insan katledildi. Bunları da aslında bu zaviyeden görmek lazım.

İnfazlar ya da idamlar, tırnak içinde söylüyorum “İnsanları ne inandıkları yoldan alıkoyuyor ne de eylemlerini gerçekleştirme arzularını azaltıyor”.

Günümüzde de özellikle toplumda infial yaratan olaylarda sıklıkla şunu görüyoruz: Zanlıların hüküm kesinleşip cezaevine girdikten sonra oradaki mahkumlarca bir şekilde “cezaevi adaleti” denilen bir muameleye maruz kaldıkları bilinmektedir. Bu tür davalarda failler zaten cezaevindeki ortamı, durumu biliyorlar. Ama bu onları yine de suç işlemekten alıkoymuyor. Dolayısıyla hiçbir fail hiçbir suçlu suç işlerken “Ben ne kadar ceza alırım, idam edilir miyim?” diye bakmaz. Eğer idam gerçekten söylenen etkiyi yaratsaydı, cezanın aktif uygulandığı Amerika’da, İran’da Rusya’da suçun olmaması gerekirdi. Ancak maalesef aynı suçun sık sık kendini tekrar ettiğini görüyoruz.

İdam cezasının gelmesini savunanların ölçülülük ilkesini bağlı kalınması isteniyor. İdam cezası gelmesi halinde ölçülülük ilkesine bağlı kalınacağına inanıyor musunuz?

İdamla amaçlanan topluma güçlü mesaj vermektir

Aslında bu yanlış bir söylem. Çünkü zaten her suçta ölçülülük ilkesi esastır. Burada idam cezasının amaçlanmasının temel nedeni, ölçülülük ilkesini konuşmak değildir. İdam cezası bir ceza yöntemi değildir ama “ceza” diyoruz. Değildir, çünkü nihayetinde cezanın temel amaçlarından biri de rehabilitasyondur. Sonuçta idam ettiğiniz bir adamı rehabilite edemezsiniz. Ancak burada daha çok caydırıcılık ilkesi ön plana çıkıyor. Daha çok amaçlanan, topluma güçlü bir mesaj vermektir. İdam ettiğiniz kişiye o mesajı vermiyorsunuz. Toplumun diğer kesimlerine veriyorsunuz. Bununla birlikte cezanın verilmesinin temel sebeplerinden biri de mağdurun acısını hafifletmektir. Mesela İslam hukukunda kısasa kısas vardır. İdeal hukuk düzeninden bahsederek bunu söylüyorum. Mağdur neye uğradıysa karşı tarafın yargılama bittikten sonra suçun oranı sabit olduktan sonra aynı şeye maruz bırakılması. Şahsi kanaatime göre son derece adil bir çözüm gibi geliyor bana. Birçok insan bu yöntemleri “vahşi” buluyor. Ama o insan aynı vahşete maruz kalıyor. Bu anlamda idam cezasının orantılılık ilkesini konuşmayı bu noktada makul görmüyorum. Çünkü idamın amacı biraz farklı. Ama tabi bütün suçların uygulanmasında bu ilkenin olması lazım. Kaldı ki bu ilkelere gelmeden önce o ülkede hukuk düzeninin ve adalet sisteminin çok ideal olması gerektiğini düşünüyorum. Ben bugün dünyada hiçbir ülkede böyle bir adalet sisteminin olduğunu söyleyemem.


İdam cezası tartışmaları özel dosyamızın diğer bölümlerine göz atın: