Yargı bağımsızlığı hukuk devletinin bir ön şartı ve aynı zamanda adil yargılanma hakkının da teminatıdır. Bağımsızlık hâkimlere tanınan bir ayrıcalıktan öte hak arama yollarına başvuran tarafların beklentilerini karşılamak üzere ihdas edilmiştir.
Hâkim karar verirken bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Bağımsızlık bir takım ilkeler, kural ve kurumlardan hareketle ölçülebilmekte iken; tarafsızlık hâkimlerin karar verme süreçlerinde yatay ve dikey hiç bir etkileşim içinde olmadan hukuk içinde kalarak vicdani kanaatlerini oluşturma gerekliliğini ifade eder.
Tarafsızlık öğretide ve uygulamada iki yönlü olarak değerlendirilir; subjektif ve objektif tarafsızlık. Subjektif tarafsızlık hâkimin kendi önyargı fikir ve kanaatlerinin tesirinde kalmadan anayasa, kanun ve hukuka uygun olarak oluşturulmuş vicdani kanaatlerine göre karar vermesini ifade eder. Objektif tarafsızlık ise tarafların mahkemenin tarafsız olduğuna inanmalarını ve güven duymalarını ifade eden şekli bir kavram olarak tarif edilir.
Bağımsız yargı, tarafsız ve yetkin bir yargı demektir. Tarafsız ve yetkin olmayan bir yargı bağımsız olamaz. Tarafsızlığın korunması, dava tarafları ile kamuoyuna bağımsız, tarafsız ve yetkin olunduğunun gösterilmesi, yargının ve her hâkimin sorumluluğudur. Dolayısıyla hâkimler, tarafsız olmaları yanında tarafsız bir görünüm içinde de olmalı, mesleği ile bağdaşmayan her türlü davranışlardan hem mahkeme içinde hem de dışında kaçınmalıdır.
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin uluslararası belgeler (1985 Tarihli Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığı Temel İlkeleri, 2003 tarihli Birleşmiş Milletler Bangalore Yargı Etiği İlkeleri, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Hâkimlerin Bağımsızlığı Etkinliği ve Rolü Hakkında Üye Devletlere Yönelik Tavsiye Kararı, Venedik Komisyonunun
2007 tarihli Yargısal Atamalar Raporu yine aynı Komisyonun 2010 tarihli Yargıçların Bağımsızlığı Raporu, Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyinin görüşleri, Hâkimlerin Statüsüne İlişkin Avrupa Şartı) incelendiğinde; hâkim teminatı, yargı üst kurullarının oluşumu ve yapısı, atama ve terfi sistemi, disiplin soruşturma usulü, yargı bütçesi, hâkim ve savcıların özlük hakları yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konuları üzerinde çalışılan ana başlıklardır.
Belgelerin özünde vurgulanan husus yargı yönetim ve sisteminin; liyakat esasına dayalı objektif, şeffaf, etkili ve verimli uygulamalar yapabilmesi gerekliliğidir.
Dünya genelinde yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlamak için oluşturulmuş iç hukuk düzenlemelerinde ve kurumlarında bir uygulama birliği olmadığı görülmektedir. Her ülke kendi dinamikleri ve yapısı içinde belirlenen ilke ve hedeflere ulaşmak için bir yargı sistemi oluşturmuştur.
Ülkemizde yargı bağımsızlığı 1982 Anayasanın 138-140 ıncı maddelerinde düzenlemiştir. 138 inci maddede hâkimlerin bağımsız olduğu, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verecekleri belirtilmiş, devamı maddelerde ise hâkimlik ve savcılık teminatı, hâkimlik ve savcılık mesleği, duruşmaların aleni olması ve mahkemelerin kuruluşu düzenlenmiştir. 1982 Anayasası güçler ayrılığı ilkesiyle, yasama, yürütme ve yargının birbirlerini etkilemeden fonksiyonlarını icra etmesini hedeflemiş, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını anayasal düzeyde güvencelere bağlamıştır.
Avrupa Birliği süreci de dikkate alınarak Türkiye’de yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının güçlendirilmesi amacıyla, uluslararası belgelerdeki sistematik içerisinde özelikle hâkim ve savcıların tayin ve terfi sistemleri ile yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda farkındalık oluşturulmasına yönelik çalışmalara öncelik verilecektir.
Diğer yandan; ülkemizde hâlen anayasa, askerî, idarî ve adli yargı olmak üzere dört farklı yargı yolunun bulunduğu görülmektedir. Bunlara Sayıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi’ni de eklemek mümkündür.
Yargı düzeni içerisinde görevli olan mahkemelerin çeşitliliği sadece vatandaşları değil, uygulamacıları da tereddütte bırakmakta, hukukçular bile görevli yargı yerini belirlemekte güçlük çekmektedirler. Aynı konuya ilişkin uyuşmazlıkların farklı yargı yerlerinde karara bağlanması neticesinde birden çok içtihat oluşmuş bunun sonucunda da hukukta var olması gereken uygulama birliği tam olarak sağlanamamıştır. Şu hâlde yargı yollarının çeşitliliğinden
kaynaklanan yargıdaki çok başlılık adalet hizmetlerinin yeterince etkin ve verimli işlemesini zorlaştırmakta ve adalete erişimi de güçleştirmektedir.
Karşılaştırmalı hukukta çoğu ülkede barış zamanında ayrı bir askerî yargı sistemi ya da askerî yüksek yargı sistemi bulunmamakta, bazı ülkeler de askerî mahkemeler sadece disiplin mahkemesi olarak görev yapmaktadır. Askerî yargının varlığına yönelik eleştiri ve öneriler değerlendirildiğinde askerî mahkemeler ile askerî yüksek mahkemelerin
görev ve yetkilerinin demokratik hukuk devletinin gerektirdiği ölçüler çerçevesinde yeniden tanımlanmasını zorunlu kılmaktadır.
Yine karşılaştırmalı hukukta Askerî Yüksek İdare Mahkemesine benzer bir yapıya da rastlanılmamaktadır. Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin yapısında kurmay subay üyelerin bulunması ve kararlarına karşı temyiz imkânının olmaması dikkate alındığında mahkemenin temel ilke ve demokratik standartlara uygun bir yapı oluşturmadığı yönünde eleştiriler mevcuttur.
Yüksek yargı organları düzeyindeki çok başlılık ülkemizde eleştiri konusu olmakta, bu eleştiriler özellikle askerî yüksek mahkemeler üzerinde toplanmaktadır. Bu nedenle askerî yüksek mahkemeler düzeyinde bir sadeleştirmeye gidilmesi konusunda toplumda geniş bir mutabakat oluşmuştur. Bu durum Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonunda da ortaya çıkmıştır. Önümüzdeki süreçte bu alanın başta yargı kamuoyu olmak üzere ülke genelinde tartışmaya açılması ve Türkiye tecrübesi ile birlikte dünya uygulamaları dikkate alınarak bir sonuca ulaşıldıktan sonra anayasal düzenleme konusu yapılması amaçlanmaktadır. Söz konusu değişiklik tüm bu tartışmalardan sonra şekillenecek ve Avrupa birliği sürecinde ortaya konulan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerine uygun biçimde yapılacaktır.
Kaynak: Adalet Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı Yargı Reformu Stratejisi 2015